2016/03/30

Mucizeler Yağarken Kitap Yorumum



Mucizeler Yağarken - Kristin Hannah
Puanım 5/4
Bazen bağışlamak, umut etmek ve mucizelere inanmak gerekir… Hayatının en büyük ihanetine uğrayan, terk edilen ve çok zor bir yıl geçiren Joy Candellaro, Noel yaklaşırken hep hayalini kurduğu maceraya atılmaya karar verir. Kimseye haber vermeden bir uçak bileti satın alır ve hiç tanımadığı bir şehre doğru yola çıkar. 

Fakat beklenmedik bir şey olur ve Joy kendini bir anda büyülü yağmur ormanlarının yakınlarında, muhteşem bir gölün kıyısında yer alan bir balıkçı kulübesinde bulur. Kulübede yaşayan küçük Bobby, yakın zamanda kaybettiği annesinin acısıyla başa çıkamamaktadır. Yalnızca hayalî arkadaşıyla konuşan küçük çocuğun babası Daniel da oğluna yardım edemediği için acı çekmektedir. 

Joy ikilinin hayatına tesadüfen girerek onlara yollarını bulmalarında yardımcı olur ve böylece aralarında güçlü bir bağ kurulur. Joy eski hayatını geride bırakıp bu yeni dünyanın bir parçası olmak istediğini fark eder. Fakat bu gerçek olamayacak kadar güzel atmosferde yanlış bir şeyler vardır. Joy hayallerle gerçeğin arasında bocalarken umudun peşinden gitmeyi seçer ve bir mucizeye tanıklık eder.

"Mutluluk aşılayan, umut verici ve çok romantik bir hikâye…" 
-Hartford Courant-

"Kristin Hannah'nın şimdiye kadarki en iyi kitabı." 
-The Columbus Dispatch-

"Hannah kalbinizin en derinlerine dokunacak."
- Rendezvous-

"Bu dokunaklı ve duygusal hikâye kalbinizi ısıtacak." 
-Romantic Times-


Yazarın, ülkemizde yayınlanan kitaplarının hepsini okudum ve bu beni en beklenmedik şekilde ters köşe yapan tek kitabı oldu. Yazarın duyguları aktarabilme ve sevginin her türünü işleyip, hissettirebilme gibi harika bir özelliği var. Bu hikayede birazcık fantastik kurguya kaçmış. Son çıkan kitabı Ay Bahçesinde de aynı şeyi yapmıştı.

Joy, kocasının onu çocuğu olmadığı için kendi kardeşi ile aldatıp terk etmesinin acısını bir türlü üzerinden atamayınca, kimseye haber vermeden bir seyahate çıkar ve bindiği uçak düşer. İlk yardım ekiplerini beklemeden yürüyerek kaza bölgesinden uzaklaşır ve kendisini yağmur ormanlarında bir kulübede bulur.

Eşini kaybettikten sonra oğlu Bobby ile yaşayan ve onun sadece hayali arkadaşlarla iletişim kurmasının önüne geçemeyen Daniel ile birlikte bu kulübede bir süre geçiren Joy, bu aileye aşık olur. Ancak Daniel onu sürekli görmezden gelmektedir.

Kesinlikle sonunda bir mucize saklı olan bu hikayeyi ben çok sevdim. Tamamen mantık sınırları dışında olduğunu kabul ediyorum ama kim bilir? Belkide mucizelere inanmama nedenimiz, kendi başımıza henüz gelmemiş olması olabilir. 



Bir Psikiyatristin Gizli Defteri Kitap Yorumum



Bir Psikiyatristin Gizli Defteri - Gary Small
Puanım 5/5
Gerçek hikâyeler kurgudan çok daha tuhaftır, Dr. Gary Small da bunu gayet iyi biliyor. Psikiyatriyle ve insan beyni üstüne çığır açıcı araştırmalarla geçen otuz yıl içinde Dr. Small pek çok şey görmüş. Şimdi ofisinin kapılarını açmaya ve kariyerinin en gizemli, ilginç ve tuhaf hastalarını anlatmaya hazır.

Bu kitap bir psikiyatristin zihnine ve onun giderek gelişim gösteren mesleki yaşamına yapılan aydınlatıcı bir yolculuk. Aynı zamanda bu branşın ve daha önce görülmemiş, tanısı koyulmamış çeşitli akıl hastalıklarının perde arkasına da bir bakış… Kitabı okurken kendinizi, bizi insan yapan şaşırtıcı tuhaflıklar üstüne düşünürken bulacaksınız.

Sıkça komik, kimi zaman trajik ve daima etkileyici Dr. Small, sizleri kariyeri içinde Boston'un kalabalık acil servis koridorlarından başlayıp ülke elitlerinin multimilyon dolarlık kayak localarına dek uzayan bir geziye çıkarıyor. Bu gezi sırasında birbirinden tuhaf gerçek karakterleri anlatırken, bir yandan da esrarengiz histerik körlükle, penisinin küçüldüğüne inanan bir adamla, gizli sürdürülen çifte hayatlarla ve ürkütücü derecede psikotik romantik arzularla baş ediyor. Akıl hocası kendi hastası olduğunda Dr. Small'un kariyeri ve kişisel hayatı tam bir döngüyü tamamlıyor ve Small'un kimsenin zihinsel araştırmanın ötesinde olmadığını anlamasını sağlıyor; kendisinin bile...


Psikoloji üzerine yazılan kitapları okumayı severim. Genelde okuduğum kitaplar psikolojik rahatsızlığı olan insanlar üzerinden oluşturulmuş gerilim romanlarıydı. Bu kitabın farkı karakterlerin bir gerilim olayına karışmamaları ya da belirli karakterler üzerinde dönmemesi.. 

Doktor Gary, 30 yıllık mesleğinde stajyerliğinden bu yana biriktirdiği enteresan psikolojik bozuklukları bu kitapta toplamış. Karşılaştığı vakalarda hastanın kimliğini gizli tutmak şartı ile hastanın geliş süresinden bitiş süresine kendi anlattıkları ve doktorun tanı koyma ile tedavi süreci dahil geniş bir yelpazeden anlatılıyor. 

Beynimizin bize oynayabileceği oyunların boyutlarını hayretle okudum. Kendi uzuvlarından nefret etmekten tutunda, psikotik romantik arzulara kadar, uçlardaki örnekleri ile beni benden aldı. Kesinlikle bu alanda yazılara ilgi duyanların beğeneceğini düşünüyorum.




2016/03/29

Yıldızlı Gece Kitap Yorumum


Yıldızlı Gece - Debbie Macomber
Puanım 5/3
Aşk, davet beklemez... 

