2016/04/19

Görünmez Kitap Yorumum



Görünmez - David Levithan & Andrea Cremer 
Puanım 5/4
Görünmezlik Laneti Taşıyan Bir Çocuk: Stephen
Stephen görünmez olarak yaşamaya alışkındır. O böyle doğmuştur: Görünmez. Lanetli. 

Ve Tüm Dünyada Onu Görebilen Tek Kişi: Elizabeth
Elizabeth bazen görünmez olabilmeyi dilemekte, görünmediği takdirde onu kimsenin incitmeyeceğini düşünmektedir.

Elizabeth ailesiyle taşındığı New York'taki yeni evinde Stephen'la karşılaştığında, genç kızın onu görebildiğini anlayan Stephen şaşkına döner. Elizabeth ise Stephen'ın onu görebilmesini, her haliyle görebilmesini istemesine şaşırır. Ancak iki genç yakınlaştıkça, görünmeyen bir dünya yollarına çıkar; uğursuzluklar, büyüler ve lanetlerle dolu bir dünya. Ve bir kez bu evrene adım attıklarında Elizabeth ile Stephen daha ne kadar derine gideceklerine karar vermek zorunda kalırlar çünkü sorularına bulacakları yanıt, aşk ile ölüm arasındaki farkı belirleyecektir…

"Günümüz dünyasında geçen, fantazya ve romantizmin gizemli bir karışımı; Levithan ve Cremer'ın ortak çalışmasından kusursuz bir anlatım ortaya çıkmış."
-Booklist-

"Levithan ile Cremer bir kez daha ustalıklarını kanıtlıyorlar; her okur kendini Stephen'ın görünmezliğiyle özdeşleştirecek."
-Publishers Weekly-

"Dinamik Cremer ve Levithan ikilisi, önceki kitaplarında yer alan tüm güzellikleri bir araya getirerek sihirli bir New York aşk hikâyesi yazmış. Görünmez, maceradan ve beklenmedik olay döngülerinden beslenen, dürüstlüğün ve bir başka kişiye gerçekten görünür olabilmenin mutluluğunu her okura yaşatan bir hikâye." 
-Justine Magazine-

Kendimi hazırladım.
Beni görmesine hazırdım.
Hazırdım.
Ama o hazır değildi.
Beni görmüyordu.
Ama Elizabeth görüyordu. O görüyordu.

Levithan'ın ilk kitabı olan Hergün kitabını çok beğenmiştim. Bu kitabında konusu son derece ilgi çekici geldiği için yeni çıkmış olmasına rağmen alıp sabırsızlıkla okudum. Öncelikle kitabı sevdim. Karakterleri çok güzel oturmuş. Özellikle Laurie karakterine bayıldım.  

Stephen, lanetli ve görünmez bir çocuk.. Ancak nedenini bilmiyor. Aynalarda yansıması yok, eğer katılaşmak için yoğunlaşmassa insanlar içinden geçip gidiyor, konuşursa sesi duyuluyor. Var ama yok. Annesi onu seven tek kişi onu hiç göremeden ölmüş, babası ise bu duruma dayanamayıp onları terk etmiş. Maddi olarak her ihtiyacını karşılıyor ancak manevi anlamda yanında yok. Bir yıl önce annesinin ölümü ile tamamen yalnız kalmış. 

İnsanları gözlemlemeyi seviyor. Herkes hakkında bir fikri var ama kimse onu varlığının farkında değil. En kötüsü ise kendisi bile nasıl göründüğünü bilmiyor. Saç rengi, göz rengi, ten rengi..

Elizabeth ise, okulda erkek kardeşinin başına gelen trajediden sonra tüm arkadaşlarını kaybetmiş, kardeşi ve annesi ile birlikte şehir değiştirmeye karar vermişler ve babası ile annesi boşanma sürecinde olan yeni komşu.

