2016/02/27

Kutsal Bağ Kitap Yorumum


                   Kutsal Bağ - P.C.Cast 
                         Puanım 5/4

İhanetten doğan sonsuz güçle, Partholon'da tüm dengeler altüst oluyor..

Morrigan'ın annesi kandırılmış ve gebeliği boyunca bir ağacın içinde kapana kısılmıştır. Bu nedenle genç kızın doğumu gerçekten de büyülü bir olaydır ancak dünyaya olağanüstü bir şekilde geldikten sonraki on sekiz yılını Oklahoma'da sıradan bir hayat sürerek geçirir. 


Sahip olduğu mirasla ilgili gerçeği öğrendiğindeyse öfkesi ve acısı kontrolden çıkıp onu Partholon dünyasına geri götürür. Morrigan orada kutsal tanrıçanın kızının yeryüzünde vücut bulmuş hali olarak saygı görse de kendini bir yabancı gibi hissetmekte, çaresizce yeni hayatına ayak uydurmaya çalışmaktadır. Üstelik annesini ele geçiren karanlık güçler şimdi de onun peşindedir.

"Anneler ve kızları hakkındaki dikkate değer bu masalın merkezinde yer alan karanlığın baştan çıkarıcı gücü, seriye hoş bir ekleme olmuş."


Serinin son kitabı Morrigan (Rhiannon'un kızı) hakkında olunca resmen hayal kırıklığına uğramıştım. Ancak yanılmışım. İkinci kitapta Rhiannon kızının doğumunda ölmüş, Shannon'da Partholon'a dönmeden onu babasına bırakmıştı.

Morrigan büyülü doğumu ve annesi hakkında bilmesi gerekenleri bildiğini sanıyordu. Ancak ona hayatı boyunca fısıldamış olan karanlık fısıltı sayesinde gerçekleri öğrenince kendini Partholon'da bulur. Shannon'ın kızını yeni kaybetmesinin ardından ondan uzakta bir bölgede bulunan Morrigan iyi ile kötünün dengesindedir. 

Annesinin yoldan çıkmış olması onunda çıkması gerektiği anlamına mı gelir? Yoksa gerçekten seçim şansı var mıdır? Anne kız ilişkisini büyülü bir şekilde anlatan bu kitapta Rhiannon ölmüş olmasına rağmen kızına arada ulaşabiliyor ve yardımcı olmaya çalışıyordur.

Bu hikayeyi de sevdim. Bu serinin iki kitabı daha var. ve üç tanede novellası ancak henüz ülkemizde çevrilmedi. Son kitabını okuyalı yaklaşık bir yıl olduğuna göre çevrilmeyebilir diye düşünüyorum. Ya da Pegasus diğer serilerinde yaptığı gibi az ara ile çevirip bizi şaşırtabilir.

Seri sıralaması;
3) Kutsal Bağ
4) Elphame's Choice
5) Brighid's Quest




Kutsal Büyü Kitap Yorumum

Kutsal Büyü - P.C. Cast
Puanım 5/4

Eski Hayatı Ona Hiç Bu Kadar Uzak Olmamıştı

Shannon Parker sonunda efsanevi dünya Partholon'daki hayatına alışır. Kentaur kocasını, Tanrıça Epona'yla olan ilişkisini ve doğal olarak şımartılmayı oldukça sever. Dünyadaki eski yaşamını neredeyse unutmuştur… özellikle de hamile olduğunu öğrendiğinde. 

Fakat bir süre sonra ani bir güç patlaması onu yeniden Oklahoma'ya gönderir. Sihir olmadan Partholon'a geri dönemeyeceği için yardıma muhtaçtır ancak başka bir sorun daha vardır: Bu yardımı kocasının tıpatıp benzeri bir adamdan almak zorundadır. Bu süreçte kendi isteğiyle Tanrıça'nın Seçilmişi olmanın tahmin ettiğinden çok daha zor olduğunu öğrenecektir.

"P.C. Cast eşsiz bir yetenek…" 
-Karen Marie Moning-

"Biraz çatışma ve yoğun bir duygusallığa sahip Kutsal Büyü gerçekten keyifli." 
-Book Loons-

"Cast mükemmel bir yazar. Shannon zeki, şımarık ve hazırcevap bir kahraman olabilir ancak kalp kırıklığı ve verdiği mücadele onu hassas ve sempatik kılıyor."
-Fresh Fiction-

Evet, ilk kitabında da bahsettiğim gibi kurguyu çok sevmiş ana karakteri sevememiştim. Eh günümüze geri gelen Shannon'ı bu ikinci kitapta biraz daha katlanılır buldum. Her karakterin hemen hemen yansıması bu dünyada vardı, Clanfinton dışında ki o da eklenince yazar tüy dikmiş.

İkinci kitapta Clanfinton ve diğer karakterleri aradım. Shannon'ın geri dönme çabası, babasının ve Clint Freeman'ın kahramanlıkları ve sevgi bağını sevdim. Clint'i baştan sevemeyeceğimi düşünmüştüm, hatta Clan'a olan sadakatimden dolayı hep bir hinlik aradım altında ama yokmuş. Rihannon'un geçmişini öğrenince ona birazcık acıdım. Ama sadece azıcık..

Sonuçta yazardan beklentimin yüksek olması nedeni ile bir türlü ısınamadığımı düşündüğüm ama inatla okuduğum bir seri olarak ilerledi.

İlk kitabın yorumu için tık tık.



Kutsal Aşk Kitap Yorumum


Kutsal Aşk - P.C. Cast
Puanım 5/4

Bir Partholon Masalı
Kasaba öğretmenliğinden mitolojik tanrıçaya... 
Bambaşka bir dünyada yaşanan beklenmedik bir aşk!

