Tandem - Anna Jarzab
Puanım 5/4
Birçok dünya. Birçok hayat. Sonsuz olasılıklar.Puanım 5/4
Her şey tekrar eder.Sen. En iyi dostun. Tanıdığın herkes.
Çoklu Dünyalara Hoş Geldiniz
ON ALTI YAŞINDAKİ Sasha Lawson'ın tek bildiği hayat, küçük ve sıradandır. Çocukluğunda, büyükbabasının anlattığı, tıpkı onun gibi görünen kızların farklı hayatlar yaşadığı paralel dünya hikâyelerine bayılmıştır. Ancak böyle dünyaların gerçek olduğuna asla inanmamıştır. Tabii, kendini o dünyalardan birinde bulana kadar… Bu paralel evrende bir savaşı önlemek için, benzerinin, yani evlendirilmeden önce ortadan kaybolan bir prensesin hayatını yaşamalıdır. Sasha herkesi kandırmayı başarırsa evine dönecek, başarısız olursa bu kızın hayatında sonsuza kadar kapana kısılacaktır. Zaman hızla tükenirken, kendini iki dünya, iki hayat ve aşkı için mücadele eden iki genç adam arasında bulur; biri onun sırrını bilmekte, diğeriyse onun başka biri olduğunu sanmaktadır.
Çoklu Dünyalar serisinin ilk kitabı Tandem, kimsenin ve hiçbir şeyin göründüğü gibi olmadığı paralel evrenlerde geçen, sürükleyici ve destansı bir hikâye.
-"Paralel evrenler, seksi kötü ikizler ve nefes kesici maceralarla dolu, büyüleyici bir dünya. Eğlenceli olduğu kadar bağımlılık yapıcı!"-
-MARIE LU, New York Times çok satanı Efsane üçlemesinin yazarı-
-"Zekice ve heyecan verici… Her sayfası bir keyif. Sasha'nın romantik ve macera dolu hikâyesine bayıldım. Devamını sabırsızlıkla bekliyorum!"-
-ALLY CONDIE, New York Times çoksatan yazarı-
-"Jarzab, paralel dünya konseptinde başarılı ve keyifle okunan bir öykü kaleme almış."-
-Kirkus Reviews-
-"Jarzab okurlarından cazip ve güven verici bir sözle ayrılıyor: 'Son değil; sadece başlangıç."-
-Booklist-
Hikayeyi ve yazarın anlatım gücünü çok sevdim. Olayların akışı ve sıralaması o kadar güzel oturmuş ki.. Yazar gereksiz gizemlerle okuyucunun kafasını yormuyor. Seri olduğu için devamının daha da etkileyici olacağını düşünüyorum.
Tanıtımında da belirttiği gibi çoklu dünya ve paralel evrenler üzerine kurgulanmış bir hikaye ancak yine o malum 16 yaş dönemine sıkışmış. 17 miydi yoksa.. Bu da sürekli farklı dekorlarla aynı hikayeyi okuyormuş hissi uyandırıyor. Halbuki böyle güzel yakalanan konular daha farklı hikayelerle süslenebilir. Hikayenin iyi yanı ise bana göre birden fazla paralel evrenin var olması.. Gerçi hikayede diğerlerinin varlığının dışında bir şey yoktu. Tarihte ki önemli anlar farklı olsaydı olabilecek yaşam tarzlarını düşünmeye itiyor okuyucuyu..
Konusuna gelirsek, Sasha anne babasını kaybettikten sonra fizik profesörü olan büyükbabası tarafından yetiştiriliyor. Mezuniyet balosuna 1 hafta kala ilk okuldan beri tanıdığı yakışıklıdan davet alınca nefesi kesiliyor. Hayatının en güzel gecesinde ise kendisini paralel bir evrene kaçırılmış olarak buluyor.
Aynı evrendeki ikizi prenses Juliana kaybolunca, kendi evrenlerinin güvenliği için hiç bir fedakarlıktan kaçınmayan askeri bir birlikte 6 gün için anlaşma yapıyor. Ancak bu 6 gün sonunda sözlerini tutmayacaklarına karşı içinde oluşan hissi göz ardı edecek kadar aptal bir karakter değil.
Diğer evrende mevcut olan politik ilişkileri kavradıkça geri dönüş ümidine sıkı sıkı tutunmaya çalışan Sasha sayesinde göz önünde bulunan güçlü insanların aslında nasılda birer piyon olduklarını ve distopya - bilimkurgu türünde de olsa mutlak güç unsurunun ne kadar değişken olabileceğini görüyoruz.
Bir parantezde, sevilesi ve nefret edilesi Thomas'a açmak istiyorum. Bir insanın sevdiği ve nefret etmesi gereken kişinin aynı olması çok garip.. Her şeye rağmen en sevdiğim karakterlerden biri olmayı başardı. Juli'nin nişanlısı prensin yumuşak karakterinin arkasında sürekli bir bit yeniği aradım ancak bulamadığım için mutluyum. Her politik kitapta olan devrimciler tabii ki yine vardı ancak ilk defa bir devrimci örgüt bana çok itici geldi. Olayları onların açısından okumadığım için sanırım.
Son noktayı da meşru prenses Juliana ile yapalım. Bir insan bu kadar mı salak ve bencil olur. Istedikleri tabii ki her insanın doğuştan hakkı olan şeyler (özgürlük, annesi gibi) ancak koca bir halkın sorumluluğu senin omuzlarında.. Bu tarz kitapları okudukça kendi mütevazi yaşamıma şükretmiyor değilim. Sonuçta hangimiz bir prensesin her gün her saat başı kıyafet değiştirmek zorunda olduğunu düşünür ki??