2016/12/27

Kül Gibi Kar Kitap Yorumu


kül gibi kar sara ile ilgili görsel sonucu

Kül Gibi Kar - Sara Raasch
Puanım 5/4

Kalbi Kırık Bir Genç Kız.
Korkusuz Bir Savaşçı.
Geleceğin Kahramanı.

Meira hiç tanımadığı bir dünyayı kurtarabilecek mi?

"Kül Gibi Kar, baş döndürücü bir fantastik dünyadaki unutulmaz karakterleri anlatan, sayfaları hızla çevirmeme sebep olan, nefes kesici bir hikâye. Daha fazlasını istiyorum!"
-Morgan Rhodes-

"Yeni bir dünya, büyük bir macera ve ilk aşkın harmanlandığı benzersiz bir fantastik kahramanlık öyküsü."
-Booklist-


Kitabı okumadan önce hakkında hiç bir fikrim yoktu ve kurgusuna bayıldım. Yazarın ilk romanı olmasına rağmen hayal gücü ve kurgusu hemen hikayenin içine çekti. Ancak dili biraz ağır kalmıştı. Olayların durağan geçişi ile aksiyona bağlanma süreci çok uzundu. Diyalogdan çok monolog şeklinde yazılmış olması da okuma hızımı düşürdü. Ancak ilk kitap olması bu hataları görmezden gelmeme neden oldu.

Kurguda ki dünyayı yöneten 8 Krallık var. 4 Mevsim ve 4 Ritim Krallığı.. Mevsim Krallıklarından Kış, ilkbaharın saldırısı sonucu yeniliyor ve 25 kişi haricinde her Kışlı esir düşüyor. Tabii Kraliçeleri de ölüyor. Özgür 25 kişi ise Krallığın ne iyisi askerleri ve 2 bebekten oluşuyor. Biri sağ kalması şart olan Prens Mather, diğeri de yetim kız Meira..

Meira ve Mather 16 yaşına geldiğinde askeri eğitim ile büyütülmüş ve krallıklarını geri almaya kararlı 8 kişilik bir orduya sahipler. Her krallığın büyüyü kullanmalarını sağlayan bir eşyası var. Kışın madalyonu Kraliçesi ölürken kırılmış ve alıkonuluyor. Bundan sonrası müttefik krallık arayışı ve halklarını özgür bırakma üzerine yazılmış. Tabii ki de aşkta var. Meira sonunda halkı için düşündüğünden daha değerli bir konumda olduğunu fark ediyor. 

Ana kurguyu ve fantastik dünyayı çok sevdim. Mather ile Theron (Müttefik Prens) arasında favorim Theron oldu. Mather'i sevmediğim anlamına gelmiyor ancak bence onun karakteri ve naifliği hikayeyi zenginleştirmiş. Yazar ilk başlarda ritim krallıklarında sihir olmadığını söylemişti ancak varmış. Bu da çeviri hatası mı yoksa yazar kendi kendini mi unuttu anlamadım.

Fantastik distopya sevenlerin beğenerek okuyacağı bir seri ancak bizlerin alıştığı akıcılıktan bir tık uzak olmuş.. ikinci kitabı 'Ice Like Fire' Buz Gibi Ateş'i umarım çabuk çevirirler..








2016/12/16

Sadakat - K.A.Tucker - Kitap Yorumum //Causal Enchantment Series #2


sadakat k.a tucker ile ilgili görsel sonucu

Sadakat - K.A.Tucker
Puanım 5/4

Sofie'nin kışlık sığınağında daha ne kadar kalacağı belli olmayan Evangeline kendi durumuyla barışmaya çalışıyordu: laneti hâlâ sürüyordu. Şimdi ise iki bin yaşındaki bir vampir peşine düşmüştü ve aşık olduğu çocuk onu öldürmeye çalışıyordu. Ayrıca herkesin ölüsünü dirisine tercih ettiği Max ve Forerolarla kilitli kalmıştı. İşler pek de iyiye gitmiyordu…

Bu esnada Manhattan'da işler daha da karışıktı; New York şehri vampir sığınağı duvarları dışında, gözcüler ve cadılar yavaş yavaş bir savaşa doğru sürüklenirken, Sofie kana susamış ve mahsur kalmış kırk kadar Ratheus vampirini sakinleştirmeye ve umutsuz haldeki Viggo'nun Evangeline'in arkadaşını öldürmesine engel olmaya çalışıyordu. Tüm bu karmaşa arasında Evangeline ve Caden için umut var mıydı? Sofie düşman güçleri kontrol altında tutabilecek miydi? Dünyanın kaderi önceden belirlenmiş miydi? 


Yazara ve seriye düşkünlüğümü bilmeyeniniz yoktur. Yine rahat okuduğum ve sevdiğim bir kitap oldu ancak fantastik öğeler arttıkça benim kurguya olan beğenim azalıyor sanırım. Tamam fantastik kitaplar için meydan geliş ama yapılamayan bir şeylerde olmalı bir yerde. Yoksa yaşamanın ne anlamı olur ki?

Bu kitapta Evie başlarda bayağı sıkıntılı bir karakter çizdi. Aslında sona kadar çizmiş olabilir. Yeni eklenen karakter Lilli'yi ben çok sevdim, devam kitaplarında daha çok rol oynayacağına inanıyorum. Yalnız devam kitaplarında son gelişmelerin ışığında Evie'nin kendine gelmesini umuyorum. Caden'i ilk kitapta çok sevmiştim ancak bu kitapta biraz sıradanlaştı. Dünyanın sonunu getirecek olan savaşı önlemek için uğraşıp duruyorlar ancak herşeyin pamuk ipliğine bağlı olduğu olaylar akışında bu hiç kolay değil.

