2016/06/23

Winter Kitap Yorumu



Winter - Marissa Meyer
Puanım 5/5

Bu masallarda mutlu sonu kadınlar yazacak!

Ay halkı, yüzündeki yara izlerine aldırmadan zarafeti ve nezaketiyle hepsini büyüleyen Prenses Winter'a hayrandı. Herkes, genç Prenses'in, üvey annesi Kraliçe Levana'dan çok daha nefes kesici bir güzelliği olduğunu düşünüyordu. Winter, üvey annesinden pek hoşlanmıyordu. Eh, bunda Levana'nın, genç ve güzel Prenses'in çocukluk arkadaşı ve yakışıklı saray muhafızı Jacin'e duyduğu hisleri onaylamamasının da etkisi vardı tabii. Ancak Winter, Levana'nın sandığı kadar zayıf biri değildi ve yıllardır üvey annesinin isteklerini görmezden gelmeyi başarmıştı.

Winter, sayborg mekanik ustası Cinder ve arkadaşlarıyla birlikte belki de büyük bir devrim başlatacak ve uzun süredir gizliden gizliye süren bir savaşı nihayete erdirecekti. Cinder, Scarlet, Cress ve Winter; Kraliçe Levana'yı alt edip kendi mutlu sonlarını yazabilecek mi? "Ay Günlüğü" serisi sona erdi. Artık hiçbir masalda böyle bir tat bulamayacaksınız. Kendi masalınızı yaşasanız bile.


Bir seriyi daha bitirmiş olmanın huzurunu yaşıyorum. Winter, gayet yüksek sayfa sayısına rağmen her sayfası gelişen olaylarla dolu, kendini tekrar etmeyen kurgusu sayesinde kolayca okuyup bitirdiğim bir kitap oldu. 

Winter, kötü kraliçenin kendisinden daha güzel olan kızı. Sihrini kullanmayı yanlış bulduğu için, ay hastalığına tutulmuş ve delirmiş bir kız. Onun çatlak hallerine bayıldım. Karakteri o kadar naif ki.. İyiliğini ne olursa olsun kaybetmeyen ve en ihtiyaç duyulan anda cesaretini kuşanabilen karakteri sayesinde halkın sevgili prensesi. Asil kandan olmamasına rağmen..

Sonunda Levana'nın acıklı! sonunu görebildiğim için çok mutluyum. Bu kitap tamamen Ay ülkesinde geçiyor. İnsanlar arasında ki sınıf eşitsizliğinin en yoğun yaşandığı bu distopya da devrime şahit oluyoruz. Peki, gerçekte Kraliçe olmak istemeyen Prenses Selene devrimi gerçekleştirebilirse mutlu olacak mı? Tüm karakterlerin içinde olduğu bu hikaye tam olarak final kitabına uygun olmuş. 

Kahramanlarımız sonsuza kadar mutlu yaşayacak mı bilemem. Son günlerde masalların sonrası adı altında yazılar çok okudum. Prens TV'de maç izlerken çocuk büyütüp temizlik yapan Pamuk Prenses gibi.. Bu kurguda ki prensesler gerçekten prensese çok benzemiyor ama aslında tam olarak prensesler.. Neticede seriye de final kitabına da bayıldım. Masalsı aşk romanlarının aksiyon halini seviyorsanız tavsiyemdir. 

Seri Sıralaması
1) Cinder
2) Scarlet
3) Cress
4) Levana
5) Winter













2016/06/21

Beastly Kitap Yorumum



Beastly - Alex Flinn
Puanım 5/4

           Aşk hiçbir zaman çirkin değildir!

Çirkin bir yaratığa dönüşmüştüm. Aynaya bakakalmıştım. Bir hayvandım artık, tam olarak bir kurt, ayı, goril ya da köpek değil, ama ayakta durabilen, neredeyse insan sayılabilecek ama insan olmayan korkunç bir türün örneğiydim. Ağzımdan köpek dişleri çıkıyordu, parmaklarım pençeleşmişti ve her yerimden tüyler fışkırıyordu. Sivilceli ya da ağzı kokan insanları küçümseyen ben, bir canavara dönüşmüştüm.

Peri masallarından mı bahsettiğimi düşünüyorsunuz? Kesinlikle hayır. Yer, New York şehri. Zaman, günümüz. Bu herhangi bir şekil bozukluğu ya da hastalık değil. Sonsuza kadar bu şekilde bir yaratık olarak? kalacağım, tabii büyüyü bozmanın bir yolunu bulmazsam.

Evet, İngilizce sınıfımdaki kızın bana yaptığı büyüden bahsediyorum. Neden beni gündüzleri saklanan ve geceleri etrafta gizli gizli dolaşan bir canavara dönüştürdü? Size anlatacağım. Size eskiden nasıl yerinde olmak istediğiniz zengin, kusursuz bir görünüşü ve hayatı olan adam Kyle Kingsbury olduğumu anlatacağım. Ve sonra nasıl kusursuz bir... canavar olduğumu.