Çalıştığı gazetedeki görevinden hiç memnun olmayan Carrie için iki seçenek vardı. Ya doğup büyüdüğü yere, ailesinin yanına geri dönecek ya da kariyerinde farklı bir yol çizmek için fırsat arayacaktı. Kendisine, kimsenin ulaşamadığı ve herkesin çok merak ettiği çok satan yazar Finn ile röportaj yapması önerildiğinde bunu hiç düşünmeden kabul eden Carrie, ne kadar zor bir seçimle karşı karşıya kalacağını henüz bilmiyordu. O güne kadar herkesten, özellikle kadınlardan uzak durmak konusunda başarılı olan Finn ise, bu davetsiz misafirin hayatını nasıl değiştireceğinden habersizdi.


Yazarın bugüne kadar hep serilerini okumuştum. Bu kitap serilerinden bağımsız bir aşk romanı.. Carrie ve Finn'in birbirlerini bulması, aşık olması ve güvenmeyi öğrenmeleri üzerine kurgulanmış.

Finn, henüz 10 yaşındayken annesinin onu ve babasını terk etmesi üzerine babasından kadınlara güvenmemesi üzerine aldığı öğütlerle, Alaska'da hiçliğin ortasında yetişmiş. Kendi hayat deneyimleri de bunu destekleyince, aksi ve huysuz bir adam olarak yaşamaktadır. Kendi hayat deneyimlerinden oluşan kısa hikayelerini anlattığı kitabı, çok satanlarda sürekli liste başı olunca, tüm gazeteciler peşine düşer. Ancak bu ilgiyi beklemeyen Finn'in röportaj vermeye niyeti yoktur. Zaten hiçliğin ortasında bulunması da pek mümkün değildir.

Carrie'nin ise istediği gibi yazılar yazabilmesi için bu röportajdan başka şansı yoktur. İnsan ilişkilerinin iyi olması ve şansının yardımı ile hakkında hiç bir şey bilmediği Finn'e ulaşır. Ancak beklemediği, fırtınanın ortasında onun insafına kalmış olmasıdır. Birlikte geçirdikleri iki günün sonunda ona aşık olur. Şimdi yapması gereken tercih ise kariyeri ise aşkı arasında bir karar vermektir.

Sıcak bir roman olmuş ancak konusu ve karakterleri çok beklenmedik değildi. Boş zamanlarınızda kafanızı boşaltmak için severek okuyabileceğiniz bir kitap..


Alıntılar
''Alaska hakkında ne derler bilirsin, değil mi? Erkeklerin erkek gibi, kadınların da erkek gibi olduğu yerdir.''

“Bir kadın Alaska’da kendine koca arıyorsa, şansının yüksek olduğunu ama bulduğu erkeklerin tuhaf olacağını duydum.''

“Finn'de babası gibiyse, ki öyle olduğunu sanıyorum, o halde kalbini kolay kolay
teslim etmeyecektir; o derinden ve tamamen sever ve incindiğinde yaralı bir boz ayı gibi davranır.''





  

2016/03/28

Kıvılcım Sahili Kitap Yorumum


Kıvılcım Sahili - Debbie Macomber
Puanım 5/5
Hayatta her zaman iyi şeyler olmaz, kötü günler geldiğinde yaşam kıvılcımlarınla içindeki umudu canlı tut...

Sevgili Okur,
Belki bizi çok ama çok şaşırtan bir olay olduğunu duymuşsunuzdur. Kızım Justine ve eşi Seth restoranlarını kaybettiler. Deniz Feneri Restoranı'nın soruşturması devam ediyor ve en büyük şüpheli, yangının hemen ardından ortadan kaybolan Anson Butler.

Justine ve Seth, şimdi yeni planlar yapmaya ve geleceklerini aydınlatmaya çalışıyorlar. (Böyle bir durumda evliliklerini yürütmenin de ne kadar zor olduğunu tahmin edersiniz.) Ve elbette ki hayatlarında sadece kötü şeyler olmuyor: Benim dünya tatlısı torunum Leif, artık Rainier Yolu'ndaki sevimli evlerinde onlarla birlikte.

Cedar Cove'daki hayat herkes için devam ediyor. Evlilikler, doğumlar, toplantılar ve arada sırada patlayıveren skandallar… Neyse, bunları sonra konuşuruz. Şimdi sizleri hayat dolu bu kasabayla baş başa bırakıyorum.
-Olivia-

"Cedar Cove serisindeki kitaplar, inanılmaz keyifli ve bağımlılık yapıyor."
-Publishers Weekly-

"Macomber'ın birbirlerine cesaret ve destek veren sevgi dolu karakterleri, umudu ve aşkı hiç beklenmedik yerlerde buluyor."
-Booklist-

"Okuyucular Macomber'ın Cedar Cove'una aile buluşması rahatlığı içinde dönüyor."
-BookPage-


Yine serinin diğer kitaplarını aratmayan çok güzel bir kitap okudum. Okuduğum her kitapla birlikte karakterlere olan ilgim ve merakım artıyor. Serinin 5.inci kitabı olan Liman Caddesi kitabında seri ile ilgili olan beğenimi bol bol yazmıştım. Okuyanları sıkmamak ve kendimi tekrar etmemek adına kısaca bu hikayeden bahsetmek istiyorum.

Olivia ile Jack'in ve Charlotte ile Ben'in mutlu evliliklerine Grace ile Cliff'in eklenmesine çok sevinmiştim. Bir önceki kitap Deniz Feneri restoranının yanması ile son bulmuştu. Genel şüpheli Anson'ın yapmadığını düşünmüştüm ve yanılmadığım için çok mutluyum. Nedense hayata 1-0 yenik başlayan insanların bu şekilde ön yargılı olarak suçlanması beni çok kızdırıyor. Tamam taraflı davranıyorum, Anson'ın suçlanması ön yargı değil ve hem kanıtlar hemde özgeçmişi onu gösteriyor ama ben Allison ile onun aşkına çok inanmıştım. Bu açıdan mutluyum.

Yine son kitapta dedektif Roy'un kızı Linnette'e kızmıştım, bu kitapta Cal serserisinin ona yaptıklarını okuyunca, tamamen ters köşe oldum. Debbie, okurlarını genelde mutlu sonlara alıştırdığı için, birebir birleştirdiği karakterleri ayıracağını hiç ummazdım. Onun için sonunda bir sürpriz sinyali vermiş ve heyecanla devamını bekliyorum. 