İngilizce öğretmeni Shannon Parker, yaz tatiline ufak bir alışveriş yaparak başlar. Satın aldığı, üzerinde Kelt Tanrıçası Epona'nın resmi bulunan bir vazo onu Partholon'a gönderir. Burada herkes ona tanrıça gibi davranmaktadır, hem de oldukça huysuz bir tanrıça…

Shannon, Epona'nın yerini almıştır. Bu durumun hiçbir kadının karşı koyamayacağı, çekici yanları olsa da bir Kentaur'la evlenmek ve şeytani Fomorian tehdidiyle baş etmek zorundadır.

Shannon öldürülmeden, bir atla evlenmeden ya da aklını kaybetmeden Oklahoma'ya dönmenin yolunu aramaktadır…

"Neşeli ve canlı, mitolojik bir dünya."
-Publishers Weekly-


Pc Cast kurgularını ve kalemini çok sevdiğim bir kitap. Tr'de yayınlanıp ta okumadığım bir kitabı yok. Yeni kitabını gördüğümde otomatik olarak alıyorum. Bu kitabı da aynı şekilde kitapçım da görünce konusuna bakmadan almıştım. Öncelikle söylemeliyim ki kurguladığı fantastik dünyayı çok sevsem de bu kitap diğerlerine göre biraz tutuktu. Sonradan açıldı gerçi..

Shannon günümüzde bir lise öğretmeni, bir gün açık attırmadan aldığı bir vazo sayesinde kendini Kelt döneminde ve yüzyıllar öncesinde buluyor. Kendine geldiğinde etrafında ki herkesin ona tanrıça gibi davranması kafasını karıştırsa da, aslında o bir Tanrıça.. Şımarık Tanrıça Epona'nın yaklaşan tehlikeyi görünce kendini bir büyü ile onunla değiştirmesi sonucu Shannon ne yapması gerektiğini çözemediği ilkel bir dünyada ve bir Kentaur'la nişanlı olduğunu öğreniyor.

Kentaur dediğin bir at, bildiğin 4 ayağı var ve belden yukarısı insan.. Diğer bir kafa karışıklığı da kendi dünyasında var olan insanların hepsi burada ancak yıllarca önceki halleri ile.. En yakın arkadaşı, babası.. 

Olayları sindirmeye başlayınca Clanfinton(nişanlısı)'a aşık oluyor. Bu arada Fomarian denen iğranç yaratıklarla savaşması ve sıradan Tanrıçalık görevlerine de iyice alışması ile aslında bu dünyaya ait olduğunu fark ediyor.

Yazarın tarzını bilenler bilir ki çok fazla gevezelik mevcut kitaplarında.. O iç ses dış dialog abartısı beni yordu. Benim etrafımda bu kadar çok konuşan insanlar olsa hemen uzaklaşırım. Kurgusu iyi ama hikaye anlatımı çok daha iyi olabilirdi. Birde ana karakter Shannon her ne kadar tatlı olsa da ben çok sevemedim. Clanfinton'a ise resmen aşık oldum. Bir kere adam çok amaçlı.. Hem erkek hem at hiç yürümek zorunda kalmazsın. Birde şaman olmasında gelen gücü ile güvenilir karakterini eklersen, daha ne olsun..


Dublin Caddesi Kitap Yorumum


Dublin Caddesi - Samantha Young
Puanım 5/4
Joss geçmişte yaşadığı acıları bir kutuya kilitleyip her şeyi unutmak için Amerika'dan İskoçya'ya yerleşmişti ve şimdi yeni bir ev arıyordu.
Bulduğu ev Dublin Caddesi'ndeki havalı binalardan birindeydi.


Yolda bir adamla karşılaştı.
Takım elbiseli, bronz tenli, çıldırtıcı İskoç aksanlı, maço tavırlı, seksi bakışlı Braden'la.


Joss, Braden'ın her zaman kolunda taşıdığı Barbie kılıklı kızlardan biri değildi, olmaya da hiç niyeti yoktu. 

Ama insan arzularına nereye kadar gem vurabilir? 
Kalbiniz başka, beyniniz başka şey söylüyorsa, hangisinin sözünü dinlesiniz?

Trajedi. Seks. Tutku. Kahkaha. Kıskançlık.

New York Times Bestseller
The Wall Street Journal Bestseller
Amazon Bestseller
USA Today Bestseller

Ve 30 ülkede milyonlarca okuyucuya ulaşmış, son yılların en çok konuşulan aşk hikayesi.


Şu an okumaya çalıştığım bir serinin son kitabında biraz bunaldığımdan dolayı araya kattığım ve hafif olur diye düşündüğüm bir kitaptı. Ancak duygusal anlamda çokta hafif olmadığını söylemeliyim. Yazarlar aşk kitaplarını geçmiş trajediler ile kurgulamayı seviyor, eh aslında çokta fena olmuyor. Braden ve Joss'un hikayesini çok sevdim.


Joss 14 yaşında ailesini kaybettikten sonra, koruyucu aileler ile 4 yıl geçirmiş, ailesinden gelen mirası hak etmediğini düşündüğü için çok harcamaya yanaşmayan, 18 yaşından sonra İskoçya'ya yerleşmiş olan ve kimse ile yakınlık kurmayan bir kız.. Ev arkadaşı ve en iyi dostu da kendisi gibi olduğundan güzel bir ritim tutturmuşlar ancak ev arkadaşı şehir değiştirince başka ev bulmak zorunda kalıyor.

Ev bakmaya giderken takside karşılaştığı Braden ise, karısının ihaneti ve annesininde benzer tarzda bir kadın olması nedeniyle, kadınlarla ilişkisini sınırlı tutan (sex buddy) onların maddi ihtiyaçlarını karşılayan ve karşılığında gelecek sözü vermeyen, tam bir mağara adamı.. 

Joss gördüğü eve ve ev arkadaşı olacak Ellie'ye bayılınca, taşınıyor. Ancak öngöremediği Ellie'nin sıcaklığının onun buzlarını kıracağı ve sevmek zorunda kalacağı.. Bir de takside ki mağara adamı Ellie'nin abisi çıkınca...