Viggo'nun serin kanlı psikopatlığı başlarına daha büyük işler açamaz diyecekken son dakika golü attı. Eh tabii sonunda Veronique'in teşrif etmesi de olayların akışını etkileyecektir. 

Sofia'ya sevgim giderek artsa da kimseyi Nathan'ın önüne koyabileceğine inanmıyorum. Takdir perileri ile yaptığı pazarlıktan Nathan çıkmazsa ağır saçmalanmış diyeceğim. Neyse sırada ki kitapta görmeyi iple çekiyorum.









Ada Yanıyor Kitap Yorumum


ada yanıyor yorumu ile ilgili görsel sonucu
Ada Yanıyor  - Lynne Matson
Puanım 5/3

"Koşun, diye düşündü Ada. Ateşinizi yakın. Direnin! Ada, insanların yanışını izlemekten zevk duyacaktı. Yanmak en beter acıları getiriyordu. Ada hatırlayınca içi bir tuhaf oldu, ardından o hatırasındaki acıyla kükredi, nefretle köpürdü, gözünü kan bürüdü ve asla dinmeyecek bir intikam hırsıyla tutuştu. Ama bu gece başlangıç olacaktı."

"Gerilim dolu, güçlü bir çıkış romanı. Ada'nın sinematografik anlatımı ve tehlikelerle dolu doğası, Lost dizisi hayranlarına yepyeni bir bölüm gibi gelecek." 
-Publishers Weekly-

"Nil Adası'na geri dönmek için sabırsızlanan okurlar için sürükleyici, gerilim dolu bir hikâye." 
-Kirkus Review-

Kaybetmek seçenek değildi fakat kazanmak Skye'ın her şeyine mal olabilirdi... Skye'ın ve Rives'ın adayı yok etmek için göstermiş olduğu çabaya rağmen Nil Adası hâlâ varlığını sürdürüyordu. Ve Skye'ın peşini bırakmaya niyeti yok gibiydi. Gün geçtikçe kötüleşen, inkâr edemediği bir karanlıkla mücadele eden Skye giderek dağılmanın eşiğine doğru sürükleniyordu. Adanın gücü giderek artıyor ve Skye da karşı koymak için savaşıyordu. Kısa süre içinde Skye, Nil Adası'ndan gerçekten kurtulabilmek için adanın acımasız döngüsünü kırması gerektiğini keşfetti; ve bunu yalnız başına yapmazdı.

Ada tüm gücünü serbest bıraktığında Skye hayal bir edemeyeceği kadar acımasız, imkânsız bir seçim yapmak zorunda kalacaktı. Ada saati ilerledikçe sadece acı dolu tek bir gerçek ortaya çıkmıştı: Yalnızca bir taraf kazanabilirdi.

Kimler Nil Adası'na geri dönecek ve kimler hayatta kalmayı başaracaktı?


Serinin son kitabı ilk iki kitabın verdiği tadı ne yazık ki vermedi. Zora ki uzatılmış ta finalinde tüm karanlığı göstermek zorundaymış gibi hissettim. Serinin diğer kitaplarında mevcut olan enerji bunda yoktu. Skye'ın boğuştuğu karanlık ve bezginlik ise okurken resmen beni tüketti.

Son kitapta Skye, adadan kurtulmasına rağmen onu kafasından atamıyor. Uykularında sürekli karanlıkla boğuşuyor. Uykusuzluğun verdiği yılgınlıkla çok zeki bir şekilde ölüm ikizlerine gitmeye karar veriyorlar. Orada ise tek Ada'nın çağrısını tek duyanın onlar olmadığı ortaya çıkıyor ve bir şekilde kendilerini Ada'da buluyorlar. Ada'yı üçüncü ziyaretlerinde Ada'nın tüm gücünü, yorgunluğunu ve güçsüzlüğü fark ediyorlar.

Artık bu savaş son bulmak zorunda! Dünyanın geleceği için Ada'nın kazanmasına izin veremezler.. Evet bu düşünceler arasında, umutsuz görünen ve kırılan karakterleri okumak çok hoşuma gitmedi. Durup durup aynı Adaya dönmeleri ise üçüncüye baydı. Her gelen çaylakla Ada kurallarını hatırlamak vs gereksiz olmuş. Final sahnesini ise çok sevdim. Artık sonunda bitiyor Yuppi'den mi yoksa gerçekten sağlam olduğundan mı bilemem. Okuyunca kendiniz karar verirsiniz.

Ancak söylemeden edemeyeceğim ki Ada'nın su kısmında açılan kapılarda olmalı tezi bu sefer kanıtlandı. Keşke finali ona bağlasaymış yazar böylece aynı kuralları okumamış olurduk. 










2016/12/10

Yüzleşme - Calia Read / Fairfox#2 Kitap Yorumum


yüzleşme calia read ile ilgili görsel sonucu

Yüzleşme - Calia Read
Puanım 5/4
Kördüğüm'ün yazarından sürükleyici ve gerilim dolu yeni bir kitap!

Nefesini tut ve ona kadar say. Az sonra sona erecek, sonra tekrar başlayacak… Bu sözleri kendi kendime ne kadar tekrar edersem edeyim, gözlerimi açtığımda kendimi yine akıl hastanesinin duvarları arasında kapana kısılmış buluyorum. Adımın Victoria olduğunu söylüyorlar. Yirmi yedi yaşında olduğumu ve altı aydan fazla bir süredir bu akıl hastanesinde olduğumu söylüyorlar. Kocamın öldüğünü söylüyorlar. Ama kocam her gün beni ziyaret ediyor. Onlar istediklerini söylesinler, geçmişin düğümlerini çözüp gerçeği ortaya çıkarmanın zamanı geldi.