"Leziz bir aşk hikâyesi. Tüm dünyadaki romantikler bu kitaba bayılacak."
-Annette Curtis Klause-

"Fantastik ve gerçekçi kurgunun hayranları için çekici ve sürükleyici bir hikâye."
-Voice of Youth Advocates-(VOYA)

"Peri masalı tutkunlarının mutlaka okuması gereken bir eser." -School Library Journal-

"Gençler Alex Flinn'in hikâye anlatım tarzını ve kusurlu ama en nihayetinde sempatik olan ana karakterine hayran kalacaklardır."  -KLIATT-

"Sanırım on altı yaşında. Adı Lindy. Kitapları... okumayı, böyle aptalca şeyleri seviyor. Lütfen onu al ve istediğini yap. Kızımı al ama beni bırak."
'Bir yazar olarak beni rahatsız eden konularda yazıyorum, genç-yetişkin yazarı olarak sıkça olumsuz davranan ebeveynler duymama rağmen peri masallarında bunlara yer verilmediği için oluşan tutarsızlıklardan rahatsız oluyorum' demiş yazar kitabın sonunda.. Kesinlikle Güzel ve Çirkin'e farklı bir bakış açısı getirmiş.


"Burada insanlar dansa giderken yeni elbiseler alırlar." "Benim gibi birinin, senin gibi birini dansa davet edebileceğine gerçekten inandın demek."
Kyle, çirkin olan herşeyden midesi bulanan, genetik mirasını sonuna kadar kullanan zengin bir çocuk. Babası da kendisi gibi sığ bir işkolik, annesi ise onu terk etmiş. Lisede tüm çevresi kendi karakterinde insanlardan oluşuyor. Kendisi kadar şanslı olmayan sivilceli yada şişman ucubelerden iğreniyor ve duygusal olarak canlarını yakmaktan çekinmiyor.


"İnsan zekiyse daha iyi görünmenin yollarını bulabilir. Kilo verebilir, estetik ameliyat olabilir, hatta yüzünü soydurup dişlerini beyazlatabilirsin."
Okul balosu öncesi, tartıştığı cadıdan intikam almak için kolları sıvadığında baltayı taşa vuruyor ve gece yarısı kendisini tüylü, pençeli bir canavar olarak buluyor. Bilimin ve vudunun çözüm bulamadığı bu durumdan kurtulmak için iki yıl süresi var. Bu sürede gerçek aşkı bulmalı ve kızın onu öpmesini sağlamalıdır. Ancak kendisi bile aynaya bakmaya tahammül edemezken ve babası bile onu görmemek için bir yere tıkmışken bu neredeyse imkansızdır.


"Öyleyse, hiçbir zaman çirkin olmamayı umsan iyi olur,
Kyle. Şu anda asıl önemli olan yerin, yani için çirkin. Yakışıklılığım
kaybedecek olursan, onu geri alacak zekâyı sergileyemeyeceğine

bahse girebilirim. Kyle Kingsbury, sen bir canavarsın."

Benzerlerinden farkı bencil ebeveynleri ve günümüz sorunlarını da işlemesi.. Kitabın filmi çekilmiş, henüz izlemedim ancak peri masallarının modern versiyonlarını seviyorum. 
Oysa asıl söylemek istediğim, 'Kal'dı. Sen tutsağım değilsin. İstediğin zaman gidebilirsin ama lütfen, beni sevdiğin için kal.'



















2016/06/20

Ada Sırlar Çözülüyor Kitap Yorumum



Ada Sırlar Çözülüyor - Lynne Matson
Puanım 5/5

Nil Adası'nda kurallar belliydi. Kaçmak için 365 gününüz vardı… yoksa ölürdünüz.

Rives artık Nil Adası'nın tartışmasız lideriydi, ancak Köy'ü bir arada tutmak her zamankinden daha güçtü. Yağmacılar artık daha cesur, hayvanlar daha saldırgandı. 


Yeni gelenler Köy'deki dengeleri sarsmış, Arama sistemini tehlikeye atmış ve Rives'ın Nil hakkında bildiği her şeyi sorgulamasına neden olmuşlardı. Geçmişi sırlarla dolu Skye da adaya yeni gelenler arasındaydı ve tıpkı Rives gibi, Nil'i çözmeye çalışıyordu. 