Karmakarışık başlayan ancak güzel kurgulanmış, içinde aşk, acı, dram, aile ne ararsan her duygudan bulabileceğiniz, kesinlikle çok seksi ve esprili dialogları ile hem gülmenize hemde ara ara düşünmenize neden olan sıcak bir kitap olmuş.

Ben serinin önce ikinci kitabını okumuştum. Yorumu için tık tık. Ancak her kitap başka ana karakterlerle yazıldığından sorun olmuyor.

Alıntılar
Ama ben biliyordum. Biliyordum. Ben lanetliydim. Bu kadar mutlu olamayacağımı biliyordum. Kötü bir şeyin olacağını biliyordum. Ne yapmıştım ben Ellie’ye böyle?

Hiç bir silahla karnınızdan vurulduğunuz oldu mu? Olmadı mı? Benimde olmadı.
Ama içimden bir his aynı böyle olduğunu söylüyor.










2016/02/26

Gece Yolu Kitap Yorumum


Gece Yolu - Kristin Hannah
Puanım 5/5
Ateşböceği Yolu, Kış Bahçesi ve Gerçek Renkler kitaplarının yazarı Kristin Hannah'ın aşka ve kaybetmeye dair dokunaklı yeni romanı

Hayat size bir dizi seçenek sunar. Beklemek... Geçmişe tutunmak... Unutmak... Affetmek... 
Siz hangi yolu seçerdiniz?

On sekiz yıldır çocuklarının ihtiyaçlarını her şeyden üstün tutan Jude Farraday'in ikizleri Mia ile Zach zeki ve mutlu birer gençtir. Defalarca evlatlık verilen ve karanlık bir geçmişe sahip olan Lexi kısa sürede Mia'nın en yakın arkadaşı ve bu birbirine bağlı ailenin de bir parçası olur. 

Jude çocuklarının iyi bir yaşam sürmesi ve tehlikelerden uzak olmaları için her şeyi yapmıştır. Ancak lisedeki son yılları hepsini büyük bir sınavdan geçirir ve sıcak bir yaz gecesi, verilen yanlış bir kararla hepsinin hayatları altüst olur. Farraday ailesi göz açıp kapayıncaya kadar paramparça olacak, Lexi her şeyini kaybedecektir. Sonraki yıllarda, hepsi o gecenin doğurduğu sonuçlarla yüzleşir ve unutmaya çalışır. Ya da affetme cesaretini kendinde bulmaya...

Hayat dolu ve evrensel bir roman... Gece Yolu annelik, kimlik, aşk ve affetmeye dair soruları derinlemesine işliyor. Hem kaybetmenin verdiği şiddetli acıyı hem de ümidin hayret verici gücünü gözler önüne seren aydınlatıcı, yürek parçalayıcı bir roman. Kristin Hannah aile özlemi, insan kalbinin direnci ve sevdiklerimizi affetme cesaretine dair unutulmaz bir hikâyeyi olabilecek en iyi şekilde anlatıyor.

"Gece Yolu insan ruhunun affetme konusundaki eşsiz gücüne dair özel bir kitap." 
New York Journal of Books

"Gece Yolu'nu okuyup da hikâyesinden ve karakterlerden etkilenmemeniz imkânsız. Kitabı bitirdikten sonra bile etkisini birkaç gün üzerinizden atamayacaksınız." 
The Huffington Post

"Gece Yolu'nu son sayfasına kadar ağlayarak okuyacaksınız." 
The Daily Mail

"Vay canına! Sanırım Kristin Hannah en güzel kitabını yazdı. Hannah her zaman harika hikâyeler yazıyor ama Gece Yolu ilk sayfasından itibaren sizi etkisine alıp bitinceye kadar elinizden düşürmek istemeyeceğiniz türden bir hikâye."
Bestsellersworld.com


Kristin Hannah, kesinlikle duyguları kalemine yansıtmayı iyi bilen, tamam bu kadar yeter derken, darbe üstüne darbe indiren ve hayatın gerçeklerinden kopmayan bir yazar.. Gece Yolu kitabı en sevdiğim kitaplar arasında gayet sağlam bir yeri olan, duygusal anlamda beni down etse de, affetmek ve yeni şanslar üzerine düşünmemi sağlayan mükemmel bir kitap.

Lexi, annesinin sorumsuzluğu yüzünden hayatı lise çapına gelen kadar koruyucu aile ve yurtlarda geçmiş, annesinin ölümü ile tanımadığı teyzesinin vesayetine giren genç bir kızdır. Teyzesinin maddi durumununda etkisi ile bir karavanda yaşarlar. Yeni kız olarak başlayacağı okulunda hiç ummadığı bir şekilde Mia ile arkadaş olurlar. 

Zack ve Mia ise ikiz kardeştir. Zack okulun popüler çocuğudur, Mia ise naif ruhu ile ikizinin gölgesinde kalmış tatlı ve sevimli bir kız.. Anneleri Jude tam bir Kraliçe Arı gibi çocuklarının etrafında pervane olan, onlar için sağlıklı ve mükemmel bir aile ortamı hazırlayan, kendini onlara adamış bir kadındır. Lexi'nin Mia'yı kabuğundan çıkarması ve Zack'ten bağımsız olarak onunla arkadaş olması sayesinde, ailece onu kabul ederler. Lexi yaşayamadığı her şeyi bu ailede yaşar. 

Bir süre sonra birbirlerine aşık olan Zack ile Lexi bunu bir süre Mia'ya söyleyemez ancak Mia başta zorlansa da ilişkilerini kabullenir. Ayrılmaz üçlü olan lise son sınıfta ki bu gençlerin hayatın mükemmeldir. O son geceki araba kazasına kadar..

Burada spoiler vermek zorundayım çünkü bundan sonra gelişen her olay bu kazaya bağlı.. Lexi'nin aracı kullandığı kazada Mia ölür. Lexi'nin üniversite yerine hapse girmesi ve Mia'nın ölümü ile paramparça olan popüler çocuk Zack ve kızının kaybını atlatamayan Jude için en büyük sürpriz, Lexi'nin hamileliğidir. 