"Tahmin edilemez, elden bırakılması zor ve tek kelimeyle harika." 
-Katy Evans, New York Times çoksatan yazarı-

"Calia Read'in, kitaplarında yaşadığımı hissettirmek gibi bir yeteneği var. Yüzleşme, beni anında kendine çeken ve bitirdiğimde beni Fairfax'in derinliklerinde bırakan akılda kalıcı bir hikâye. Kitapların üzerimde böylesine bir etki bırakmasına bayılıyorum."  -Willow Aster, -


Serinin ilk kitabı Kördüğüm, tek kelime ile bayıldığım bir hikaye olmuştu. Yüzleşme 'ye başlarken aynı karakterleri beklemiştim ancak aynı akıl hastanesinde bulunan bir başka kadının hayatını anlatıyor. Her ne kadar ilk başta hayal kırıklığı yaratsa da bu hikayeye de çok çabuk adapte oldum. Yazarın kalemi akıcı ancak bu hikayede bazı taşlar yerine oturamadı kafamda..

Victoria, ilk kitapta geçen bebekli kadın 'annecik'. Akıl almaz bir hikayesi var. Öyle ki sonu gerçekten benim için ters köşe oldu. Gerilim ve Gizem kısmı daha ağırlıklıydı. Ben yaşadıklarının hepsinin beyninin oyunu olduğunu düşünmüştüm okurken.. Yazarda hikayeyi anlatırken bu konuda hiç ipucu vermiyor.

Ama kitap bittiğinde bile kafamda kalan sorular oldu ki yazarsam spoiler'ın dibine vurmuş olurum. Bazı yönleri saçma değilde fazla abartı gibi olmuş. Yinede bu alanda okuduğum en iyi kitaplardan.. İlkinin etkisi o kadar büyüktü ki belkide beklentim çok yüksekti. Seri 3 kitap olarak tasarlanmış. Sanırım üçüncüsü de bir başka Fairfox kurbanını içerecek. Sırada ki karakterin ele avuca sığmaz Reagan olmasını çok isterim. 

Karakterlere gelirsek, Victoria hastalığına rağmen gayet güçlü ve Farifox'ta kendinden ne kadar emin olunabilirse o kadar emin bir karakter.. Sinclair'in sadakati ve sevgisi ise içimi ısıttı. Ancak en üzüldüğüm karakter Wes oldu. Keşke hakkında daha fazla bilgi olsaydı. Asıl kurban o çünkü..

Ben okurken, Victoria'nın beyninden geçen her şeyi gayet realist bir şekilde hastalığına yordum. Parçalı olarak geçmişe döndüğü zamanlarda pasif kaldığı bölümlere çok kızdım. Birde insanların bu kadar kör olduğu hikayeler beni sinirlendiriyor. İnsan nasıl terslik olduğunu hissetmez. Genel olarak gördüklerimizin altını deşme içgüdümüz yok mu acaba? 

Alıntılar;

Anılarım gidip gelebilirdi ama sesini ve tavrını unutmak imkânsızdı.

Alice'in tek bir ses tonu: aşağılayıcı, ve üç farklı yüz ifadesi vardı: kızgın, tiksinmiş ve küçümseyici. Hastaların çoğuna düşmanca davranırdı ama beni aşağılamak için özel bir çaba harcadığına yemin edebilirdim.

Bu anları çok seviyordum. Minicik bedeninin benimkine yaslandığı anları. Ufacık kalbinin atışını hissedebiliyordum. Bu, beni her zaman sakinleştiriyordu

Delilik böyle başlar. Arkanızdan sinsice yaklaşır ve omzunuza dokunur. Korku içinde dönmenize neden olur. Ve sonra tehlikeden uzak olduğunuzu düşündüğünüz anda saldırır. Sizi sımsıkı yakalayıp gitgide daha dibe çeker.

Bundan sonra ne olacağı belirsizdi. Ama çok iyi biliyordum ki o an dipteydim ve tek arzum yüzeye çıkmaktı.















2016/12/03

Evernight Akademisi / Yaşamın Ötesi Kitap Yorumum


evernight yaşamın ötes ile ilgili görsel sonucu

Evernight Akademisi / Yaşamın Ötesi 
Claudia Gray
Puanım 5/4

Kader, Lucas ve Bianca'yı ayırmak için pusuda…
Bianca ve Lucas birlikte her şeye dayanabileceklerini düşünmüştür. Ancak kader Bianca'yı bir hortlağa, Lucas'ıysa tüm hayatı boyunca avladığı yaratıklardan birine, yani bir vampire dönüştürünce sarsılırlar.

Lucas'ın sığınabileceği tek yer vardır… Evernight Akademisi.
Ama Siyah Haç vampir avcıları hâlâ peşlerindedir ve Evernight'ta yaşanması kaçınılmaz vampir ile hortlak savaşı yaklaşmaktadır. 

Bianca ve Lucas'ın etrafı tehlikeyle sarılmıştır, üstelik bunlardan bazıları eski dost ve müttefiklerinden gelir. Yollarına çıkan her engeli aşmayı başaran Bianca ve Lucas yaşamın ötesinden gelen zorlukları da aşabilecek mi?

"Vampir hikâyelerine tutkun genç okurlar karakterlerin çatışmalarından ve aşkla dolu sahnelerden çok keyif alacaklar."   
-Children's Literature-

Fantastik vampir kitaplarının sayısı çok fazla, bu yüzden yazarlar farklı olmazları oldurma yarışına girmiş durumda ancak hala pek çok okurun kalbinde taht sahibi olan Alacakaranlık serisi geneli düşünürsek çok sade ve basit bir kurguya dayanıyor. Bu kurgularda ki uç saçmalıklar artık beni yoruyor. Sağlam karakterler ve güzel bir hikaye yerine halk arasında ki korku efsaneleri herhangi insanların başına geliyormuş izlenimi veriyor bana..