"Nil Adası'na geri dönmek için sabırsızlanan okurlar için sürükleyici, gerilim dolu bir hediye." 
-Kirkus Review-

"Serinin hayranlarının kaçırmaması gereken bir devam kitabı." 
-School Library Journal-

"Güçlü anlatımıyla harika bir macera." 
-Voya (Starred Review - bunu başında yıldızla koyabiliriz.) -

"Matson'ın detaylar için gösterdiği özen ve güçlü karakterleri sayesinde, elinizden bırakamadığınız bu hikâye korku, macera, doğal güzellikler ve aşkla harmanlanmış." 
-Publishers Weekly-


Serinin ikinci kitabını da ilkinin ardından aynı hızla okudum. Her ne kadar ada sakinleri şimdilik yırtmış olsa da, seri üç kitaptan oluşuyor. Üçüncü kitapta aynı karakterler mi olur yoksa yeni karakterler mi eklenir derken, orijinal kitabın arka kapak yazısına göre, Skye'ın ada ile kurduğu bağ sonucu, dönmek zorunda kalıyor. Neyse üçüncü kitaba uçmadan, ikinci kitap yorumumu yapıyım.

İlk kitapta son dakikada kurtulan kahramanlarımız Charley ve Thad bu kitapta maalesef çok az bir yere sahip ancak sevdiğimiz diğer Ada karakterleri mevcut. 
Rives, Thad'den aldığı liderliğin hakkını vermeye çalışırken, bir yandan da kafasında kurduğu Ada'nın sesleri ile boğuşuyor. Dövmeli ve kesinlikle köydeki çocuklar gibi olmayan ve Ada hakkında onlardan daha fazla bilgiye sahip bir çocuğun peşine düşüyor.

Skye ise, babasının Ada takıntısını anlamak üzere amcasının günlüğünü okuyor ve Ada'yı bulmak için yola çıkıyorlar. Eğer bulurlarsa Ada'ya girme şansı olanın kendisi olacağını ve yaşından dolayı babasının yapamayacağını biliyor ve hayatı boyunca aldığı eğitimler sayesinde hayatta kalabileceğine inanıyor. Tabii Ada gerçekten varsa.. Kendi seçimi sonucu girdiği Nil'den hep birlikte kaçış yolunu ararken, kendilerini ve aşkı keşfedecekleri, müthiş bir serüven olmuş. Bayıldım..

Ada'da bir denge olduğu kesin, genelde kötülük hemen cezasını buluyor ama iyilik her zaman iyilikle karşılanmayabiliyor. Ada'nın varlığını biraz mistik biraz da bilimsel temellere oturtmuş yazar.. O Ada'nın beyninde olduğu hissi ve anlamaya çalışma ve Ada ile içinden bağ kurmaları, nefes alan bir tuzak yuvasını andırıyor. Öyle ki aksiyon neredeyse hiç hız kesmiyor. Yazar parlak hayal gücünü keskin kalemi ile birleştirmiş. Anlatımını da çevirisini de çok sevdim. Orta halli geçiş niteliği taşıyan serilerin ikinci kitaplarına inat, ilk kitaptan çok daha güzel bir devam kitabı olmuş.

Alıntılar

"Kork. Ada bir sebepten ötürü seni buraya getirdi. Belki seni tutmak için, belki değil. Belki de amcandan ötürü; onun yaptığı ya da yapmadığı bir şeyden ötürü. Buranın hafızası geniş maalesef. Sakın gardım indirme.'

Ada beni seçmedi. Ben adayı seçtim. Ama yine de korkuyordum.

"Dikkatli ol, Skye. Ve ne dilediğine dikkat et. Sahip olabilirsin ve hiç sandığın gibi çıkmayabilir."

"Ada sadece hayatta kalacak kadar güçlü olanları sınar, insanları buraya ölmeleri için getirmez. Hepimiz metaliz, güçlüyüz ama bükülebilir, ateşte şekillenebiliriz. Ortamız budur. Ada kimin yanacağını seçmez."

"Adanın ateşi sana dokundu. İçinde yanıyor. Seni tüketmesine izin verme."


















2016/06/17

Ada Kitap Yorumum



Ada - Lynen Matson
Puanım 5/5

VAR OLMAYAN BİR ADADAN NASIL KURTULURSUN?

"Tamam, İşte durum şu. Buraya ergenlik yıllarındayken, on üç on dokuz yaş arası bir yerde geliyorsun. Bir yılın var. Ya bir kapı yakalarsın ya da..." Durdu, safir gözleri alevler içindeydi, kendisi tutuşacak zannettim. "Ya da?" diye bastırdım. "Ölürsün." Gizemli Nil Adası'nda kurallar belliydi. Bir yılınız vardı. Kaçmak ya da hayatta kalmak için tam 365 gün.

On yedi yaşındaki Charley kuralları bilmiyordu. Hatta nerede olduğundan bile haberi yoktu. Hatırladığı son şey sıcak hava ve kendinden geçtiğiydi. Uyandığındaysa kayalık bir arazide çırılçıplaktı. Kaybolmuş ve yalnız hisseden Charley, adada uzun süre hiçbir insana rastlamamıştı, ta ki gençlerin lideri Thad ile karşılaşana kadar. Artık, adadan kaçmanın ne kadar zor olduğunu öğrenmişti… ve tabii bir de âşık olmanın. Thad'in zamanı doluyordu ve Charley, geleceklerini kurtarabilmek için önce Thad'i kurtarması gerektiğini fark etmişti. Ancak tehlikelerle dolu bu adada en büyük tehdit zamandı!