Kendi annesi yüzünden yaşadıklarını kızına yaşatmak istemeyen Lexi, bu sevgi dolu aileye güvenir ve kızını Zack'e verir. Tek şartı vardır, kızına ondan bahsedilmemesi.. Yaklaşık 5 yıl boyunca her gün sevdiklerinin yasını tutan ve kızının özlemini çeken Lexi hapisten çıkınca, güneye taşınmış olan teyzesinin yanına gitmeden önce kızını görmek ister.

Ancak hiç bir şey tahmin ettiği gibi değildir. Bir yandan tıp okuyan ve bir yandan kızını büyüten Zack'in hayatı tam bir kabustur. Hiç bir şeye yetişememekte ancak kızını çok sevmektedir. Jude ise Mia'nın kopyası olan torununa sarılmaktan bile kaçınır. Oğluna yardımcı olmaya çalıyor ancak bazen torununu okuldan almayı unutuyordur. Kızını uzaktan gözlemlerken onun okulda dışlanan ve mutsuz bir çocuk olduğunu farkeden Lexi'nin artık tek bir amacı vardır.

Kızının velayetini almak.. Ancak hapisten yeni çıkmış, iş deneyimi olmayan ve kalacak yeri bile bulunmayan bir annenin çocuğunun velayetini alması imkansız görünmektedir. Jude ise kızının intikamını Lexi'nin kızını görmesini engelleyerek almakta kararlıdır.

Bu duygudan duyguya sürükleyen kitabı okurken elimden hiç bırakmak istemedim..







Londra Caddesi Kitap Yorumu



Londra Caddesi - Samantha Young
Puanım 5/4
Dublin Caddesi'nde Joss ve Braden'ın aşkıyla baştan çıkmıştınız... 

Londra Caddesi'nde ise Johanna ve Cameron ile ihtirası doruklarda yaşayacaksınız. Johanna'nın alkolik bir annesi ve bakması gereken küçük bir erkek kardeşi vardı. Babası alıp başını gitmişti, evi geçindirmek Johanna'ya kalmıştı. 

Artık sadece kardeşi için yaşıyordu. Erkek arkadaşlarını da bu yüzden zenginlerden seçiyordu. Kendi arzuları onun için önemsizdi. Pasaklı kotu, dövmeleri ve hırpani tişörtüyle şehrin en seksi serserisi Cameron hayatına girdiğinde Johanna'nın bütün ezberi bozuldu. 

Onu öylesine çok arzuluyordu ki, kalp atışlarını bile bir türlü dizginleyemiyordu. Cameron, barda birlikte çalıştıkları bu mesafeli görünen seksi kızılın sakladığı sırlarını açığa çıkarmaya kararlıydı... Teker teker savunma kalkanlarını indirecekti... Johanna çırılçıplak kalıncaya dek!..

"Aşırı seksi bir kitap bu. Hem kahramanın kendini bulma ve güçlenme yolculuğuna da bayıldım. Londra Caddesi'ni tüm kalbimle tavsiye ederim."
-USA Today-


Yazarın Dublin Caddesi romanı çok beğenilmiş ancak ben henüz yeni okuyorum. Gerçi karakterleri sevdiğim doğrudur. Serinin ikinci kitabı ise Londra Caddesi'ni okuyalı bir kaç ay oldu. Kesinlikle seksi bir seri, ancak ağır erotik mi bilemem. Nasıl değrlendirdiğinize bağlı.. 

Jo, alkolik annesi ve erkek kardeşinin bakımını üstlenmek zorunda kalmış bir genç kız.. Gündüz sekreterlik, akşamları barmaidlik yaparken, ek katkı olsun diye erkek arkadaşlarını da zengin erkeklerden seçiyor. Bir gün sevgilisi ile gittiği sergide, Cam ile tanışıyor. Sevgilisinin eski sevgilisinin yeni sevgilisi (tekerleme gibi oldu) olan Cam'e iş bulması istenince, kendi çalıştığı barı öneriyor. 

Aralarında ilk andan oluşan elektriğe birlikte çalışmaları ve tesadüfen konşu olmaları eklenince, işler kontrolden çıkıyor. Ben kitapta ki karakterleri çok sevdim. Cam'e bayıldım. Jo'nun kardeşi için yaptığı fedakarlıklar olayı salt erotik romans'tan çıkarıyor.

Kitabın ülkemizde yayınlanan kapağını hiç sevmedim. O yüzden orijinal kapağını kullanmak istedim..





Deniz Feneri Koyu Kitap Yorumu


Deniz Feneri Koyu - Kimberley Freeman
Puanım 5/4
"Belki de kırılmıştır kalbim. Bildiğimiz anlamda kırık bir kalp değil, sadece ortadan ikiye çatlamış bir kalp de değil. Şömine rafından alınıp, sert bir el tarafından sökülerek parçalarına ayrılan, sonra da paramparça bir halde yere bırakılan bir saat gibi. Bir daha çalışamayacak kadar parçalanmış bir saat…"

Ünlü bir kuyumcu ailesinin gelini olan Isabella Winterbourne, kalbi acıdan kavrulsa da, 1901 yılında eşiyle birlikte o çok kıymetli hediyeyi Avustralya parlamentosuna teslim etmek üzere bir gemi yolculuğuna çıkmak zorundadır. Ancak gemi Queensland sahilinde batar ve bu kazadan sağ kurtulan tek kişi Isabella'dır. Ve ne talihtir ki eşinin gözü gibi sakındığı hediye de kıyıya vurmuştur. Isabella bir karar vermek zorundadır. Ya kocasının zengin ve baskıcı ailesine geri dönecektir ya da elindeki bu hediyeyle yıllardır özlemini çektiği saklı rüyasını gerçekleştirecektir. İşte o an uçsuz bucaksız karanlık sahilde bir ışık dikkatini çeker. Ve Isabella deniz fenerinin sığınağına bırakır kendini… 