Bu seride ki hortlak olayınında bu uç nokta arayışından ortaya çıktığını düşünüyorum. Ve nedense beni çok tatmin etmedi okurken. Konusuna gelecek olursak, Lucas düşman olarak gördüğü ve mahvetmeye çalıştığı Evenight'a sığınmak zorunda kalıyor. Akademinin yöneticisi Bayan Bethany ise umduğunun tersine davranıyor. Bianca içinse dünyada ki en tehlikeli yer olan okulda gerçeklerin ortaya çıkması için umulmadık bir ittifak kuruluyor.

Tehlike bu kadar yakınken ailelerine olan özlemleri de had safhaya çıkıyor. Her ikisi de ailelerinin nefret ettiği yaratıklara dönüşmüş durumda.. Bayan Bethany ise hayata dönmenin bir yolunu bulmuş durumda ve bunun için Bianca'ya ihtiyacı var. Lucas herşeyden çok istediği yaşam için Bianca'yı terk edecek midir?

Serinin Diğer Kitapları;












2016/11/23

Kırık Dökük Kitap Yorumu


kırık dökük dawn barker ile ilgili görsel sonucu

Kırık Dökük - Dawn Barker
Puanım 5/4,5
Bu etkileyici ve duygusal çıkış romanı sadece psikolojik bir gerilim olmakla kalmıyor, aynı zamanda yeni anne olmuş bir kadının en büyük korkusunu tüylerinizi ürpertecek bir gerçeklikle gözler önüne seriyor. 

Tony endişeliydi. Eşi Anna yeni doğan bebekleriyle pek başa çıkamıyordu. Anna bir bebek sahibi olmayı öyle çok istiyordu ki, Jack doğduğunda, hastaneden eve bir aile olarak dönmek ikisini de çok mutlu etmişti. Tüm bunların sadece altı hafta önce olduğuna inanmak zordu. 

Fakat Anna o zamandan beri kendisi gibi değildi. Bir an ağlarken bir sonraki anda fazlasıyla iyimser bir hal alıyordu. Tony bunun yeni doğan bir bebekle başa çıkmaya çalışırken normal olduğunu, Anna'nın bu yeni duruma alışmaya çalıştığını düşünmüştü. Kendisi işiyle meşguldü ve zamanla her şeyin düzeleceğine emindi. Fakat işler hiç de öyle olmadı. Şimdi Anna ve Jack kayıptı. Ve Tony bir şeylerin fazlasıyla yanlış olduğunu nihayet fark ediyordu… Bu ailenin başına gelenler tüylerinizi ürpertecek, nefesinizi kesecek ve canınızı acıtacak. 

"Düşündürücü, duygusal ve sert bir kurgu. "
-Meredith Jaffe, The Hoopla-

"Ruhsal bir bozukluğun ve kederin şefkatli ve derinlikle anlatıldığı olağanüstü bir hikâye."
-Kylie Mason, Newtown Review of Books-

"Yavaşça inşa edilen gerilimin üzerine kurulan Kırık Dökük psikolojik bir gerilim olduğu kadar, aynı zamanda da bir aile dramı. Kitabı bitirdikten sonra bile aklınızdan çıkaramayacaksınız."
-Bookseller & Publisher-

"Kırık Dökük doğum sonrası psikozunun bir aile üzerinde yaratabileceği en kötü etkilerin dokunaklı, duygusal ve sarsıcı hikâyesi."
-Aussie Book Reviews-

"Dawn Barker'ın bu enfes ilk romanı elimden bırakamadığım, karmaşık ve etkileyici bir hikâye." 
-Book'd Out-


Kitabı okurken çok farklı duygular arasında gittim geldim. Hikaye çok akıcı ve merak uyandırıcı olmasına rağmen zaman zaman durgun ve kopukluklara sahipti. Çok büyük bir merakla ilerlerken gerçekleşen bu kopukluklar biraz okuma hevesimi kırdı. Gerilimi çok had safhada değildi. Daha çok psikolojik unsurlar ön plandaydı.

Ana karakterler Anna ve Tony büyük bir aşkla evlenirler. Anna bir süre sonra takıntılı bir şekilde çocuk sahibi olmak ister. Hamile kalıncada büyük bir heyecanla bebeklerini beklerler. Ancak doğum sonrası Anna'nın beklediğinden çok farklı gelişir. Hiç uyumayan bir bebekle yalnız kalmak, emzirme sırasında canının yanması gibi her annenin keyifle göze aldığı değişime ayak uyduramaz.

Okuduğu kitaplara göre her şey normal seyrinde gelişmektedir. Öyle ki Anna kötü bir anne olmamak adına yardım almayı reddeder. (Bu kısımda toplum baskısının ne kadar feci sonuçları olabileceğini düşünmeden edemedim. Herkes çocuklarına mükemmel anne olamayabilir ancak bunu kabul etmek ve yardım istemek çok zor olmamalı) Tony ise yoğun iş temposu arasında her ne kadar durumu fark etse de Anna'nın telkinlerine inanır. Ta ki bir gün annesinin evde eşi ve çocuğunu bulamadığı haberini alana kadar. 

Telaşa kapılması aslında sorunun farkında olduğu anlamına geliyor ancak okurken her iki taraf açısından da objektif bakmaya çalıştım. Olaylar korkunç bir şekilde son buluyor. Sonrasında her iki ailede toparlanamıyor. 