"Ada'yı bitirdiğimde tırnaklarım yenmiş, sinirlerim gerilmişti ve kalbim yerinden çıkacak gibi atıyordu. Nefesinizi kesecek kadar heyecan verici."
-Kasie West, Dönüm Noktası romanının yazarı-

"Elinizden bırakamayacağınız, sayfaları ardı ardına çevireceğiniz bir hikâye!"
-Mary E. Pearson, Hayata Uyanmak romanının yazarı-

"Gerilim dolu, güçlü bir çıkış romanı. Ada'nın sinematografik anlatımı ve tehlikelerle dolu doğası, Lost dizisi hayranlarına yepyeni bir bölüm gibi gelecek."
-Publishers Weekly-


Distopya tarzı kitaplara bayılsam da bu kitabın yorumunu okuduğum bir blogda, çokta okumaya değmeyeceğini okuyunca okumak istememiştim. Ancak ikinci kitabın çıkışıyla okuduğum beğenilerden sonra bir bakalım dedim ve bayıldım. Öncelikle hikaye her ne kadar labirenti andırıyor dense de, ben okumadım ama filminden bildiğim kadarıyla benzetemedim.

Ama zaten distopyaların hepsi bir yerde benzeşiyor mecburen. Kurgusunu, yazım dilini, karakterleri ve diyalogları çok sevdim. İlk 40 sayfada biraz tereddütteydim ama sonrası su gibi akıp gitti. Hemen ikincisini okumak istiyorum. Kitabın sonu burda da bitmez ki diyecektim ki yazar toparlamış. 

Kitabın konusuna gelecek olursak, bir şekilde kendilerini adada bulan 13-19 yaş arası gençlerin kurtulma çabalarını anlatıyor. Bu arada adada oluşturulan yaşam şirinler köyüne benziyor. Herkes çalışıyor ve ortak yiyor. Gargamel adanın kendisi.. Adadan kurtulmaları insanların iyi ve yada kötülüklerine göre değişmediği için çok mistik bir bağlantı olmayacağını düşünüyorum. Ama sonra 365 gün sınırı geliyor.

Thad, tam rüyalarda ki erkek olabilirmiş gerçekten ama son anda yaptığı beni çok kızdırdı. Bir diğer kafama takılan da adadan kurtulanların bağlı olduğu bir birlik olmaması.. İnsanların çıplak ortaya çıkmalarının haber olmaması da manidar. Yani bütün boşluklarına rağmen hikayeyi çok sevdim. Umarım ikinci kitapta sırlar biraz daha çözülür. Bir ara acaba orada ki insanlar komada da gerçekten ölen adada da ölüyor mu diye teoriler bile türettim. 

Alıntılar
Nil Adası, tıpkı sabahtan akşama kadar süren bir yolculuk sonrası, halinizden memnun ve hayattan başınız dönmüş halde konaklayacağınız yere giriş yaptıktan sonra gözünüze çarpan kız gibiydi. 
Fakat onu yakından tanımanızla, gerçeklik bağırsaklarınızı deşiyordu. Gerçek şuydu ki, zalimdi bu ada. Kalpsizdi. Siz arkanızı dönünce en yakın arkadaşınızla yatan türden bir kızdı. 

''Nil'e geliriz, bazılarımız gider Nil'den ve bazı benim gibiler kalır. Saat tükenir, zamanımız biter ve Nil ipi çeker.''

Masallar prenses kostümü giymiş küçük kızlar içindi, umut etmeye cesaret bulamayan on yedi yaşındaki delikanlılar için değil. Ayrıca, Ada iyilik perisi değildi, orası su götürmez bir gerçekti. Yine de ümitlendim, çünkü mecburdum.
















2016/06/16

Bir Küçük Yalan Kitap Yorumum



Bir Küçük Yalan - K.A.Tucker
Puanım 5/5
Cleary kardeşler arasında olgunluğu ve güçlü kişiliği sayesinde ailesinin trajik ölümünün ve ablası Kacey'nin kendi kendine zarar verdiği dönemin üstesinden gelmeyi başaran ve daha dengeli olan kız kardeş, her zaman Livie oldu. Ama bu dış görünüşün ardında, babasının ona söylediği son sözlere tutunmuş küçük bir kız çocuğu vardı. 

Babası ona, "Seninle gurur duyayım," demişti. Küçük kız da böyle olacağına söz vermişti. Ve geçen 17 yıl boyunca her seçiminde, her sözünde ve her davranışında, elinden gelenin en iyisini yaptı. Livie, sağlam bir plan ile Princeton Üniversitesine adım attığında amacına ulaşmakta kararlıydı: Derslerinde çok başarılı olacak, tıp fakültesine yönelecek ve bir gün evleneceği iyi ve saygın bir adamla tanışacaktı. 