Maryallen ile Jon çiftinin bebek öncesi zorlukla tahammül ettikleri hamilelik dönemi için gelişen olaylardan haz aldım ancak donanmanın taşınacak olması tam bir hayal kırıklığı oldu. Bir sürü çiftimiz vardı donanmaya bağlı olan acaba ne kadarının hikayeleri devam edecek. 

Justine ile Seth'in evliliklerinde ki çalkantılarda çok beklemediğim şekilde gelişti. Warren karakterini hiç sevmemiştim zaten bu kitapta da fikrim bir an bile değişmedi. Justine'in restoranın tüm hayatlarını kaplaması ile ilgili olan şikayetlerini okurken, bende bir restoran açma heveslisi olarak ürktüm resmen.. Sanırım gerçekten iyi düşünmek gerekiyor.

Ve tabii ki farklı karakterlerle eklemiş yazar yine.. Hepsini okumak birbirinden keyifli.. Dizi gibi sıkılmadan okuyorum. Dizi demişken bölümlerinin birikmesini bekliyorum izlemek için ve ilk kitapların üzerinden zaman geçtiği için unuttuğum detayları vardır diye düşünüyorum. Ama oyuncu kadrosuna da bakınca keyifli olduğundan eminim..


2016/03/26

Kırık Kalpler Kitap Yorumum


Kırık Kalpler - Sarah Ockler
Puanım 5/3,5

Her şey kalp kırıklığına işaret ettiğinde, aşkın iyileştirici gücüne inanabilir misiniz?

Jude ablalarından çok şey öğrenmişti ama en önemlisi, Vargas erkeklerinden uzak durması gerektiğiydi. Bir Vargas erkeğini sevmenin yol açabileceği felakete, gözyaşlarına şahit olmuş ve ablalarıyla birlikte bir yemin etmişti: Asla bir Vargas'la birlikte olmayacaktı. Jude yaz tatilini hasta babasının klasik motorsikletini tamir ederek onu yeniden hayata bağlamaya adamıştı, ki bu da, bu işten anlayan birisini bulması anlamına geliyordu. Bulduğu kişinin sevimli bir çocuk olması Jude'un suçu muydu? Ve şaşırtıcı derecede tatlı? Ve ayrıca Vargas?

Jude kendi kendine Emilio ile aralarında geçenlerin tamamen motorsikletle ilgili olduğunu söylüyordu. Ablaları asla bu durumu öğrenmeyecekti ve ayrıca Jude, Vargas erkeklerinin flörtöz hareketlerinin kilometrelerce uzaktan fark edebiliyordu, asla bir tanesine âşık olmazdı. Fakat işler Jude'un planladığı gibi gitmiyordu, tarih tekerrürden ibaretse kendisi hızla bir felakete doğru koşuyor demekti, tabii eğer ablaları yanılmamışsa...

"Dokunaklı bir baba-kız hikâyesi, gerçekçi aile sorunlarıyla ve Jude'un ailesi içinde kendi yerini bulma arzusuyla daha da güçlü hale getirilmiş." 
-Kirkus Reviews-

"...Ockler'ın Jude'un babasının hastalığına yaklaşımı son derece gerçekçi ve trajik. Hikâyenin şiirsel anlatımı Jude'un yaşadığı karmaşık duyguları okurların kendi içlerinde hissetmelerini sağlıyor." 
-Publishers Weekly-



Hikayenin son anlarına kadar kitabı sevdim mi yoksa sevmedim mi karar veremedim. Yazarın ana karakterde kullandığı dili ve sık sık saçma iç ses konuşmalarından haz almadım. Ayrıca başak kitaplarda da rastlamış olduğum başka fili çevirmeme kısmı zaman zaman beni rahatsız etti. İspanyolca sık sık kullanılan bazı kelimeler ve bazen tüm cümleler çevrilmemişti. Buda benim hikayenin bütünlüğünden kopmama neden oldu. Ve son olarak yabancı yayınlarında genelde rastlanmayan bir şekilde bazı yerlerde cümlelerde anlam boşluğu ve yazım yanlışı vardı. Çok olmasa da yine dikkatimi çekecek kadardı.

Bunlar rahatsız olduğum kısımlardı, gelelim sevdiğim bölümlere.. 4 çocuklu bir ailenin en küçük kızı olan Jude, ablaları ile olan yaş farkından dolayı kendi yerini bir türlü bulamamış. Erken Alzheimer tanısı konan babası ile, o kendini tam olarak kaybetmeden önce son bir yaz geçiriyor. Hastalığın zorluğu ve kendi korkusu bir araya gelince, Jude'un kabullenemeyeceği bir trajedi oluşturuyor. 

Babasının eski motosikletine gösterdiği ilgi ve sevgi karşısında, kendisini onu tamir ettirebilirlerse babasını hastalığa kaybetmeyeceğine inandırıyor ve bir tamirci arıyor. İstediği bütçeye bulabildiği tek tamirci, yıllarca ailesinde ki erkekler tarafından ablalarının kalbi kırılmış olan Emilio Vargas.. 

Bu kalp kırıklıkları Jude'un zihninde o kadar canlı ki, son seferinde ailenin tüm kızları toplanıp kanla bir daha o aile ile muhatap olmayacaklarına yemin ediyorlar. Ancak babasının mutluluğu için başka çaresi yok.

Ailelerinden gelen lanet, bugünü gölgeleyecek mi yoksa mutluluğu bulabilecekler mi? Ancak bu kesinlikle bir aşk kitabı değil. Aşk içinde bonus olarak geliyor. Yine de alzheimerın işlenişi bana biraz fazla abartılı geldi. İnsanların aile olan iletişimlerini kesmesi, bulaşıcı bir hastalık gibi davranacakları korkusu falan.. Gereksiz ergen trajedisi olmuş. Bunun dışında aile içi sevgi, kargaşa, Emilio'nun karakteri ve tam anlamı ile olayları olduğu gibi kabullenişini çok sevdim. Ablaları ile olan diyalogları ise kesinlikle eğlenceliydi. Tam anlamıyla kayıp olmayan ancak çok daha güzel ele alınabilecek olan bir hikaye olmuş..

Alıntılar
Fotoğrafların olayı buydu zaten. Ne kadar güzel olurlarsa olsunlar, o anda gerçekten hissedilenleri yakalayamıyorlardı. Hayat lensin ardından bakıldığında çok daha farklıydı. Fotoğraflarda renkler daha az canlı, güzellikler daha az muhteşemdi.

Bence bu dünyada iki tip insan vardır Papi. Kaybedenler ve dünyayı sallayanlar..