Yazar çocuk psikiyatristiymiş. Doğum sonrası depresyonu en korkunç hali işlemiş. Ancak dediğim gibi bir tık bir şey duyguları hissetmekten alıkoydu beni. Ama sebebini bulamadım. Buna rağmen çok iyi bir kitaptı.







2016/11/16

Hesaplaşma / Tutku Oyunları#3 Kitap Yorumum


tutku oyunları 3 ile ilgili görsel sonucu

Hesaplaşma - Aleatha Romig
Puanım 5/3,5

Eski alışkanlıklara karşı yeni başlangıçlar…
Oyunun gidişatını etkileyecek, kimsenin aklına gelmeyen bir taş…
Ve sonucu değiştirecek beklenmedik bir hamle!

Claire, korkuları ve güçsüzlüğü ile yüzleşti. Şimdiyse gerçek hisleri ile hesaplaşmak zorunda. Yeni keşfettiği bu güç, Tony'yi dizleri üzerine çöktürmeye yetecek mi? Yoksa bir kez daha o karanlık esarete boyun eğen kendisi mi olacak?

Geçmişin günahları bir bir ortaya dökülürken, yıllardır gömülü kalmış sırlar da açığa çıkıyor. 

Claire ile Tony'nin hayali satranç oyununda bu kez atılacak her adım çok daha tehlikeli ve her hamle, bir öncekinden daha riskli. Özgürlük, huzur, aşk… Artık bunların hiçbir önemi yok, çünkü Claire'in kaybedecek çok daha önemli bir taşı var. Ve onu korumak için her şeyini feda edebilir.

Tutku Oyunları'nda üçüncü round başlıyor.


Serinin ilk iki kitabını su gibi okuduğum doğrudur ancak bu kitap için aynı şeyi söyleyemeyeceğim. Diğer kitapların çizgisinden biraz çıkmış yazar bu sefer. Çok sevdiğim yerleri olması ile birlikte ana hikayeden nefret ettim. Ana karakter Claire, beyinsiz mi yoksa stockholm sendromu mu yaşıyor bilemedim. 

Genelde güçlü, zengin, ruh hastası ve yakışıklı karakterleri severiz ancak ben Tony'yi sevememiştim bir türlü. Bu kitapta biraz acımakla birlikte hala sevmiyorum. Serinin diğer kitaplarının bileceği üzere Tony kendisi ile birçok insanın hayatını kini ve intikamı uğruna cehenneme çevirmekten çekinmemiş bir ruh hastası.. Öyle ki intikam kendisine ait bile değil. Yani tamam ergen bir çocuk büyük babasına verdiği sözü tutabilir. 

Hadi yirmilerin ortasında bile aymamışsın diyebiliriz, ee gelmişsin 48 yaşına, bir insanın hiç mi beyni çalışmaz. Haa beyni çalışıyorsa ki Tany inanılmaz zeki, o zaman karakterin kötü. Bu durumda o kadar insanın hayatını mahvettikten sonra kendin salak gibi kullanıldığını, hatta senden intikam alındığını görünce üzülmeyeceksin. Bu arada keşke bunu yapan Claire olsaydı ama nerede onda o irade.

Claire'in seçimlerine ise çok kızdım. Ne istediği belirsizdi hikaye boyunca.. Yok satranç taşıymış ta, yok oyunda Tony'yi yenecekmiş te, sanırsınız ki bu kadar derinden yaşadığı berbat olaylardan sonra kendini toplayacak. Ama hayır o hala her önüne gelene inanmayı sürdürüyor. Zavallı ailesi ise hem onun yüzünden gördüğü zararlarla hem de ondan mahrum kalıyor.

Sonuçta anlayacağınız üzere karakterlere çok kızdım. Öyle ki insanlar başlarına geleni ohh hak etmiş diyecek noktaya neredeyse geliyordum. Diğer kitaplara oranla daha yavaş okuyabildim zaten. Seri sanırım btimemiş. Bir sürüde ara kitabı var ama tabii ki onlar bizde çevrilmedi. Belki çevrilse bakış açılarımız değişebilirdi.







2016/11/14

Geri Dönüş - Jennifer L. Armentrout Kitap Yorumu // Titan 1


t,tan geri dönüş ile ilgili görsel sonucu

Geri Dönüş - Jennifer L. Armentrout
Puanım 5/4

Tarih bir kez daha tekerrür etme cüretini gösteriyor.

Seth'in hayatını tanrılara adamasının üzerinden bir yıl geçti. Ve şimdiye kadar, tanrıların ona verdiği görevler hep şiddetli ve kanlı oldu. Bu durum Seth için sorun değildi. Kan ve şiddete alışıktı. 


Ancak şimdi Apollo'nun onun için başka bir planı var. Ellerini ve başka bir uzvunu uzak tutmak kaydıyla muhafız rolünü üstlenmek zorunda. Ve kendini dizginleme konusunda gerçekten başarısız biri olduğundan, bu görev onun şimdiye kadarki en zor görevi olabilir.

Josie'nin bu inanılmaz seksi adamın ne olabileceğiyle ilgili hiçbir fikri yok. Ama büyük olasılıkla evden ayrıldıktan sonra başlayan yeni hayatı, Olympos büyüklüğünde bir blenderin içine atılıp püre haline gelmek üzere. Josie ya delirecek ya da antik bir mitin içinden fırlamış bir kâbus onu ele geçirmek için fırsat kollayacak. Daha da kötüsü, altın rengi gözlü, sır saklayan Seth ile arasında oluşan beklenmedik çekim bunların hepsinden daha tehlikeli olabilir.


