2016/11/23

Kırık Dökük Kitap Yorumu


kırık dökük dawn barker ile ilgili görsel sonucu

Kırık Dökük - Dawn Barker
Puanım 5/4,5
Bu etkileyici ve duygusal çıkış romanı sadece psikolojik bir gerilim olmakla kalmıyor, aynı zamanda yeni anne olmuş bir kadının en büyük korkusunu tüylerinizi ürpertecek bir gerçeklikle gözler önüne seriyor. 

Tony endişeliydi. Eşi Anna yeni doğan bebekleriyle pek başa çıkamıyordu. Anna bir bebek sahibi olmayı öyle çok istiyordu ki, Jack doğduğunda, hastaneden eve bir aile olarak dönmek ikisini de çok mutlu etmişti. Tüm bunların sadece altı hafta önce olduğuna inanmak zordu. 

Fakat Anna o zamandan beri kendisi gibi değildi. Bir an ağlarken bir sonraki anda fazlasıyla iyimser bir hal alıyordu. Tony bunun yeni doğan bir bebekle başa çıkmaya çalışırken normal olduğunu, Anna'nın bu yeni duruma alışmaya çalıştığını düşünmüştü. Kendisi işiyle meşguldü ve zamanla her şeyin düzeleceğine emindi. Fakat işler hiç de öyle olmadı. Şimdi Anna ve Jack kayıptı. Ve Tony bir şeylerin fazlasıyla yanlış olduğunu nihayet fark ediyordu… Bu ailenin başına gelenler tüylerinizi ürpertecek, nefesinizi kesecek ve canınızı acıtacak. 

"Düşündürücü, duygusal ve sert bir kurgu. "
-Meredith Jaffe, The Hoopla-

"Ruhsal bir bozukluğun ve kederin şefkatli ve derinlikle anlatıldığı olağanüstü bir hikâye."
-Kylie Mason, Newtown Review of Books-

"Yavaşça inşa edilen gerilimin üzerine kurulan Kırık Dökük psikolojik bir gerilim olduğu kadar, aynı zamanda da bir aile dramı. Kitabı bitirdikten sonra bile aklınızdan çıkaramayacaksınız."
-Bookseller & Publisher-

"Kırık Dökük doğum sonrası psikozunun bir aile üzerinde yaratabileceği en kötü etkilerin dokunaklı, duygusal ve sarsıcı hikâyesi."
-Aussie Book Reviews-

"Dawn Barker'ın bu enfes ilk romanı elimden bırakamadığım, karmaşık ve etkileyici bir hikâye." 
-Book'd Out-


Kitabı okurken çok farklı duygular arasında gittim geldim. Hikaye çok akıcı ve merak uyandırıcı olmasına rağmen zaman zaman durgun ve kopukluklara sahipti. Çok büyük bir merakla ilerlerken gerçekleşen bu kopukluklar biraz okuma hevesimi kırdı. Gerilimi çok had safhada değildi. Daha çok psikolojik unsurlar ön plandaydı.

Ana karakterler Anna ve Tony büyük bir aşkla evlenirler. Anna bir süre sonra takıntılı bir şekilde çocuk sahibi olmak ister. Hamile kalıncada büyük bir heyecanla bebeklerini beklerler. Ancak doğum sonrası Anna'nın beklediğinden çok farklı gelişir. Hiç uyumayan bir bebekle yalnız kalmak, emzirme sırasında canının yanması gibi her annenin keyifle göze aldığı değişime ayak uyduramaz.

Okuduğu kitaplara göre her şey normal seyrinde gelişmektedir. Öyle ki Anna kötü bir anne olmamak adına yardım almayı reddeder. (Bu kısımda toplum baskısının ne kadar feci sonuçları olabileceğini düşünmeden edemedim. Herkes çocuklarına mükemmel anne olamayabilir ancak bunu kabul etmek ve yardım istemek çok zor olmamalı) Tony ise yoğun iş temposu arasında her ne kadar durumu fark etse de Anna'nın telkinlerine inanır. Ta ki bir gün annesinin evde eşi ve çocuğunu bulamadığı haberini alana kadar. 

Telaşa kapılması aslında sorunun farkında olduğu anlamına geliyor ancak okurken her iki taraf açısından da objektif bakmaya çalıştım. Olaylar korkunç bir şekilde son buluyor. Sonrasında her iki ailede toparlanamıyor. 

Yazar çocuk psikiyatristiymiş. Doğum sonrası depresyonu en korkunç hali işlemiş. Ancak dediğim gibi bir tık bir şey duyguları hissetmekten alıkoydu beni. Ama sebebini bulamadım. Buna rağmen çok iyi bir kitaptı.