Bak Juju, bu dünyada iki tip insan vardır. Diğer insanların kendilerine ne yapacağını söylemesine izin verenler ve vermeyenler..



2016/03/24

Julia'nın Şarkısı Kitap Yorumum


Julia'nın Şarkısı - Charles Sheehan-Miles
Puanım 5/5

"Herkesin isyan edebileceği bir şey olmalı."

Crank Wilson, bir punk grubu kurmak üzere Güney Boston'daki evinden on altı yaşında ayrılmıştı. Altı yıl sonra babasıyla araları hâlâ limoniydi ve annesiyle konuşmuyordu bile. Değer verdiği tek kişi erkek kardeşi Sean'dı ama Sean'a göz kulak olmak bazen tam zamanlı bir iş olabiliyordu. Crank'in hayattan istediği tek şey, şarkılarını yazabilmek için rahat bırakılmak ve kurduğu müzik grubunun başarılı olmasıydı.

Julia Thompson, babasının kariyerini riske atacak olan bir sırla beraber birkaç yıl önce Pekin'den Washington'a gelmişti. Şimdi ise Harvard'daki son yılındaydı ve duygularının kontrolünü kaybetmemek için geçmişten gelen hayaletlerle savaşıyordu.

Julia ve Crank, bir savaş karşıtı protesto esnasından karşılaştıklarında, aralarındaki bağ o kadar güçlüydü ki her şeyi altüst edebilirdi.

"Asi bir ruhun bu zarif aşkını kesinlikle tekrar okumak isteyeceksiniz!" 
-Merve Akıncı, Şahmelek ve Senli'nin yazarı-

"Charles Sheehan-Miles'ın yazım tarzı nefes kesici! Sizi hikâyenin içine hapsediyor ve asla bırakmıyor."
-Aestas Book Blog-

"Bu, sadece bir aşk romanı değil. Aynı zamanda aile sevgisini, arkadaşlığı ve "birlikteliğin" iyileştirme gücünü de anlatıyor."
-Maryse's Book Blog-

"Bence bu kitabı herkes okumalı. İnanın bana pişman olmayacaksınız!"
-The Indie Bookshelf-

"Etkileyici bir anlatımla duygular adeta sayfalardan taşıp size kadar ulaşıyor, fakat acının ve aşkın mükemmel dengesi boğulmanıza engel oluyor. Kelimenin tam anlamıyla dolu dolu bir kitaptı!" 
-Tuğçe'nin Kitaplığı-

Erkek bir yazardan okuduğum ilk romantik kitaptı. Hikaye iki karakter tarafından anlatılıyor ki bu tarz anlatımlara bayılıyorum. Hep kadın yazarların erkek duygularını gözlemlemelerini okumuştuk. Tam tersi etkileyici olmuş. Thompson Kardeşler serisinin ilk romanı olan bu kitaba tam anlamıyla bayıldım. Karakterler çok sıcaktı. Julia ve Crank dışında, Crank'ın ailesini de çok sevdim.

Julia, emekli bir büyükelçinin kızıdır. Çok katı bir aile yapısında, sevgisiz büyümüştür ve özellikle 14 yaşında yaşadığı trajediden dolayı sürekli kendi seçtiği yalnızlık balonunun içindedir. Hayatta hissetmezse acı çekmeyeceğine olan inancı sayesinde, insanlarla arasında kocaman bir duvar vardır. Ekonomik sıkıntısı olmadığı gibi, Harvard öğrencisi ve dışarıdan bakıldığında tam bir prenses.. 

Crank ise, 16 yaşında evini terk etmiş, polis olan babası ile anlaşamayan, annesi onları terk etmiş ve otizmin bir çeşidine sahip olan kardeşi Sean'den başka kimseyi umursamayan, alternatif bir punk-rock grubunun solistidir. 

Her iki karakterinde, uzun süreli ilişkilere ayıracak vakti ve isteği olmamasına rağmen, tanıştıklarında aralarında ki bağın çok güçlü olacağı belliydi. Julia, tanışmalarının gelişiminden dolayı kendini Crank'in ailesi ile iç içe buluyor ve Crank ile aralarında bir ilişki olsa da olmasa da, onları kendi ailesi olarak görüyor. 

Bu karşılıklı tabii ki, Crank'in babası Jack'e bayıldım. Oğlu ile arasında nasıl o kadar uçurum olabildiğine çok şaşırmıştım ki, olayların gelişiminde onunda nedenini gördük. Crank ise, Julia'ya aşık olunca, hayatının merkezi o oluyor. O kadar ki hayatında ki inanılmaz gelişmeler bile Julia olmayınca sönük kalıyor.

Ancak bu sade bir aşk hikayesi değil. Çok karakterli bir aile olma, sevgi, kabulleniş, affediş ve arkadaşlık hikayesi..

Bu hikayede ki tüm karakterlere, yazarın kaleminin gücüne, kurgusunda ki sadeliğe, ana karakterlerin kimyasına ve kitabın çevirisine (hatasız) bayıldım. Kesinlikle tavsiyemdir..

''İsyan ettiğin şeyler seni tanımlayan şeylerdir.''

 photo 46bc768a-5f2e-47c2-878e-19e5d3a3bd06_zps16e08b4d.jpg

Alıntılar
- Çünkü ciddi olmadığım erkeklerle bunu yapmam.
- Ben kimseyle ciddileşmem.
- Ben de..
- Zaten senin tipin değilim.
- Doğru, Tipim olamayacak kadar fazla kıyafet giyiyorsun.

Biraz otizm gibi. Azıcık tuhaf gelebilir. Bir sürü anlaşılması güç şeyden bahsedebilir ve bazen gerçekten çok kaba oluyor. Ama bilerek kaba davranmıyor. Gözlerine bakmaz. Bazı insanlar gözlerine bakılmayınca boş boş laflar ediyorlar. Sadece... tek ihtiyacı olan kabul edilmek.

''Bir şey yapmadın. Sadece.. sen.. eh.. mutlu gözüküyorsun. Daha önce hiç fark etmemiştim. Ama sen gülümsemiyorsun. Asla. Ama bugün çok gülümsedin. Bu çok hoş.''


- Onun mutlu olmasını istiyorum. Onun yüzünde gülümseme görmek istiyorum. Her zaman.
- Bu klişe gibi gelecek, ufaklık. Ve dünyada hiçbir şey bunun kadar berbat değil. Ama eğer onu seviyorsan, ona ihtiyacı olan şeyi vermelisin. Bu, gitmesine izin vermek demek olsa bile.''

''.. bilmeni istiyorum ki, senin için her şeyi yaparım. Sana veda öpücüğü verip gitmeni izlemek de dahil.''