Planının bir parçası olmayanlar ise Jell-O fondipleri, hayır diyemediği cana yakın ve parti delisi oda arkadaşı, tabii bir de erkek kürek takımının muhteşem kaptanı Ashton'dı. Kesinlikle Ashton'dı. O, Livie'nin olmayan sinirlerini zıplatan kibirli bir pislik ve Livie'nin bir erkekte istemeyeceği her şeydi. Daha da kötüsü Ashton, Livie'nin ölçütlerine tam da uyan kişinin -yani Connor'ın en iyi arkadaşı ve evini paylaştığı kişiydi. Peki, o zaman Livie neden Ashton'ı düşleyip duruyordu? 

Livie kendini, artık üstesinden gelemeyeceğini düşündüğü vasat notlar ve kariyer düşleri ile Ashton'a karşı hissetmemesi gereken duygular içinde buluverdiğinde babasına verdiği sözden ve bildiği tek kimlikten vazgeçmek zorunda kalacak mıydı?


                            Sen benim, ömürlük kızımsın..

Cleary kardeşlere bayılıyorum. On Küçük Nefes kitabını ne kadar çok sevdiğimi yazmıştım. Serinin ikinci kitabının da üstüne resmen atladım. Yazarın dilini ve kurgu dünyasını çok seviyorum. İlk kitapta anne babasının kazalarının ardından hem bedenen hemde zihnen enkaz olan Keacy'nin dokunaklı hikayesi, aşkı ve affetmeyi öğrenmesini işlemişti yazar. 

Bu kitapta ise onun mükemmel, başarılı, utangaç kardeşi Livie'nin kendi sorunlarının üstesinden gelmesi ve aşkı bulmasını işlemiş. Ancak bu sefer o kadar dramatik değil. Kimi kandırıyorum ki? Livie'nin hikayesini ilk kitaptan biliyoruz ama bir de Ashton var ki hayatı tam anlamıyla mükemmel görünen bir b.kluk yuvası..  Zeki, özverili, ukala, flörtöz Ashton.. Kitabın başlarında sevdim mi yoksa yumruk atmak mı istedim kararsızdım. Ancak Ashton her kızın kalbini 2 saniye de çalabilir. İnanmıyorsanız, okuyup kendiniz görün ;)

Livie, ailesinin kaybının ardından, ablasının geri gelmesine çok mutluydu. Yeni kahramanı ablasını ona hediye eden psikiyatrist Dr Stayner. Onunsa psikolojik problemleri yoktu. Son derece başarılı ve istikrarlı bir hayatı var, mükemmel olmayan hiç bir davranışa tahammülü yok. Stayner onu ilk aradığında sorun etmemişti. İkinciyi de ta ki kendini her hafta düzenli telefon terapilerinde bulana kadar.

Doktorun ve ablasının işbirliği ile aldığı haftalık ödevleri (göle kuğu dalışı yapmak, kolejin ilk günü sarhoş olmak ya da tavuk kovalamak) neden aksatmadan yaptığını bilmiyor ancak kendi içinde değişimler hissediyor. Sonrası kolej ve aşk.. Bu iki kız ailelerini kaybetmiş olabilir ancak kendileri gibi yaralı bir ekipten oluşan aileleri mükemmel! İlk kitapta ki karakterlerin hayatlarından kesitler güzeldi. 

En etkilendiğim bölüm ise Eric ile Derek, kanser hastası 5 yaşında ki iki çocuk. Allahım sonunda onlardan haber alamayacağım sanmıştım ama yazar atlamamış. Çoğu kolej karakterlerinden oluşan hikayenin dili ve olay örgüsü çok eğlenceli.

Kitapta takıldığım tek konu tabii ki çeviri.. Oh, My God! Ne zamandan beri Oy!! Aman Tanrım diye çevriliyor. Çevirmenin hangi yöreden geldiğini merak ettim çünkü oy! çok kullanılan bir nida değildir zaten.. Livie'nin çok kullandığı bir kelime olması nedeniyle her Oy diye başladığında içimden 5'e kadar saydım. Sonra da acaba diğer cümlelerde neler olmuş diye takıldım. Kitabın orjinalini bulup onuda okumak istiyorum. Hatta bu çeviriden kaynaklı serinin kalan iki kitabını da ingilizce okurum.

Serinin kalan kitapları demişken, üçüncü kitaptan bir kısım eklemiş yayınevi sonuna.. Sırada Cain var. Genç yaşta striptiz kulübü sahibi olan karizmatik Cain!
Okuduğum bölüme kadar olan kısımdan sonrasını merak ettim zaten çevirisini bekleyemem. Çeviri hatasından dolayı puan kırmadım çünkü hikayeyi çok sevdim.