Bir asır sonra Libby Slater, hiç karşılık beklemeden sevdiği adamı kaybedince, artık ona anlamsız gelen Paris şehrini ardında bırakmaya karar verir. Yaşamını çocukluğunun geçtiği Deniz Feneri Koyu'nda devam ettirecektir. Ancak yirmi senedir hiç görüşmediği kız kardeşinin düşüncesi onu endişelendirse de geçmişte yapılan hataların telafisi yoktur. Dahası fener evinde kalmaya başladığı günler ona bu koyun her zaman sürprizlerle dolu olduğunu gösterecektir…

Kır Çiçeği Tepesi ile gönülleri fetheden Kimberley Freeman, farklı yüzyıllarda yaşamış iki kadının geçmişi geride bırakıp geleceklerine yön verişlerini ustalıkla anlatıyor. Ve bu kadınların aradıkları cevaplar ise Deniz Feneri Koyu'nda saklı. 

"Freeman, bir asır arayla yaşayan ama geçmişin zorluklarıyla bir şekilde başa çıkan ve aynı deniz fenerinin huzuruna sığınan iki kadının hikâyesini ustalıkla kaleme alıyor." 
-Publishers Weekly-

Öncelikle kitabı okuma nedenlerimden biri kapağını çok beğenmemdi. Bu şekilde tasarlanmış bir kapağın altından kötü bir hikaye çıkamaz hissi uyandırıyor. Hikayeyi de çok beğendim. Geçmiş ve bugüne ait iki farklı hikayenin anlatımı risklidir. Birine ağırlık verirseniz ya da kurguları dengeleyemezseniz, kesinlikle felaket olabilir. Bu yönden de yazarı çok başarılı buldum. Yazara ait okuduğum tek kitap ancak beğenilen başka kitapları da olduğunu gördüm ve fırsat bulursam mutlaka okurum. 

Kurgusuna gelecek olursak; Libby 28 yaşında aşık olduğu ve 12 yıldır hiç bir karşılık beklemeden sevdiği Mark'ın ölümünden sonra mahvoluyor. Yaşadığı şehir olan Paris'le olan bağını koparıp, doğduğu kasaba olan Deniz Feneri Koyu'na geri dönüyor. Ancak bu o kadar da kolay bir karar değil. Zira kız kardeşi ile geçmişten gelen problemleri ile yüzleşmek onun için çok zor. 

Mark'ın kendisine hediye ettiği Deniz Feneri'nin yanında ki yeni evine yerleşip düzenini kurmaya çalışırken, kendini kasabanın sorunlarının içinde buluyor. Fenerde buldukları bir günlüğün hikayesini merak etmesi üzerine 1 asır öncesine ait sırları gün ışığına çıkarmak için araştırmaya başlıyor.

Geçmişte ki karakterimiz Isabelle ise, sosyetenin gözde ailelerinden birine gelin olmuş, bir talihsizlik sonucu bebeğini kaybetmiş ve acısından kurtulamayan, bu yüzden de eşinden ve ailesinden sosyeteye uygun olmadığı için baskı gören genç bir kadındır. Bir gün eşi ile Kraliçe'ye çok değerli bir armağan götürmek için yaptıkları gemi seyahatinde gemi batar ve tek Isabelle kurtulur. 

Geçmişini değiştirme şansı yakaladığını fark eden Isabelle'in acısı ile baş etmeyi öğrenmesi, aşkı bulması ve hayatını şekillendirmesi ile Libby'nin ölen aşkını gömme ve yeni duygulara kendini açma sürecini, yanında gizem ve macera unsurları ile kurgulayan bu hikayeyi çok sevdim.



2016/02/25

Havada Serisi Kitap Yorumum


Havada Serisi - R.K. LILLEY
Puanım 5/4

Bu seriyi severek okumuştum. Ben okuduğumda her üç kitabı da çıkmış olduğu için, arka arkaya okuma şansım oldu ve bekleme sıkıntısı yaşamadığımdan çok sevdim. Sayıları giderek artan erotik romans türünde ki bu kitaplar için yayınevi +18 uyarısı koymuş ki kesinlikle haklı..

Ana karakterlerimiz Bianca ve James.. Tabii ki birde Bianca'nın kardeşi sayılan Stephen.. Bianca, psikopat babasının şiddetinden dolayı evden kaçmış ve babasından saklanmak için esirgeme kurumlarına da gidemeyen bir çocukken, yolu Stephen ile kesişir. Stephen ise gay olduğu için ailesinden kaçmış ve Bianca'dan başka kimsesi olmayan başka bir kaçak çocuktur. Hayatta birbirlerine tutunan ve birbirleri için her şey olan ikili, hostestir. 

Kazandıkları para ile birer ev almış ve hayallerini gerçekleştirmeye başlamışlardır. Bir gün first class yolculardan James, Bianca'yı görür ve o an anlar ki ona sahip olmak için yapmayacağı şey yoktur. Bianca, James'in kendisini sadece yatak arkadaşı olarak istediğini düşünür ve razı olur. Kimsenin onu değerli göremeyeceğinden emindir. Ancak bilmediği şey James'in zevklerinin sıradan olmamasıdır.

Bdsm tarzı yazılmmış ancak erkeğin yumuşamadığı ender hikayelerden (benim denk geldiğim). James'in de sorunlu geçmişi ile ihtiyaçları birbirine denk düşen bu iki aşığın birbirlerini kabul etmesi... Geçmişte ki sırlarının ortaya çıkması ile karışan, bazen duygusal, bazen aksiyonun dozunun arttığı ama sürekli çok seksi bir seri..

En sevdiğim karakter ise Stephen oldu. :)

Bay Harika Yorumum:
Bu kitap için ayrı bir parantez açmak istedim. James, hikayeyi üçüncü kitabın devamı olarak kendisi anlatıyor. Yani olması gereken bu.. Bayıldım. Bu tarz kitaplarda erkek karakterlerin bakış açılarını seviyorum ben. James beni hiç hayal kırıklığına uğratmadı.