Yeni taşındığı New York şehrinin sıcağından ve kalabalığından bunaldığı bir gün , apartmanda poşetlerini düşürüyor. Kendi kendine söylenirken orada sap gibi duran yeni komşusuna da kabalığı ile ilgili bir iki laf etmeden duramıyor. Stephen ise, hayatta ilk kez birinin onu gördüğünü fark ediyor.

Normal insan davranışlarını ne kadar gözlemlese de eylemde bulunmak konusunda tecrübesi olmayan Stephen ise, yeni şehirde umutsuzca arkadaş edinmeye çalışan Elizabeth'in ilişkisi başlarda hem komik hem de romantikti ki bu kısmı çok sevdim. 

Lanetler ise her ne kadar genelde korkunç olsa da, bazıları komikti. Sürekli olmayan basit lanetlerden biri taksi çevirememe laneti, ilham perisinin gelmemesi, şanssızlık, sürekli yorgunluk yada şans.. Ancak lanetleyiciler kötü olmak zorunda.. İsteseler de iyi bir şey yapamıyorlar.

Kapak olarak orijinal kapağı kullanmışlar. Genelde insan resmi olan kapakları çok sevmem ama bunu beğendim. Hikayede bence tam oturmayan bir şeyler kalmış. Lanetle, Elizabeth'in onu görebilen tek kişi olması, büyügörenler ve lanetleyenler diye ayrılan diğer dünya arasında ki bilinmezlik beni çok tatmin etmedi. 

Olaylar biraz da terörizm boyutuna gelince aksiyon olması gerekirdi ama o duyguyu da çok iyi geçirdiğini söyleyemeyeceğim. Bundan dolayı 1 puan kırdım. Ancak sonuçta enteresan bir kurguya sahip, güzel bir kitap olmuş. Kesinlikle tavsiye ederim.

Alıntılar 
''Annen seni seviyordu. Sen daha doğmadan önce, ne olursa olsun annen seni seviyordu. Bunu senin başına kendisi açtığını düşünüyordu. ama bu durum sana olan sevgisini hiç azaltmadı. Hatta lanetin yükünü taşımak zorunda olduğun için seni daha da çok sevdi. Ona senin masum olduğun gerçeğinin onu suçlu kılmadığını anlatmaya çalıştım, gerçekten denedim. Bazı günler buna inandı. Bazı günlerse inanmadı. Ama seni hep sevdi.''

- ''Bir çocukla tanıştım.''
- ''Gerçek,'' dedi Laurie. ''Onunla telefonda konuştum.''
- ''Son kez söylüyorum,'' dedim. ''Neden kafamdan erkek arkadaş uydurayım ki?''

Ön koridorumuzda bir ayna vardı. Yıllar boyunca annem onun bana ne yaptığını hiç anlamadı. Ya da belki bir hatırlatıcıya ihtiyacım olduğunu düşünüyordu ve bunu her zaman kendisi yapmak istemiyordu.
Aynaya baktım.
Arkamdaki duvarı gördüm. Kitaplığı. Pencereden gelen ışığın açısını.
Bu kadar.

- ''Haydi, kardeşim. Büyük çocuk olarak sana emir vermeye yetkim var, hatta hayır, bu benim zorunluluğum. İki limonata. Şimdi.''
- ''Neden iki tane? Hayali arkadaş edinmek için biraz büyük değil misin?'' Sırıttı...
Anlamıyordum. Gözlerim Laurie ile Stephen arasında gidip geldi...
- ''Kabalaşma.'' Annem gibi konuşmuştum.
- ''Şey..'' Laurie artık gerçekten endişeli görünüyordu. ''Sıcakta ne kadar kaldın sen? Sana limonata getireyim.''
Stephen yanımda fısıldadı. ''Sorun değil, gidiyorum.''

Hastane yatağında uyumasını izledim. Yaralanmıştı. Saçları yağlıydı. Gözlerinin altında koyu halkalar ve boynunda lekeler vardı. Solukları bazen kesik kesikti. Ağzından akan salya iz bırakmıştı.
Onu hiç bu kadar sevmemiştim.





Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...

Online Okuyucular;