''Sana ne düşündüğümü söyleyeyim. Yuvan, sevdiğin insanların olduğu yerdir. Senin için önemli olan şeyleri bulmalı, onlara tutunmalı ve onları gözetmelisin. İnsan kendi yuvasını yaratıyor, orası neresi olursa olsun.''


- Bana katlanabilir misin? Zamanın yarısında delice davranıyorum. İşler zorlaştığında uzaklaşacağımı ve kızacağımı biliyorsun.''
- Şansımı deneyeceğim.''
- Neden bu riski göze alıyorsun?''
- Çünkü beni daha iyi yapıyorsun. Beni önemliymişim gibi hissettiriyorsun. Hayatım önemliymiş gibi. Seninleyken, dünyadaki her şeyi yapabilecekmişim gibi hissediyorum. İkimiz dünyadaki her şeyi yapabilecekmişiz gibi. Ve yapacağız.''





2016/03/22

Yıldız Masalı Kitap Yorumum


Yıldız Masalı - Kristin Hannah
Puanım 5/5
Gökyüzünde her an bir yıldız doğar, bir yıldız ölür. Bu sonsuz masala kulak verenler için umut ve aşk asla uzaklarda değildir…

Evliliğine yıllarca büyük emek veren Annie beklemediği bir anda kocasının başka bir kadına âşık olduğunu ve boşanmak istediğini öğrenir. Bu büyük sarsıntıyla baş etmekte güçlük çektiği için de çareyi büyüdüğü kasabaya, babasının yanına dönmekte bulur. Fakat kasvetli bulutların hâkim olduğu bu sahil kasabasında Annie'yi bambaşka çelişkiler ve romantik ikilemler beklemektedir. 


Bir gece çocukluk aşkı Nick ve onun duygusal bir travma atlatmış küçük kızıyla karşılaşır ve inanmakta güçlük çekse de mutluluğu yakalamak için bir şansı daha olduğunu düşünmeye başlar. Gün geçtikçe eski hayatı ile yeni hayatı arasında tercih yapacağı bir dönüm noktasına yaklaşan Annie, içinde uzun zamandır sesini duymadığı bambaşka bir kadının doğuşuna da şahit olur.

"Yıldız Masalı'nı, kendini sımsıcak bir coşkuya kaptırmak isteyen tüm kadınlara içtenlikle öneririm."      
-Washington Post Book World-

"Kalbin derinliklerine inen duygularla yazılmış... Aşk ve romantizmle dolup taşan kitapları okumayı seviyorsanız Yıldız Masalı'na bayılacaksınız."
-Cleveland Plain Dealer-

"Nefis bir sadeliğin yanı sıra şefkatin ne olduğunu çok iyi anlatan bir hikâye."
-Diana Gabaldon-


Kristin Hannah'ın tüm kitaplarını okudum, bazılarını çok beğendim, bazıları ise idare ederdi. Yazarın kalemi o kadar güçlü ve duygusal ki zaten ne olursa olsun neden okudum diyemiyorsunuz. Yıldız Masalı yine çok beğendiğim kitaplarından biri oldu.

Annie, küçük bir kasabada yetişmiş ve büyük bir şehre yerleşmiş, eşi ile mükemmel bir hayatı olan, üniversite çağında bir kızı olan orta yaşlı bir kadındır. Kendisini ailesine adamış ve hayatlarında ki mükemmel olmayan bölümleri göz ardı etmeyi zamanla öğrenmiş olan Annie, kızını okul için uğurladıkları gün Mükemmel!! olan kocasının daha genç bir kadına aşık olduğunu ve boşanmak istediğini öğrenir.

Bu sahte mükemmel hayatın başına yıkılması ile ne yapacağına karar vermek zorunda olan Annie, kendini toplamak için doğduğu kasabaya babasının yanına gider. Şehirde alıştığı hayatın yanında tam anlamı ile tozlu ve bitik bir hayat olan geçmişinde huzur arar.

İlk aşkı Nick ise, mutluluğu bulduğu karısını kaybetmiş ve bundan dolayı sorunlar yaşayan 5 yaşında ki Izzy'ye ulaşmaya çalışan ancak bunu beceremeyen, kendi kederi ile kızının kederi altında boğulmak üzeredir. Annie ile karşılaştıklarında, onun durumunu gören Annie sonunda hep yaptığı şeyi yapmanın bir yolunu bulduğu için rahatlar ve seve seve Nick ile Izzy'ye yardımcı olmaya çalışır.

İlk başta zorlansalar da rutinlerini oturtan çiftimiz tam mutluluğu bulmuşken, Annie'nin kocası fikrini değiştirir ve karısını geri ister. Eski hayatı ile yeni hayatı arasında kalan Annie'nin vermesi gereken karar basit gibi görünür ama başka faktörlerde (ki ne olduğu sürpriz olmak zorunda) işin içine girince kalbini bırakıp kocasının yanına dönmek zorunda kalır.

Kocasından nefret ettim, Annie'ye de kızdım çünkü verdiği karar tam bir saçmalıktı. Hele Izzy, ona o kadar alıştıktan sonra.. Yurt dışında da okurlar kitabın sonundan memnun olmadıkları için ikinci kitabın geleceğini düşünmüşler ancak bir röportajında Kristin, ''Annie'ye ait anlatacak başka bir hikayem kalmadı.'' demiş. Tam bir saçmalık! Ancak ne kadar kızsam da hikaye kesinlikle okunmaya değer..

** Dipnot: Kitabın kapağına bayıldım. Resmen yaz akşamlarını orada geçirmek istiyorum. Yazarın tüm kitap kapakları birbirinden güzel zaten..

Ejderin Arzusu Kitap Yorumum



Ejderin Arzusu - G. A. Aiken
Puanım 5/4
Nolwenn cadısı Talaith için hayat hiçbir zaman kolay olmamıştı. Bir tanrıça tarafından köleliğe zorlanmış, kocası tarafından hor görülmüştü. Ve yaşadığı köydeki herkes kendisinden korkuyordu. 

Tam hayatının daha kötü gidemeyeceğini düşündüğü sırada, onu öldürmeye niyetli kızgın bir kalabalık tarafından, yatağından sürüklenerek çıkartılmıştı. Kimsenin hesaba katmadığı şey ise, gümüş yeleli bir ejderhanın onu kurtarmaya karar vermesiydi. 