Melez Sözleşmeleri serisinin devamı olarak düşünülebileceği gibi tamamen bağımsız olarak başlanabilecek bir seri.. Kitabı okurken Melez Sözleşmeleri'ni tamamen unutmuş olduğumu fark ettim. Yazarın kitapları ne kadar akıcı olup soluksuz okunsa da çabuk unutuyorum. Bunda içsel gevezeliklerin haddinden fazla olması etken muhtemelen.

Yazarı tanıyanların bileceği üzere, yazar seksi sohbetler ve düşünceler yazmayı seviyor ancak kitaplarına erotik diyemeyiz. Yine fantastik bir kitapta sırıtmayacak seviyede yazmış yazmasına ama beni rahatsız eden düşüncelerinde çok fazla yer vermesi ve kendini tekrar etmesiydi. (Seth'in kaslı uzun seksi bacaklarını her görüşünde aynı şeyi düşünmesi ve koca paragraf olması okurken konudan kopmamı sağladı.) 

Onun dışında kitabı, hikayeyi, kurguyu sevdim. Josie'nin Alex'e çok fazla benzemesi olumsuzluk olabilirdi ancak tecrübesiz olması Alex'le ikisini ayırıyor. Uyanan güçleri ile yazarın bu ayrıma  ilerleyen kitaplarda dikkat etmesi gerekiyor bence. Josie, sıradan bir insan olarak büyümüş bir yarı tanrı olarak çok cesurdu. Hazır cevaplığı ve insan zaafı olarak görülen merhametini sevidm. Seth'e gelirsek, bildiğimiz uyuzluklarının bu hikayede törpülenmesi güzeldi.

Titanlar ise öyle baş belası ki Tanrılar yanlarında sevimli bebekler gibi kalıyor. Bu serinin en sevdiğim yanı şüphesiz her yerde bir Tanrı ile karşılaşma ihtimali.. Süpermarket, yatak odası, hatta Apollo için duş bile olabilir. Dialogları eğlenceli ama iç sesi fazla yoğun..  İlerleyen kitaplarda aksiyonu daha bol hikayeler okuyacağımızı ümit ediyorum.









2016/11/09

Requiem Kitap Yorumum


requiem lauren oliver d&r ile ilgili görsel sonucu
Requiem - Lauren Oliver
Puanım 5/5
İsyanın amacı ve sebebi buydu: Özgür olmak. Yanlış olanı seçmekte bile.

Lena, artık Direniş'in aktif bir üyesi. Şehirlerde yavaş yavaş büyüyen isyan, Yabanıl 'da tam bir devrime dönüşüyor. Lena ise kavganın tam merkezinde. Lena ve arkadaşları Yabanıl'a göç ediyor. Ama artık Yabanıl da güvenli değil.


İsyan dalgası tüm ülkede yavaş yavaş yayılırken hükümet Geçersizler'in varlığını inkâr edemiyor. Devriyeler, isyanları bastırmak için sınırların dışına çıkıyor. Lena, giderek daha tehlikeli bir yere dönüşen Yabanıl'da hayatta kalmaya çalışırken en yakın arkadaşı Hana, yeni belediye başkanının nişanlısı olarak güvenli ve sevgisiz bir geleceğe hazırlanıyor.

İki eski arkadaş, sınırın iki yanında farklı hayatlar sürüyor. Ta ki hikâyeleri birleşene dek.
"Bu kitabı okumaya başlamadan önce cep telefonlarınızı kapatın ve planlarınızı erteleyin. Çünkü bir kez okumaya başladınız mı duramayacaksınız. Müthiş bir distopya."   -Kirkus-

Hayatımda ilk defa ilk kitabını okumakta zorlanıp devamının bitmesini istemediğim bir seri ile tanışmış oldum. Final kitabı ikinci kitabı da aşmış durumda. Hala ilk kitap bu kadar sönük olmayabilir miydi diye düşünüyorum. Ama her kitapta yazar farklı anlatımlar denediğine göre o da yakaladığı müthiş hikayenin sönük kalmasından korkmuş gibi geldi bana.

Kitaba gelecek olursak; bu seferde ikili anlatım tercih etmiş yazar. Bölümler Hana ile Lena arasında gidip gelirken soluksuz okudum resmen. Tedavi olmuş ve olmamış iki yakın arkadaşın bakış açısı çarpıcı. Hangisi daha şanslı bol bol düşündüm. Her şeye sahip olan Hana'nın yaşadıkları mı yoksa hiç birşeyi olmayan Lena'nın evrimi mi? Spoiler vereceğim ama değinmeden edemeyeceğim. Ben zaten ilk kitapta Alex ile Lena'nın başına gelende Hana'nın parmağı olduğundan şüphelenmiştim. 

Gerçi Hana'ya kızamadım çünkü hayatları çok farklı gelişebilirdi. Alex ile Julian arasında kalmasını çok sevemedim Lena'nın.. Gerçi başka çaresi de yoktu ya neyse.. Alex yine asaleti ile beni benden aldı. Ancak finalde hikaye bitmemiş yeni başlamış gibi hissettim. Devamı gelse süper olurdu. Çünkü ana karakterlerin yaşamının bundan sonra ne olacağı muallakta kalmış. 

Lena'nın annesi ile yeniden tanışması geçte olsa mutlu etti beni. Birde Kuzgun var ki.. Dediğim gibi hikaye kesinlikle devam edecek gibi kalmış. Direnişe gelirsek, duvarları yıkmak muhteşem bir his olmalı ancak bir duvarın yıkılması ile direniş kazanılmaz. Bu da aslında neden devam etmesi gerektiğinin bir diğer işareti...