Alıntılar 
Bacaklarımı göğsüme çekip ikisine de sarılıyorum ve nedense bu pozisyon, içimdeki ani gerginliği rahatlatıyor. Birçok çocukla bir arada bulundum ve onlardan birçok şey duydum. Hatta ölüm ve cennet hakkında birçok konuşmaya katıldım. Ama sırf merakla ateşlenen o afacan çocuk muhabbetlerinin aksine, Eric’in kelimeleri bütün bedenimi ürpertti. Çünkü gerçek. Önümdeki bu iki oğlan, hiçbir zaman bir kızı öpemeyebilir, hiçbir zaman bir yarış arabası pilotu olamayabilir ya da -dost canlısı olsun olmasın- kurt adamların var olup olmadıklarını öğrenemeyebilir. Hayatın onlara sunduğu her şeyi kaçırabilirler; çünkü acımasız ve zalim bazı nedenler yüzünden, çocukken ölmemek diye bir şey yok.

“benden, bunu sana söylemememi istedi. Sorun olursa atlatmak için saçma sapan bir hikâye uydurmamı söyledi.”  “Ama düşündüm ki bu, senin İçin önemli olabilir.”

“Bir erkeğin senden hoşlandığım nasıl anlarsın? Yani gerçekten hoşlandığını?''
“Genellikle söylediği değil yaptığı şeylerden anlarsın. Ve eğer bunları çok belli etmeden yapıyorsa fena hâlde hoşlanıyordur.”






2016/06/14

666 Park Bulvarı Kitap Yorumum



666 Park Bulvarı - Gabrielle Pierce
Puanım 5/4
Nişanlınızın annesinin bir cadı olduğunu fark ederseniz, Ne yaparsınız? Gerçek bir cadı ama...

Müthiş zengin Malcolm Doran hayatına girip ayaklarını yerden kestiğinden beri, çaylak mimar Jane Boyle, bir peri masalının içinde yaşıyor. Malcolm göz kamaştırıcı bir pırlantayla evlenme teklif ettiğindeyse, Jane, şansına inanamıyor ve Paris'teki işini bırakıp New York'ta Malcolm'la yeni bir başlangıç yapmaya karar veriyor.

Ancak Malcolm, Jane'i Manhattan'ın en korkulan ve saygı duyulan ailelerinden biri olan Doran ailesi ile tanıştırdığında, peri masalı bir kâbusa dönüşmeye başlıyor. Jane'in kendisi ve dünya hakkında bildiği ne varsa kısa sürede tepetaklak oluyor. Genç kadın şimdi yeni keşfettiği sıra dışı yetenekleriyle ve bu yetenekleri ne pahasına olursa olsun ele geçirmeye kararlı düşmanlarla savaşmak zorunda.

"Ürpertici, dehşet verici ve son moda... Saf kötülük hiç bu kadar eğlenceli olmamıştı!"  -
-Kerrelyn Sparks, New York Times çoksatarı yazar-

"Gizem ve entrikanın muhteşem, büyüleyici harmanı ateşli bir romantizmle birleşiyor. Baştan sona merak uyandıran bir kitap. Akıcı dili, zengin detayları ve baştan çıkarıcı hikâyesiyle -sihre inansın inanmasın- okuru kendine bağlıyor ve daha fazlasını okuma isteği uyandırıyor." -
-Romantic Times Book Review-

"Karanlık sırlar ve tam anlamıyla kötü insanlar. 666 Park Bulvarı, son sayfasına kadar heyecanını yitirmiyor."
-Zoey Dean, New York Times çoksatarı yazar-

Gabriella Pierce, iki köpeğiyle Paris'te yaşayan bir Amerikalı.


Cadılar, vampirler gibi paranormal ve mistik yapılara olan tutkum had safhada olduğundan dolayı bu kitabı da zevkle okudum. Serinin şu ana kadar yayınlanan üç kitabı mevcut, ülkemizde ilki çevrilmiş. Artemis Yayınlarının diğer kitapları da çevireceğini düşünüyorum.

Kitabın dili akıcı, kurgusu ise sadeydi. Olayların gelişim hızı biraz fazla geldi ki zaman zaman mantık çerçevesine oturtmaya çalıştım. Çok rahatsız edici olmasa da daha iyi kurgulanabilirdi. Hikaye tek karakter üzerinden anlatıldığı için, gizem ve merak unsuru son satıra kadar devam ediyor.

Ana karakterimiz Jane, Fransa'da yetişmiş, ailesini kazada kaybettikten sonra büyükannesinin bakımı altında geçirdiği yalnız ve korunaklı çocukluğun bitiminde Paris'e kaçmış sıradan bir genç kız gibi görünüyor. Ancak çok geçmeden kendisinin cadı olduğunu keşfediyor ve evlenmek olduğu nişanlısı ile Manhattan'a taşınıyor. Hızlı geçen kısmı ise Malcolm ile tanışmaları, evlilik kararı ve taşınma kararının ardından soluğu uçakta almaları..