Kitap kapaklarının orijinalleri aşağıda.. Ben bizimkileri daha çok sevdim.


Leo Kitap Yorumum


Leo - Mia Sheridan 
Puanım 5/4
Başka Dilde Aşk'ın yazarı Mia Sheridan'dan, kayıp aşklara ve yeni başlangıçlara dair yepyeni bir roman… 

Evie ve Leo, koruyucu aileleri vasıtasıyla tanışmışlar ve sıkı bir dostluk kurmuşlardı. Büyüdükçe, aralarındaki bu dostluk yerini daha yoğun bir duyguya, yani aşka bırakmış ve on sekiz yaşına girdiklerinde birlikte bir hayat kurmaya yemin etmişlerdi. Ergenlik çağındayken Leo birden evlat edinilip başka bir şehre taşınmış ancak Evie'ye bulduğu ilk fırsatta onunla iletişime geçeceğine dair söz vermişti. Ne var ki Evie ondan bir daha haber alamamıştı.


Sekiz yıl sonra Evie şansını döndürüp kendine bir hayat kurmuştu. Bir işi, arkadaşları vardı ve mutluydu. Ardından gizemli bir adam ortaya çıktı, onu Leo'nun gönderdiğini iddia ediyordu. Ve bu adamla aralarındaki elektrik inanılmazdı! Yine de, Evie bu ateşli yabancıya güvenebilir miydi? Ve bu yabancı, Leo'yla olan bağlantısı ve onun ortadan kayboluşu hakkında Evie'ye yalan söylüyor olabilir miydi?

"Bu hikâyenin her şeyi mükemmeldi! Beni ağlattı, güldürdü, kendimden geçirdi. Kısacası, bayıldım!"    -Aestas Book Blog-

Mia Sheridan'ın okuduğum ikinci romanı.. İlki, Başka Dilde Aşk yorumuma burdan ulaşabilirsiniz. Yazarın tarzını sevdim, kurgularında duygusal hikayeleri, dramları birleştirip, gençlik enerjisi ve umudu ile harmanlayıp, mutlu sonlar yaratıyor. Dünyaya güzel bakmasını bilen, ön yargısız insanların başka insanların hayatını nasıl değiştirebileceğini çok güzel anlatıyor.

Leo ve Evie, her ikisi de koruyucu ailelerinin yanındayken tanışmışlar. İlk başta arkadaşlık, kardeşlik ve koruma duyguları üzerine olan gelişen arkadaşlıkları, mutlak bir güvenle aşka dönüşmüş. Ancak Leo'nun 15 yaşında evlat edinilip farklı bir şehre taşınması ile aşkı askıya almışlar. 

Sadece 4 sene sonra 18 yaşına geldiğinde kavuşacaklarını bekleyen Evie, Leo'dan mektup gelmeyince farklı senaryolar düşünmüş kafasında ancak kabul etmese de iç güdüsel olarak 8 sene geçmiş olmasına rağmen hala Leo'yu bekliyor. 

Evie karakterine bayıldım. Bundan sonrası spoiler olabilir. Okumadıysanız geçebilirsiniz. Jack, Leo yerine gelince kurgunun sonunu tabii ki tahmin ettim. Hatta buradaki kurguyu basit buldum, sonuçta 15 yaş küçük değil o olsa tanır dedim ama ona da yazarın bir kulp bulacağını biliyordum.

Hikaye çok duygusal, ailelerinin terk ettiği çocuklar, koruyucu ailelerin ilgisizliği, vs. gerçek anlamda düşünmenizi sağlıyor. Kitabın başında olan Willow karakteri gibi bunun yükünü kaldıramayan ve kaybolan çocuklarda var, kaybolup bulunmayı bekleyecek olanlarda ve ne olursa olsun Evie gibi iyimserler de.. Öncelikle Evie kendinin şanslı olduğunu söylüyor ancak 10 yaşına kadar tacize uğramış bir kız nasıl şanslı olabilir?


Diğer boyutu ise; tabii ki Evie ile Jack'in aşkı.. Onların hikayesi de aslında daha iyi yazılabilirdi. Evie gibi hayatı boyunca kendini korumuş bir kızın, bir takipçiye bu kadar kolay kanması gibi bazı boşluklar var. Ruhunun tanıması olabilir ama bilemedim. Basit kaçmış. Birde Leo'nun iki farklı aile deneyimi ve dramı var ama ilkinde ki kardeşi ile ilgili olan kısımdan çok etkilendim. Biraz daha geçmişlerine ait detay olabilirdi..

Tüm bu kadar dert yakınma nedenim, yazarın diğer kitabının çok daha iyi olması ve benim beklentimin yüksek olmasıydı..

Alıntılar
Evie - ''Ne bakıyorsun be?'' diye tısladım,..
Leo - ''Çünkü yüzüne bakmaktan hoşlanıyorum'' dedi..

Leo - ''Bir gün sana paranın satın alabileceği en güzel kıyafetlerle dolu bir gardırop alacağım.''
Evie - ''Süslü elbiselere değil, sadece sana ihtiyacım var Leo.''
Leo - ''İkisine de sahip olabilirsin.''

Jake - ''Seni, bırak Gwen'i, herhangi biriyle aldattığımı düşünmenin ne kadar saçma olduğunu keşke bilseydin. Gerçekten, keşke beynimin içine girebilsen. O zaman sen de gülüyor olurdun.''


"Yanmayacağını garanti edemem. Ama bu halkayı senin için tutabilirim. Sabit ve güçlü bir şekilde durabilirim, çünkü sana inanıyorum. Çünkü sen benimsin."













2016/02/24

Böğürtlen Kışı Kitap Yorumum



Böğürtlen Kışı - Sarah Jio
Puanım 5/5
"Canım Daniel'ım,

Kaybolduğun gün dünyam sona erdi, canım oğlum. Seni her kim alıp götürdüyse, seninle birlikte kalbimi, hayatımı da çaldı. Ben senin gülümsediğini görmek, kahkahalarını duymak, mutluluğunu paylaşmak için yaşıyordum."