Kudretli Briec, gözleri Talaith'e değdiği anda kadının onun olacağını biliyordu. Ama Talaith'in sivri dilini hesaba katmamıştı. Niçin onun da kendisini istediği halde bunu bir türlü kabul etmediğini anlayamıyordu. Kim Briec'i istemezdi ki? O, Kudretli Briec'ti. Dişiler, geceyi kollarında geçirmek için kavga ederlerdi. Ama ona Lord Kibirli diye hitap etmekte inat eden bu ufak tefek kadın basit dünyasını altüst etmişti. Briec dikkatli hareket etmezse insan dişisi hakkında bilmediği sırlar tüm ırkına felaket getirebilirdi...

"Seksi ve fazlasıyla espirili"     -
Romantic Times

"Aiken'dan mükemmel bir kitap daha."       -
RT Book Reviews

"Ateşli mi ateşli bir seri."  -Library Journal

Bu kitabı okuyalı bir kaç ay oldu sanırım. Dragon Kin Serisinin ikini kitabı, ancak ben bu yazarda daha öncede yapmış olduğum bir hata ile, seri olduğunu bilmeden bu kitaptan başladım. Öncelikle, kurguda ki ejderhalara bayıldım. Kudretli Briec ise beni gülmekten yerlere yatırdı. O nasıl bir egodur.

Ejderhalar ile insan dişilerin aşkları üzerine kurgulanmış olan bu fantastik kitap, gerek diyalogları, gerek seksapelisi, gerekse olay örgüsü olarak muhteşem.. Okurken çok keyif aldım. 

Ancak bu seriye ait diğer kitapları okuyamadım. Karanlığın Efendileri serisinde de benzer bir yol izlemişti yazar. Her kitap seride ki başka bir karakterin ağzından anlatılıyordu. Ondada sanırım dördüncü kitaptan başlamış ve sonra diğerlerinden keyif almamıştım. Bu yazar hakkında kararsız kalmama neden oluyor. Kurguladığı fantastik dünyaları resmen iğne ile işlemiş, hiç bir boşluk yok. Ancak bir karakterden diğerine geçtiğinizde başka bir şey anlatıyormuş gibi geliyor ve okuyamıyorum.

Zaten olay akışında, her karakterin kendine ait aşkı bulmasını anlattığı için, sıralama çok önemli değil. Anlamış bulunmaktayım ki serinin diğer kitaplarını okuyamayacağım ama bu kitaba seriden bağımsız olarak bayıldım. 

Ardında Bıraktığın Kadın Kitap Yorumum


Ardında Bıraktığın Kadın - Jojo Moyes
Puanım 5/5
Ardında bıraktığın kadını hatırlıyor musun? Paris'te Balayı devam ediyor…

Genç ve güzel Sophie, savaşa giden ressam kocası Édouard'ın yokluğunda ailesini ne pahasına olursa olsun korumaya kararlıdır. Ancak işlettikleri otel bir Alman komutan ile askerlerine hizmet vermek zorunda bırakıldığında huzurlu evleri, korku ve gerilimin yuvası haline gelir. Ve tehlikeli Alman komutan, Sophie'nin büyüleyici tablosuna tutkuyla bakmaya başladığında artık hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağı anlaşılır…

Neredeyse bir yüz yıl sonra Sophie'nin göz alıcı tablosu Liv Halston'ın evinde asılı durmaktadır. Ölen kocasının hediyesi olan bu tablo, Liv için tüm anılarını gömdüğü bir hazine gibidir. Ancak şans eseri tablonun karanlık geçmişi gün yüzüne çıktığında Liv'in hayatı bir kez daha alt üst olmanın eşiğine gelir…

Ardında Bıraktığın Kadın… Ne pahasına olursa olsun sevdikleri için mücadele etmekten asla vazgeçmeyenlerin öyküsü…

"Tatlı acı romanların ustası Jojo Moyes büyük aşk hikâyelerini en karanlık noktalarıyla ele alırken okuyucusuna alışılmış mutlu sonlardan çok daha fazlasını sunuyor."     -
Entertainment Weekly-

"Lezzetli bir olay örgüsü, capcanlı bir hayal gücüyle yaratılan karakterler ve karşı konulmaz aşklar…"      
-USA Today-

"Ardında Bıraktığın Kadın yüreğinize büyük bir darbe gibi inecek, baştan çıkarıcı bir roman."     
-The Washington Post-

"Kararlı ve yürekli âşıkların romanı… Son sayfayı çevirine kadar dünyadan koptuğunuzu fark etmeyeceksiniz." Los Angeles Times


"Hataları, cesaretleri ve tutkularıyla Moyes'in karakterleri sizi bambaşka bir dünyaya davet ediyor."     
-Library Journal-

"Yüz yıllık bir tablonun etrafında canlanan iki ölümsüz aşk hikâyesi… Bu romanı okumak sıradışı bir deneyim olacak."       
-Booklist-


Jojo Moyes bu romanında geçmiş ile günümüzün birleştiği, iki farklı zaman ve iki farklı aşkı harmanlıyor. Ne yazarsa yazsın, mutlaka duyguları en ince detayına kadar geçirmeyi başarıyor. Bunu öyle ustalıkla yapıyor ki kitabı bir an bile elinizden bırakmak istemiyorsunuz.

Ardında Bıraktığın Kadın, ikinci dünya savaşı döneminde ve günümüzde balayılarını Paris'te geçiren iki kadının aşkını bir tablo üzerinden birbirine bağlıyor. Olivia, çok sevdiği eşi ile balayını Paris'te geçirmiş ve eşinin o dönem ona hediye ettiği tablo, eşinin kaybından sonra tek dayanağı olmuş. Ekonomik nedenler dolayısı ile tabloyu kaybetmenin eşiğine geliyor ve bu mücadele sırasında tablonun geçmişinde ki sırları gün ışığına çıkarıyor.

Tabloda ki kadın Sophie ise, birinci dünya savaşı Alman işgali sırasında eşinin savaşa gitmesi üzerine, ailesini hayatta tutma mücadelesine girişiyor. Almanlara yemek vermek zorunda bırakıldığında, Alman komutanın tabloyu ve dolayısı ile onu çok beğenmesi üzerine, yaşadığı gerilim artıyor. 

Savaş, işgal ve aşk üçgeninin yaşandığı ilk hikaye ile, kayıp, mücadele ve yeniden aşkı bulma üçgeninin yaşandığı ikinci hikayenin harmanlanmasına bayıldım. Kesinlikle henüz okumadıysanız tavsiyemdir.

Dipnot** Bu kitap, bir novella olan Paris'te Balayı kitabı ile birlikte çıkmıştı. Ben önce Novellasını okudum ki bu da hikayeye giriş açısından çok faydalı oldu. 144 sayfa olan bu Novella'da her iki kadının balayı dönemi anlatılıyor.