Amerika'da kendini bölgenin güçlü ve popüler ailelerinden birinin içinde bulan Jane, sıradan yaşamının alışkanlıklarından vazgeçemese de uyum sağlamaya çalışıyor. Hikayenin büyük bir kısmında nişanlı Malcolm olmadan kaynanası ile düğün hazırlıkları, cadılığın araştırılması ve yeni ailesinin de cadı olduğunu öğrenmesi üzerine kurgu oturtulmuş.

Jane, saf bir karakter. Yani kim büyük bir güce sahip olduğunu öğrenip üzerine hiç kafa yormaz ki.. gibi mantığımı zorlayan karakterleri çok sevemesem de, göz ardı edince Jane'i sevdim. Kitabın bittiği yer, kilit bir nokta olduğundan esas mistik ve paranormal kısım ikinci kitapta olacak diye ümit ediyorum.

Bir parantezde kaynana Lynne için açmak lazım. Cadı olsun ya da olmasın kimsenin böyle bir karaktere katlanabileceğini sanmıyorum. Kötülüğün vücut bulmuş hali. Ancak kurguyu neredeyse o yönlendiriyor. Malcolm ise, varlığı yokluğu bir, pasif bir karakter olmuş. Keşke daha güçlü yazılsaydı. Belki diğer kitaplarda değişir.

Cadılar, diye okuyunca biraz Salem'i ve cadılığın nereden geldiğini araştırdım. Bulduğum en açıklayıcı yazı Onedio'daydı. Sizlerde tarihin şahit olduğu gerçek cadı mahkemelerine bir göz atmak isterseniz. Tık Tık! Anlamadığım neden sadece kadınların cadılıkla suçlandığı? Özellikle güzel, neşeli ve eğlenceli kadınlar hep cadı olmakla itham edilmiş..


















2016/06/09

Badem Ağacı Kitap Yorumu



Badem Ağacı - Michelle Cohen Corasanti
Puanım 5/5

Bir nefeslik umut, masum bir çığlık ve acılara rağmen uçurumun kenarına sıkıca tutunan küçücük eller…

Ahmed Hamit, keskin zekâsıyla etrafındaki herkesi kendine hayran bırakan sekiz yaşında bir çocuktur. Fakat Filistin'in işgal altındaki topraklarında yaşayan ailesini ve sevdiklerini kurtarmak için elinden hiçbir şey gelmez. 


Üstelik her şeylerini kaybetme korkusuyla geçip giden günler umutlarını biraz daha söndürmektedir. Ve Ahmed on ikinci yaşına bastığında kâbuslar gerçeğe dönüşür. Babası tutuklanır, evleri yerle bir edilir ve kardeşleri çatışmaların körüklediği nefrete yenik düşer. 

Fakir ve yok olmaya mahkûm ailesini kurtarmak için Ahmed'in yapabileceği tek şey ise zekâsını kullandığı ilham verici bir hayat yolculuğuna çıkmaktır. Bu yolda, şiddetin ve kaybın o acımasız hissi hüküm sürecek, küçücük bir umut ışığı bile çöldeki bir su damlası kadar değerli olacaktır… 

Badem Ağacı dünyanın önyargılarla tanıdığı, akıl almaz acılarla yaşayan Filistin halkının cesaret ve inanç dolu öyküsünü tüm gerçekliğiyle haykırıyor. 

"İlk sayfasıyla sizi yakalayan ve kimseyi suçlamadan yüreğinizi Filistinliler için çarptıran bir hikâye. Politik çekişmeler barış getirmiyor, mucizeyi bir roman yaratıyor."  -Huffington Post-

"Nefessiz kaldım. Gözyaşlarımı tutamayacak kadar etkilendim." 
-Esotericphoenix.wordpress.com-

"Herkesin okuması gereken bir hikâye. Sizi en başından etkisi altına alacak." 
-Wanda's Reviews-

"Harikulade ve etkili… İnsan olmanın gerçekten ne olduğuna dair gerçekçi ve bütünlüklü bir kurgu. Eğer İsrail ve Filistin arasında bir barış olacaksa bu ancak böyle romanlar sayesinde gerçekleşecek… Bu kitap, okuyanlarının kalbinde ve ruhunda uzun süre yankılanacak… Bazı kitaplar insanları derinlemesine etkiler, işte Badem Ağacı da onlardan biri."    -Les Edgerton-

"Yeryüzündeki tüm insanların kalbine dokunabilecek bir kitap." 
-The Author's Blog-

"İnandırıcılığı çok yüksek bir roman. Karakterler çok iyi işlenmiş ve her şey bir film gibi gözlerimin önünde canlanıyor… Fedakârlık, mücadele, acı, işkence ve zorlukların çok dokunaklı bir hikâyesi." -Metro Reader- 