Serinin Novellaları 'Annabel', 'Alex', 'Raven' ve 'Hana'.. Zamanında çevrilmiş olsa kitapları okurken daha keyif alabilirdik. 'Alex ve Hana ' ikinci kitaptan önce çıkmış. Bizse okurken kitabın sonuna kadar başlarına ne geldiğini bilmiyorduk. 

Bu arada Requiem anlamı Hristiyanlıkta ölümden sonra ruhun kurtuluşuymuş.
Sonuçta seriye bayıldım. 

Delirium Serisi
0,5) Annabel
1) Delirium
1.1) Alex
1.5) Hana
2) Pandemonyum
2.5) Raven (Kuzgun)
3) Requiem







2016/11/07

Pandemonyum Kitap Yorumu


pandemonyum lauren oliver d&r ile ilgili görsel sonucu

Pandemonyum - Lauren Oliver
Puanım 5/4,5

Nefret, Ağacı Saran Mantar Gibidir Besler, Ama Aynı Zamanda İçini Çürütür

"Önceki adın neydi?" diye soruyorum. Kuzgun donakalıyor. Sırtı bana dönük. "Yani, Yabanıl'a gelmeden önceki?" diye devam ediyorum. Kız bir an öylece duruyor. Sonra bana dönüyor. Feneri aşağıda tuttuğu için yüzü karanlıkta. Gözleri ay ışığında parıldayan kapkara iki taş gibi, yansımalardan ibaret. Alçak ama sert bir sesle, "Buna hemen alışsan iyi olur," diyor. "Eskiden yaşadığın hayat, tanıdığın insanlar, hatta eski sen... Hepsi toz oldu." Başını iki yana sallıyor ve daha kararlı bir tavırla, "Öncesi yok..." diyor. "Yalnızca şimdi var. Ve bundan sonra olacaklar."

"Bir zamanlar öyle bir kızdım: Sendeliyor, dibe batıyordum. Işık ve boşluğun içinde kaybolmuştum. Geçmişim tamamen silinmiş, çamaşır suyuyla temizlenip bembeyaz edilmişti. Ama insan herhangi bir şeye tutunarak gelecek kurabilir. Küçücük bir parçaya, bir ışık hüzmesine. Yavaşça, adım adım ilerleme arzusuna. İnsan harabelerden, içini ferahlatacak bir şehir inşa edebilir."


İlk kitap yorumumu okuyanların bileceği gibi, devamı için hiç heyecanlı değildim. Hatta aralarda başka kitaplar okudum. Ancak ikinci kitabı elime almamla bitirmem arası çok kısa. Bir yazar devam kitabında kendini nasıl bu kadar aşabilir anlamış değilim. Böyle olacağını tahmin etmiş olsam ilkini daha hızlı okuyup ikinciye geçerdim.

İkinci kitapta distopyanın ve direnişin resmen dibine vurduk. Bayıldım. Tek kusuru Alex'in son sayfaya kadar olmamasıydı. Hatta öyle bir duruma geldi ki hikaye olsa mı olmasa mı bilemeyecektim. Neyse ki Alex'e olan sadakatim ağır bastı ve kuvvetli bir oley!! ile bitirdim kitabı. Birde beklediğim ancak bulamadığım ikinci karakter Lena'nın annesiydi. Keşke hikayesine giriş olsaydı.

Onun dışında yeni eklenen karakterlere bayılmakla birlikte, Lena'nın kaçtığı ailesi ve Hana 'yı merak ettim. Yabanıl hayatı tam hayal ettiğim gibiydi. Hikaye önce ve sonra arasında gidip gelmiş ki bu konsepti de sevdim. Acaba ilkinde olsa daha akıcı olur muydu? 

Beklenti düşük başlayıpta çok beğendiğim kitapları ayrı seviyorum. Son kitabı okumak için sabırsızlanıyorum.

* Pandemonyumun anlamı bütün şeytanların bulunduğu yer, cehennem...

Baş Belası Yan Komşum Kitap Yorumum


baş belası yan komşum, ile ilgili görsel sonucu

Baş Belası Yan Komşum -  R.L. Mathewson
Puanım 5/4,5
Jason'ın, Haley'nin hayallerinin işini ve hayallerinin evini kâbusa çevirmesi uzun sürmemişti. Adam tam bir barbardı. İşte sürekli onun kendisinden kâğıt, kalem, kitap gibi şeyleri, hatta masasını "ödünç" almasıyla uğraşmak zorunda kalıyordu. Fakat evde işler çok daha kötüydü. Haley son beş yıldır, dışarıda asılı çamaşırlarına takılan ve evinin etrafına saçılan paintball toplarıyla, gürültülü müzikler ve partilerle, iki kez çiti tırmanıp Haley'nin havuzunda yüzmeye çalışan çıplak insanlarla, gecenin üçünde sarhoş bir halde oynanan basketbol oyunlarıyla, kadınların Jason'ın ön bahçesinde sinir krizi geçirmesine ve bazen pislik herif çıkıp onlarla ilgilenmeyi reddettiğinde onun bahçesinde kriz geçirmelerine katlanmıştı. 

Sürekli itilip kakılan taraf olmaktan bıkan Haley değişecekti ve işe komşusundan başlamaya karar verdiğinde hızla Jason'ın dünyasına çekileceğini hiç hesaba katmamıştı. Fakat onun bir planı vardı ve baş belası yan komşusunun cazibesine kapılıp oyununa gelmeye hiç niyeti yoktu.

Jason'ın beklediği son şey ise bahçesinden söktüğü alelade çiçekler yüzünden utangaç yan komşusunun kendini kaybetmesiydi. Kısa süre içinde onu kanatları altına almaya karar verdiğindeyse hayatına ne kadar rahatça uyduğunu fark etmeye başlamıştı. Artık tek yapması gereken tüm bunların bir oyun olmadığına onu ikna etmesiydi. 