Paris'te Balayı
Jojo Moyes'in merakla beklenen kitabı Ardında Bıraktığın Kadın'la tanışmak için küçük bir başlangıç. 

Âşıklar şehri Paris'te yeni evli iki çift… 

Genç ve güzel Liv, 2002 yılında zengin ve çekici bir mimar olan David'le evlenir. Rüya gibi bir balayı geçirme hayaliyle Paris'e gelseler de beklenmedik bir sorun evliliklerini daha ilk günden sorgulamalarına yol açar. Acaba aralarındaki büyük aşk onları bir arada tutmaya yetecek midir?

1900'lerin başında ünlenen ressam Édouard Lefèvre, tabloları için kendisine modellik yapan Sophie'ye âşık olur. Bir kadına bağlanmayı daha önce asla aklından geçirmemiş olsa da Sophie'nin, hayatının kadını olduğuna inanıp ona evlenme teklif eder. Ancak genç Sophie kısa bir süre sonra evlilik hayatının beklediğinden çok daha farklı olduğunu, aşkı için büyük fedakârlıklarda bulunması gerektiğini anlar…

Farklı yüzyıllarda yaşanan kadın erkek ilişkilerini, sevgiyi ve evliliği anlatan Paris'te Balayı, büyük aşkların ölümsüz olduğunu kanıtlıyor.

"Mutlaka etrafınızdaki insanlara da okutmak isteyeceğiniz sımsıcak bir kısa roman. Moyes karizmatik, inatçı ve hayattan ne beklediğini bilen karakterler yaratıyor."      
-Independent on Sunday-

"Paris'te Balayı kahkahalar attırıyor, yoğun hislerle gülümsetiyor ve bir bebek gibi ağlatıyor."     
- Closer-


Yıldız Tozu Kitap Yorumu


Yıldız Tozu - Priscille Sibley
Puanım 5/5
Bir aşk, kaç hayat eder?

Başarılı cerrah Matthew Beaulieu'nun bildiği tek hayat, çocukluğundan beri âşık olduğu kadın, yani Elle'dir. Ne var ki böyle büyük bir aşk için bile her şey tozpembe değildir. Elle ve Matt ne kadar isteseler de bir türlü evlat sahibi olamıyordur. Çünkü Elle'in hiçbir hamileliği sağlıklı bir şekilde sonlanmaz.

Ancak kaderin kötü sürprizleri bununla da sınırlı kalmayacaktır. Matt'in tüm dünyası Elle'in kaza geçirdiği haberiyle yıkılır. Bitkisel hayata giren Elle, sağlıklıyken açıkça bu şekilde hayatta tutulmak istemediğini belirtmiştir. Fakat Matt'in biricik aşkının isteğine rağmen onu hayatta tutmak için çok önemli bir nedeni vardır: Elle bir kez daha hamiledir.

Aynı bedendeki iki ayrı hayat, aynı kalpteki iki ayrı sevgi. Artık Matt yüreğini parçalayan o sorunun cevabını vermek zorundadır. Canından çok sevdiği eşi mi? Yoksa evladı mı?

Yıldız Tozu, uzun süre hafızalarınızdan silinmeyecek bir başyapıt. Okurken gözyaşlarınıza hâkim olamayacaksınız.


Duygusal yükü ağır olan ama hikaye boyunca umudun korunduğu ve sonu güzel biten kitaplara bayılıyorum. Yıldız Tozu, uzun zaman önce aldığım ancak yeni okuma fırsatı bulduğum bir kitap.. Erteleme nedenimde uzayla, bilim kurgu ile alakalı olduğunu düşünmem ki arka kapak yazısından olmadığını sizlerde anlamışsınızdır.

Kitabı sevmemde ki en önemli faktörlerden biri anlatıcının Matt (yani bir erkek karakter) olması.. Genelde bayan anlatıcının duygusal iniş çıkışlarına alışık olduğumuzdan, Matt kendi duygularında sürekli boğulmayarak ara ara derin nefesler aldırdı. Hikaye her ne kadar hüzünlü olsa da bende ağlama isteği uyandırmadı çünkü bende Matt gibi bebeğe odaklandım.

ABD'nin her eyaletinde, doğmadan önce bebeklerin hakları hakkında farklı kanunlar, kendin karar veremeyecek durumdayken sağlığın için vasi atama (ön direktif) gibi pek çok etken varmış. Bunu kitapta öğrendim ve sonra da düşündüm. Adamlar her durumu düşünmüş, düşünmese bile yaşadıklarından ders almış ve mümkün olduğunca yasalar haline getirmiş. Bugüne kadar bu konuları hiç düşünmemiştim ama Türkiye içinde ne yapılabilir araştıracağım.

Hikayeye gelirsek, Elle ve Matt komşu evlerde büyümüş ve birbirlerine aşık olup evlenmiş. Tabii ki bu kolay olmamış. Elle dahi sınıfında bir zekaya sahip ve NASA'da astronot olup uzay yürüyüşü yapabilmiş ancak hayalini gerçekleştirdikten sonra Maine'de sakin bir hayat sürmek istemiş bir kadın.. Matt ise beyin cerrahı olmuş ve ilk aşık olduğu kadını unutamamış olan doktor olduktan sonra kasabasına dönüp aşk ve huzurlu bir hayatı seçmiş olan bir adam..

Her ikisinin ailesi de uzun yıllardır birlikte ve iki aile tek aile olarak kabul etmiş birbirlerini, Elle'nin annesi o daha 15 yaşındayken kansere yakalanıyor ve babası onu bırakmaya hazır olmadığı için evde aylarca gözünün önünde çok büyük acılarla bitkisel hayatta kalarak ölüyor. Bunu yaşayan Elle'nin en büyük korkusu annesi gibi ölmeden önce büyük acılar çekmek ki bunu da sürekli dile getiriyor. Neredeyse tek korkusu bu olduğu için zaman içinde güvendiği iki insan ön direktif vererek, eğer geri dönemez bir hasar alırsa mutlaka fişinin çekilmesini istiyor.

Bunu bilen Matt ise acil servise getirilen Elle'nin beyin hasarını görünce, fişini çekmeye karar veriyor. Çünkü her ne kadar makinelere bağlı solunumu devam etsede gerçek şu ki Elle ölmüştür. Beyninde hiç bir hareket yok ve geri döndürülemez. Karısı ile vedalaşmak için odasına gittiğinde karısının hamile olduğunu öğreniyor. Hayatı boyunca 4 ölü doğum gerçekleştiren Elle'nin tek isteği kendi bebeğine sahip olmak. Son doğumunda Matt'e açıkça belirttiği üzere bebeğinin yaşaması kendi hayatından daha önemli..