Vera Ray 1933 yılının o karlı mayıs akşamında üç yaşındaki oğlu Daniel'ı son kez öptüğünü bilmiyordur. Her ne kadar oğlunu yalnız bırakma düşüncesinden nefret etse de hayatlarını devam ettirmek için çalışmak zorundadır. Tek avuntusu, gün ağardığında küçücük oğluna sarılacak olmasıdır. Ancak Vera geri döndüğünde karşılaştığı manzara, Daniel'ın boş yatağıdır. Bir de karlar içine gömülmüş olan oyuncak ayısı.

Seksen sene sonra Seattle yine mayıs ayında karlar altındadır. Köklü bir gazetede muhabir olan Claire Aldridge, bu doğaüstü olayı haber yapacaktır. Araştırmalarına devam eden Claire, küçük çocuğun bu zamana kadar sonuçlanmamış kaçırılma davasıyla karşılaşır. Evlat kaybetmenin ne demek olduğunu çok iyi bilen Claire, bu olayı çözmeye karar verir. Ancak çözdüğü her düğümün, onu Vera'yla olan bağlantısına yaklaştırdığından habersizdir…

Böğürtlen Kışı aşkı, umudu ve umutsuzluğu derinden anlatan muhteşem bir kitap. Bu öyküyü yüreklerinizden kolay kolay silip atamayacaksınız.

Yine çok severek okuduğum, ardı ardına sayfaları çevirdiğim harika bir Sarah Jio romanı.. Yazarı okuyanlar tarzını bilir. Eğer henüz okumadıysanız, tavsiyem kitaplarını arka arkaya okumayın, arada özleme zamanı bırakın.

Böğürtlen Kışı, mevsimi olmadığı halde bastıran kış anlamına geliyormuş. Hikayenin anlatıcı ana karakteri Claire, prestijli bir gazetede muhabir. Sabah koşusu esnasında bebeğini kaybetmesi yüzünden eşi ile arası açılan ve büyük bir depresyon yaşayan Claire, bir sabah Mayıs ayında bastıran kar ile yüzleşince, bu olay hakkında yazmaya karar veriyor ve arşivde aynı olayın daha önce 1933 yılında gerçekleştiğini buluyor.

Ama sadece bulduğu bu değil. Haberlere göre o zaman kaybolmuş olan 4 yaşında bir çocuk vardır. Bu hikayenin üzerine gittikçe, olayın çözülmediğini fark ediyor ve çözmek için araştırmalarına başlıyor. Kitabın arka sayfasında bulunan mektup ise çocuğunu kaybeden Vera'nın oğluna yazdığı mektup..

Kendisi fakir bir işçi olan Vera, bir gün ev arkadaşının ısrarı ile çalıştığı otelde ki bir baloya katılır ve otelin sahibinin oğlundan ne kadar kaçsa da, aşktan kaçamaz. Onun fakir olmasını önemsemeyen Charles ile evleneceğini düşünürken, ailesinin onu kabul etmemesi ve oğullarını miraslarından men edecekleri korkusu ile ondan ayrılan Vera hamiledir. 

Oğlunu tek başına büyütürken otelde gece vardiyasında çalışan ve gece onu evde yalnız bırakmak zorunda kalan Vera, Böğürtlen Kışı'nın bastırdığı sabah eve geldiğinde oğlunu bulamaz. Fakir kesimde oturmasının da etkisi ile polisler, çocuğun kaçırıldığına inanmak istemez ya da işbirliği yaparlar.. Bir şekilde bir daha oğlundan haber alamayan Vera'nın yürek burkan hikayesini çözmeye çalışan ve kendisi de bebeğini yeni kaybeden Claire için bu hikaye kendi hikayesi ile birleşir. 

Hiç umulmadık şekilde iki hikayeyinin birleşmesi ve her iki hikayede ki karakterlerin samimiyeti ile müthiş bir Sarah Jio klasiğidir.

Alıntılar
''Hangisi daha zor, bilmiyorum,'' dedim. ''Birini aniden kaybetmek mi, yoksa onu yavaş yavaş, günden güne kaybetmek mi?''

''Kalbinizin derinliklerine işlenen acıyı tek kelime ile nasıl dile getirirsiniz?''

''Çoğu insanın sandığının aksine gerçek arkadaş, sen zor bir dönemden geçerken yanında koşan değildir. Bunu herkes yapar. Gerçek arkadaş kendisi mutlu değilken senin mutlu olmana sevinen, hatta mutluluğunu kutlayan kişidir.''



 

Kan ve Yıldız Işığı Günleri Kitap Yorumum



Kan ve Yıldız Işığı Günleri - Laini Taylor
Puanım 5/5
Bir zamanlar melek ve şeytan birbirine âşık oldu. Savaşların son bulduğu ve akan kanın durduğu bir dünya düşlediler. Bu dünya, O dünya değil, ne hazin…

"Elinizde bırakmak istemeyeceksiniz." 
-Entertainment Weekly-

"Kader, umut ve kendini arayışa dair nefes kesici, romantik bir fantezi."
-The New York Times-

"Bir seri nadiren bu kadar nefis başlar."
-Kirkus Review-

Bir varmış bir yokmuş, kumdan bir kalede bir kız yaşarmış ve gökyüzündeki bir delikten, öte tarafa canavarlar yollarmış.

Yine ikisini arka arkaya okuduğum ancak sonuncu kitabın henüz olmadığı bir seri çıkmazında kalmış bulunmaktayım. İlk kitap yorumumda da belirttiğim gibi serinin kurgusuna hayran kaldım. Kitap kategorileri genç-yetişkin olarak tanımlanmış ancak yazarın Good Reads'te ki profilinde de belirttiği gibi yetişkinlerinde severek okuyacağı bir seri olmuş.  İlk kitap yorumum için tıklayınız. Yorumuma geçmeden önce henüz ilk kitabı okumadıysanız spoiler içerebilir.