Badem Ağacı ilk sayfasından size içine çekiyor ve bir daha da bırakmıyor. Bu, hayal bile edilemeyecek bir trajedinin ortasındaki azim ve umudun çok güzel anlatılmış heyecanlı bir hikâyesi."   -Honey Lemon Tea Blog-

"Uzun zamandır hiçbir kitap beni Badem Ağacı kadar etkilemedi ve gözyaşlarımı akıtmadı."     -E-book Review-


Ortadoğu'da yıllardır süregelen savaşı, Filistin halkının uğradığı soykırımı  ve tüm dünyanın buna sessiz kalmasını anlatan inanılmaz etkilendiğim, elimden bırakamadığım bir hikaye.. Daha önce 'Uçurtma Avcısı'nda afganlar 
üzerinden okuduğuma benzer bir kitap. İlk defa Filistin, İsrail ilişkisini ezilen tarafın gözünden okudum. Yazar kimseyi kırmamaya dikkat etmiş ve karakterimiz her şeye rağmen hümanist olmasına ve kimseyi suçlamamasına rağmen, tüm gerçekleri gözler önüne sermiş.

Süslüi, abartılı kelimeler, dramatize edilen acılar yok. Çıplak gerçeğin buna ihtiyacı da yok zaten. En acısı da hala milyonlarca insanın bu şartlar altında yaşaması ve hala dünyanın sessizliği.. Kimbilir belki de yazarın dediği gibi barışı bu tarz romanlar, insanların her şeye rağmen iyiliğe inanması getirecektir. Günümüzde her ne kadar imkansız görünse de..

Kitap daha ikinci sayfasında çok büyük bir acı ile sizi kendine bağlıyor. Anlatılan bölge Gazze değil. Gazze'ye sonlarda yer verilmiş ve okuduğumuz kısım şartları görece daha iyi olan insanlar.. Nazi soykırımına da arada göndermeler yapmış ve kendisi böyle büyük bir soykırıma maruz kalan bir halkın aynısını hatta daha beterini başka bir halka yapmasını sorgulamış.

Ahmed karakteri sıradan bir Filistinli.. Ancak matematik dehası sayesinde daha şanslı! (okuduklarınızdan sonra hala şanslı olduğunu düşünür müsünüz bilemem) Kitapta arada mutluluk olsa da o kadar büyük acıların arasına serpiştirilmiş ki.. Hala umuda tutnabilmelerine şaşırdım. Ve son darbe Gazze'de artık umutta tükenmiş zaten. Eğitim, sağlık, çalışma imkanları elinden alınan bir halkın, terörist olmaktan başka çaresi var mıdır? 

Bir diğer hayalkırıklığı da tabii ki islam coğrafyası.. Arap halkının beklediği, hiç gelmeyen ve gelmeyecek olan destek.. Gerçeklerin farkında olmak farklı bir şey, yüzünüze çarpılması çok farklı.. 

Alıntılar

“Nefretinin neden kaynaklandığını bul ve onu anlamaya çalış.”

“Senin halkının bu topraklar üzerinde meşru bir talebi var.” “Beni aptal sanma.”  “Başka seçenek yoktu. Soykırım, Yahudilerin artık başka ulusların arasında azınlık olarak yaşayamayacağını kanıtladı. Kendimize ait bir anayurda gereksinimimiz vardı.”

“Tanrı yoktur.”  “Bu noktaya ulaşabilmemin ne kadar zor olduğunu asla bilemezsin.”

“Yahudiler bizim düşmanımız değil,” “Yahudi devletinin kurulması fikrinden önce Yahudiler ile Araplar barış içinde yaşıyordu. Bu kız seni mutlu edecek mi? Seni seviyor mu? Sen onu seviyor musun? Aynı değerleri paylaşıyor, hayata aynı şekilde mi bakıyorsunuz?”

“Bunu Filistin davasının ilerlemesi için yapıyorum. Bunu direnişimizin güçlenmesi için yapıyorum. Bir hapis hayatı yaşamaktansa umutla ölmeyi yeğlerim. Yeryüzündeki cehennemde kısılıp kalmaktansa haklı bir dava için ölmeyi yeğlerim. Tek çıkış yolum bu. Savaşmadan özgürlük olmaz. İsrailliler anlamalı: Bizi hapsederlerse, bedelini öderler. Sadece nasıl öleceğimi kontrol edebiliyorum. İsrail’in halkıma karşı işlediği suçlar sayısız. Bize sadece zulmetmekle kalmıyorlar, dünyayı kurban olduklarına inandırıyorlar. İsrail dünyanın en güçlü ordularından birine sahip, bizim birkaç uyduruk roketimiz var ama dünyayı bizden korunmaları gerektiğine inandırıyorlar. Dünya sadece onların yalanlarına kanmakla kalmıyor, onları destekliyor da. Aklımı kullanmamı yasakladılar, ben de bedenimi kullanıyorum, bana kalan son silahımı.”
















Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...

Online Okuyucular;