Son zamanlarda yeniden bebek sahibi olmanın tartışmasını yaşayan çiftte, Matt Elle'yi tehlikeye atmamak için bunu istemiyor. Bebeğine bir şans vermek için eşinin makineye bağlı yaşamasına karar veren Matt'in ön göremediği ise kendi annesi ve Elle'nin eski erkek arkadaşının ellerinde ön direktiflerle gelip, Elle'nin fişinin çekilmesi kararını vermeleri.. 

Matt'in sonra ki hukuk savaşına ve bebeğin günden güne büyümesini beklemesinin hikayesi.. Başarılı olan avukat arkadaşı Jack karakterini de çok sevdim. Kaybettikleri her bebeğin üzüntüsü, onlara isim vermeleri ve küllerinin saklamaları beni kahretti. Ahlaki açıdan kadın bir kuluçka makinesi midir? , Kendi isteği olmasa da bebeği için onu makineye bağlı tutmak etik midir? gibi soruların beyninizde bolca yankılanacağı keyifli bir okuma seansı sizi bekliyor. 

Alıntılar;

Elle yüzünü sildi. "Sorun yok, Matt." Gözyaşları yeniden akmaya başladı. Bebeği bir eliyle kalbine yakın bir şekilde tutarken diğer eliyle de yaşları sildi. "Woodstock şarkısını biliyorsun. 'Biz yıldız tozuyuz.' Öyleyiz. Yıldız tozlarından oluşuyoruz. Dünyadaki her şey aslında sadece külden ibaret."

Seninle anılarda birlikte olacağım. Bir gün çocuklarına yıldızları çok seven ve bir rokete atlayıp bozulmuş teleskopu onarmaya giden, tanıdığın bir kızdan bahsedersin.

- Anne?
- Elle fiziksel olarak iyi olacak.
- Peki ya bebek?
- Bir kızdı. İçeri, Elle'nin yanına gitmeni istiyorum ve bu her ne kadar zor da olsa bebeği kucağına almalısın. Yapmazsan hep merak edeceksin.


2016/03/18

Vintage Bir Aşk Kitap Yorumum


Vintage Bir Aşk - Isabel Wolff
Puanım 5/4,5
Vintage bir elbise aldığınızda, sadece kumaş ve dikiş değil, hiç tanımadığınız birinin geçmişinden de bir parça alırsınız.


Phoebe Swift, her zaman kendine ait bir vintage dükkanı açmanın hayalini kurmuş ve bütün ayrıntıları düşünmüştü: Saten elbiselerin yanında asılı duran Vivienne Westwood eteklerden pullu mezuniyet tuvaletlerine kadar...

VillageVintage açıldığında, peri masallarından fırlamış gibi duran elbiseleri deneyen müşteriler, Phoebe için müthiş bir heyecan kaynağı olmuştu. Hayalleri gerçekleşmişti. Ama geçmişindeki bir sır, yeni macerasına gölge düşürüyordu.

Derken, koleksiyonunu satmak isteyen Fransız bir kadınla, Thérèse'le tanıştı. Ancak yaşlı kadının, ayrılmak istemediği bir parça vardı... Thérèse, mavi ceketin hikayesini anlattıkça Phoebe, onun hikayesiyle kendi hayatı arasında bir bağ kuracaktı. Geçmişin acılarını iyileştirecek ve yeniden sevebilmesini sağlayacak bir bağ... 

"Sıcak, esprili bir romantik komedi. Muhteşem!"
Express

"Wolff'un hikayenin kolaylıkla akmasını sağlayan hafif bir dokunuşu ve akıcı bir kalemi var." 
Marıe Claire

"Beklediğinizden çok daha derin ve hassas... Gerçek bir keyif. İnsanların zaaflarına sıcak ve zekice yaklaşıyor."
Kırkus Review Uk

"Dostluğun gücü üzerine büyüleyici bir hikaye... Bir romandan öte, mutluluğun tarifi." 
Anne Fortier

Uzun zamandır kitaplığımda bulunan ve okumaya yeni fırsatımın olduğu bir kitap.. İsminden dolayı merak edip almıştım. Kesinlikle çok beğendim. Sakin, huzurlu ve çok akıcı yazılmış bir roman arıyorsanız ve eskiye biraz merakınız varsa ( hikayede bol bol bilgi bulabilirsiniz) rahatlıkla okuyabilirsiniz. Yazar sonunda hikayede hangi kurguyu neye göre kurduğunu ve nereden esinlendiğini söylemiş ki bu bölüme de bayıldım.

Eski elbiseleri çok seven ve 12 yıldır kariyerini bu alanda yapmış olan Pheobe, en yakın arkadaşı Emma'yı kaybettikten sonra uzun zamandır istediği Vintage Dükkanını açıyor. Dükkanla ilgili endişeleri bulunan, ailevi anlamda sorunları olan 3
4 yaşındaki Pheobe ,Emma'nın ölümü ile birlikte hissettiği suçluluk duygusuyla nişanlısından da ayrılmıştır.

Her kıyafetin bir hikayesi vardır. Vintage kıyafetlerin alımı ve satımı, size özel olması, hiç düşünmemiş olduğum bir alan.. Zaten ekstra moda tutkumda olmadığı için çok dikkat etmezdim ancak bu kitap beni çok mutlu etti. İçinde hüzünde vardı mutlaka ama o kıyafetlerin hikayeleri, yaş farklarına bakmadan kurulan dostluklar çok etkileyiciydi.

Bu arada kitap kesinlikle aşk üzerine yazılmamış. Mutlaka aşkta var içinde ama dostluk ve moda daha ön planda.. O yüzden belirli karakterlere bağlı gelişmiyor olaylar.. En hüzünlü karakter Mrs. Bell'di. Hayatını dolu dolu yaşamış ancak 10 yaşında, 1. Dünya savaşında nazilerin eline düşen en yakın arkadaşı yahudi kızı unutamamış ve aynı Pheobe gibi o da hayatı boyunca en yakın arkadaşının yasını tutmuş. 

Kısa kısa bir sürü insanın hayatına dokunan ve hepsinde pozitif bir sonuç çıkarabilen sürükleyici bir kitap olmuş. Ancak bazı konuşmalarda fransızca cümlelerin çevirisi yoktu ki, bu çok rahatsız edici.. Kitabın genelinde olmasa da bir kaç diyalogda boşluk oluşmuş.










































Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...

Online Okuyucular;