İlk kitapta Karou ve Akiva'nın lades kemiğini kırmasının ardından ilk yaşamının anılarına kavuşan Karou, Akiva'yı affetmemiş ve herkes kendi yoluna giderken bitmişti. Hikaye tam olarak kaldığı yerden devam ediyor ancak çoklu anlatımcılar nedeni ile Karou'ya geç geçiyor ki buda ilk başta konsantre olmamı engelledi. Hadi artık ne yaptı diye diye okudum. Yazar yine ilk kitapta ki gibi en başından ya buda ne diye geçiştirdiğimiz her olayı öyle güzel birbirine bağladı ki.. Zekasına ve kaleminin gücüne hayran olmamak elde değil.

Eretz'e gitmenin yolunu bulan Karou, orada Beyaz Kurt ile karşılaşıyor ve halkına yardımcı olmak için Brimstone'un görevini üstleniyor. Anılarına yeni kavuşmasının da etkisi ile büyük bir suçluluk duygusuyla cebelleşiyor ve halkının uğradığı tüm kıyımdan kendini sorumlu tutuyor. Eee yaşadığı yerde ki Kimeraların da ona sürekli hain diye fısıldaması bu durumu kolaylaştırıyor.

Hemen bir parantez açmak istedim çünkü aklım almadı. Adam senin boynunu vurdurmuş sen nasıl ona hizmet edersin ya da diğerlerinin hakaretlerine katlanırsın. Bir de o kadar hakarete harika bedenler tasarlarsın. Ben olsam hepsine birer gaga yapardım. En azından konuşamazlardı. Şişede kalmaktansa gagayı tercih edeceklerine göre, yine de güvende olurdu.

Tamamen kendi yalnızlığında, acı ile baş etmeye çalışırken arkadaşı Zuzana ve Mik'in onu bulması ile nefes alabilen ancak Beyaz Kurt yüzünden onların güvenliklerinden de korkan Karou, Akiva ile kitabın ortalarında buluştu. Onun hediyesi sayesinde hem Brimstone'un son mesajını aldı, hemde yalnızlıktan bir nebze kurtuldu.


Bir parantezde buraya, Akiva Madrigal'in vahşi ölümünü izlemek zorunda kaldıktan sonra, onun halkından nefret etmiş ve onları yok etmek için 18 yıl boyunca uğraşmış, sonunda da neredeyse başarmıştı. Karou'nun onu affetmemesi üzerine, Meleklerin kıyımından kendince Kimeraları korumaya çalışan Akiva, her ne kadar Karou'nun öldüğünü düşünsede, iki kardeşi sayesinde umudunu da kaybetmiyor.

O melekler, ne biçim, ne şeytani yaratıklar.. Resmen bir kısmından okurken tiksindim. Mutlaka iyileri de vardır ancak kitapta çok azına rastladık. Bir çeşit köle olarak yaşayan melekler, son kitapta zincirlerini kırabilecek mi bakalım?

Her iki tarafta kendi içinde devrim yapmaya çalışırken, melek İmparatorunun son hamlesi ile sadece Eretz değil, insanların dünyasınında tehlikeye girmesi üzerine son kalan kimeralar ile isyan başlatan İmparatorun piç meleklerinin birlikte çalışması gerekmektedir. Ancak bu tabii ki mümkün görünmemektedir. 

Karou ile Akiva'nın ilk aşık olduklarında umut etmeye cesaret ettikleri birleşme sonunda gerçekleşebilecek midir?
Alıntılar
Eğer buralarda bir yerde fink atıyorsan ve gelip beni görmeyi akıl etmiyorsan külahları değişiriz. O zaman belki insanların gözlerinden sular damlattığı ve süper aptal göründükleri şu saçmalığı deneyebilirim. Ne deniyordu ona? Ağlamak mı? -Zuzana-

''Benim de bazı duygularım var,'' dedi Liraz. ''Ama vicdan azabı gibi aptalca şeyler değil.'' Gözleri Akiva'ya kaydı. '' Ya da sevgi.''
''Beni sevmiyor musun yani?'' dedi Hazael, Liraz'a. ''Çünkü ben seni seviyorum. Yani... galiba.'' ''Ah ya da boşver. Belki sadece korkudur.''

Karou'nun içinden sihir fışkırıyordu. Akiva bu şiddetli saldırı karşısında titriyordu. Yine de, tek bir adım bile atmadı. Karou onu öldürebileceğini biliyordu. Onu öldürmekten başka ne yapabilirdi? 

Eğer bir ekmek olsaydım, ancak bir askerin ölmemek için zorla kemirdiği bayat bir somun olurdum. -Liraz-

Ellerini Ziri'nin yanaklarına dayayıp alnına bir öpücük kondurmuştu. Ziri bu sahneyi defalarca zihninde canlandırmıştı. Ama onun geçmişe dair güzel anıları yoktu.

Yeni katılan bir sürü karakter var, Ziri en sevdiğim oldu. Kimeraların bazılarının ruhunun hassaslığı beklenmedikti. Sonuçta hepimiz bir melek ve bir canavar görsek, meleğe güveniriz. Beyaz Kurt ve Ten'den nefret ettim ki onlar da  beni sonuna kadar şaşırtmadı. 

 
Son bir parantezde Zuzana ve Mik'e gelsin. Sadakatleri, aşkları, arkadaşlıkları paha biçilemez. Eğlenceli dialogları hikayeyi resmen başka bir yere taşımış. Yazar bir ara kitap çıkarmış, ikisinin aşkının anlatıldığı bir romantik komedi.. Okuduğum kitap karakterleri arasında da en sevdiklerim arasına giren bu harika çiftimizin kitabı çevrilir mi ülkemizde bilmem ama ben mutlaka okumak istiyorum.

 Hamsaları böyle resmetmişler. Benim düşündüğümden daha fazla dövme kaplı el ama yine de sevdim.


Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...

Online Okuyucular;