Standart bir romantik komedi havası taşıyan bu kitaba bayıldım. Şapşallıkları o kadar doğaldı ki yer yer kahkaha attım. En güzeli de her iki ana karakterin ağzından yazılmasıydı. Dili akıcı, esprileri güncel (gerçi iki karakterin iletişimi espri olmasa da komik olurdu ya neyse), hikaye hareketliydi. Sizlerde romantik komedi seviyorsanız ya da benim gibi dram arası atıyorsanız seveceksinizdir.

Hikayeye gelirsek, Jason ve Haley hayatlarının çoğunu birlikte geçirmelerine rağmen hiç konuşmayan iki komşu.. Bu da utangaç Haley'in seçimi tabii ki... Haley kendi içinde mutlu ve huzurlu yaşamaya çalışırken, bir gün Jason bardağı taşırıyor ve olaylar içinden çıkılmaz bir hale geliyor. 

5 yıl sonra arkadaş olmaya karar veren ikili kesinlikle birbirlerine aşık olduklarını düşünmüyor. Birbirleri olmadan uyuyamıyor olabilirler ya da ortak zevkleri sayesinde hep dip dibe dolanıp diğerinin hayatına girecek insanları püskürtüyor da olabilirler, ancak birbirlerine aşık değiller.

Jason karakterine bayıldım. Bir insan bu kadar mı kendinden haberli, ukala ve bu kadar sevimli olur. Hele ailesi kesinlikle paha biçilemez. (Gerçekten açık büfelerden men alan bir insan olabilir mi?) Haley'in ise kendini geliştirmesini çok sevdim. Ailesine gelirsek, üst sınıf, sosyete züppelerine kafa tutmak kolay olmasa gerek..




2016/11/04

Kırılmış Kitap Yorumum


kırılmış kitap ile ilgili görsel sonucu

Kırılmış - J.L. Drake
Puanım 5/5

Ben Savannah Miller. Babam New York'un Belediye Başkanı. Yirmi yedinci doğum günümden bir gün sonra, biri beni arkamdan yakaladı. Kafama çabucak bir çuval geçirildi ve bildiğim her şeyden uzağa kaçırıldım. 

Dövüldüm, aç bırakıldım, hayvan muamelesi gördüm ve penceresiz bir odada yaşamaya mahkûm bırakıldım. Zamanın nasıl geçtiğini anlama şansım ve onurum kalmamışken, sonunda umudumu kaybettim ve her şeyi bitirmek için kendi kendime bir söz verdim. Maalesef bu ağır işleyen bir süreç olacaktı. Sonra bir gece, seçkin bir grup asker beni kurtarmaya geldi. Beni güvenli bir yere götürdüler ve bana iki seçenek sundular: 


  • Onların himayesi altında kal ve kurallarına uy...



  • Oradan ayrıl ve bir hafta içinde yeniden o vahşilerin eline düş.



  • Ben birinciyi seçtim. Bir terapistle görüşüp, çektiğim cehennem azabını irdeledikçe her şey yavaş yavaş su yüzüne çıkmaya başlıyor. Yeni arkadaşlarım ve olası bir aşkın yardımıyla, hayatımı geri almak için mücadele ediyorum ve geleceğimi sonsuza dek değiştirecek seçimler yapıyorum. Bu benim hikâyem...

    "Her zaman düşebilirsin, Savannah, çünkü seni yakalayan ben olacağım." 
    -Logan-

    Son zamanlarda duygusal kitaplardan uzak kalmamın da etkisi olduğunu düşünmeme rağmen yinede okuduğum en güzel dramlardan biriydi. Daha da iyisi aynı zamanda polisiye gerilim olmasıydı. Dram, işkence, aşk, umut, savaş hatta eğlence bile vardı. 


    Kırılmış olmaktan daha kötü şey ne olabilir? Parçalanmış.


    Ana karakter Savi ve Cole'e bayıldım. Gerçi yan karakterlerde çok çekiciydi. Abigail, Sue, Mark ve Derek gibi.. Konusuna gelirsek, Savannah belediye başkanının kızı ve bir gece kaçırılıyor. 7 ay boyunca bir hücrede maruz kaldığı insanlık dışı muameleden yılmış ve herşeyi sonlandırmaya karar vermişken, ordu tarafından kurtarılıyor. Ancak kaçırılmasında ki olağan dışı bağlantılardan dolayı göz önüne çıkmaması gerekiyor. Ordu ile yaptığı anlaşma sonucu onların gizli evinde (ev dediysem malikane) onlarca asker ve yardımcıları ile kalıyor. 

    Aldığı psikiyatrik yardımlardan sonra tedaviyi Albay Cole'da buluyor ki zaten bu hiç şaşırtıcı değil. Kime güveneceğini bilememek, hafızana erişememek, çok sevdiğin ailene ulaşamamak boşluğunu çok çabuk geçmiş yazar. Bu da gerçek hayatta çok uzun süren bu tedavinin kitapta o kadar uzatılamayacağına bağlanmış. Hak vermekle birlikte okurken düşünmedim değil. Çok kısa bir zaman dilimini dolu dolu anlatmasından dolayı hikaye akıp gidiyor zaten.

    Başlarda esaretten kurtulunca yaşayabileceği daha büyük acıların olamayacağını düşünmüştüm ama yazar beni bu konuda yanılttı. Hikaye bir kabusun içinde başlıyor, sonra şevkatli bir aile romanı derken, ateşli bir aşk romanı okuduğumu düşünüyordum ki büyük bir kabusla bitti. Şimdi ikinci kitabını okumak için sabırsızlanıyorum.









    Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...

    Online Okuyucular;