2016/11/16

Hesaplaşma / Tutku Oyunları#3 Kitap Yorumum


tutku oyunları 3 ile ilgili görsel sonucu

Hesaplaşma - Aleatha Romig
Puanım 5/3,5

Eski alışkanlıklara karşı yeni başlangıçlar…
Oyunun gidişatını etkileyecek, kimsenin aklına gelmeyen bir taş…
Ve sonucu değiştirecek beklenmedik bir hamle!

Claire, korkuları ve güçsüzlüğü ile yüzleşti. Şimdiyse gerçek hisleri ile hesaplaşmak zorunda. Yeni keşfettiği bu güç, Tony'yi dizleri üzerine çöktürmeye yetecek mi? Yoksa bir kez daha o karanlık esarete boyun eğen kendisi mi olacak?

Geçmişin günahları bir bir ortaya dökülürken, yıllardır gömülü kalmış sırlar da açığa çıkıyor. 

Claire ile Tony'nin hayali satranç oyununda bu kez atılacak her adım çok daha tehlikeli ve her hamle, bir öncekinden daha riskli. Özgürlük, huzur, aşk… Artık bunların hiçbir önemi yok, çünkü Claire'in kaybedecek çok daha önemli bir taşı var. Ve onu korumak için her şeyini feda edebilir.

Tutku Oyunları'nda üçüncü round başlıyor.


Serinin ilk iki kitabını su gibi okuduğum doğrudur ancak bu kitap için aynı şeyi söyleyemeyeceğim. Diğer kitapların çizgisinden biraz çıkmış yazar bu sefer. Çok sevdiğim yerleri olması ile birlikte ana hikayeden nefret ettim. Ana karakter Claire, beyinsiz mi yoksa stockholm sendromu mu yaşıyor bilemedim. 

Genelde güçlü, zengin, ruh hastası ve yakışıklı karakterleri severiz ancak ben Tony'yi sevememiştim bir türlü. Bu kitapta biraz acımakla birlikte hala sevmiyorum. Serinin diğer kitaplarının bileceği üzere Tony kendisi ile birçok insanın hayatını kini ve intikamı uğruna cehenneme çevirmekten çekinmemiş bir ruh hastası.. Öyle ki intikam kendisine ait bile değil. Yani tamam ergen bir çocuk büyük babasına verdiği sözü tutabilir. 

Hadi yirmilerin ortasında bile aymamışsın diyebiliriz, ee gelmişsin 48 yaşına, bir insanın hiç mi beyni çalışmaz. Haa beyni çalışıyorsa ki Tany inanılmaz zeki, o zaman karakterin kötü. Bu durumda o kadar insanın hayatını mahvettikten sonra kendin salak gibi kullanıldığını, hatta senden intikam alındığını görünce üzülmeyeceksin. Bu arada keşke bunu yapan Claire olsaydı ama nerede onda o irade.

Claire'in seçimlerine ise çok kızdım. Ne istediği belirsizdi hikaye boyunca.. Yok satranç taşıymış ta, yok oyunda Tony'yi yenecekmiş te, sanırsınız ki bu kadar derinden yaşadığı berbat olaylardan sonra kendini toplayacak. Ama hayır o hala her önüne gelene inanmayı sürdürüyor. Zavallı ailesi ise hem onun yüzünden gördüğü zararlarla hem de ondan mahrum kalıyor.

Sonuçta anlayacağınız üzere karakterlere çok kızdım. Öyle ki insanlar başlarına geleni ohh hak etmiş diyecek noktaya neredeyse geliyordum. Diğer kitaplara oranla daha yavaş okuyabildim zaten. Seri sanırım btimemiş. Bir sürüde ara kitabı var ama tabii ki onlar bizde çevrilmedi. Belki çevrilse bakış açılarımız değişebilirdi.







2016/11/14

Geri Dönüş - Jennifer L. Armentrout Kitap Yorumu // Titan 1


t,tan geri dönüş ile ilgili görsel sonucu

Geri Dönüş - Jennifer L. Armentrout
Puanım 5/4

Tarih bir kez daha tekerrür etme cüretini gösteriyor.

Seth'in hayatını tanrılara adamasının üzerinden bir yıl geçti. Ve şimdiye kadar, tanrıların ona verdiği görevler hep şiddetli ve kanlı oldu. Bu durum Seth için sorun değildi. Kan ve şiddete alışıktı. 


Ancak şimdi Apollo'nun onun için başka bir planı var. Ellerini ve başka bir uzvunu uzak tutmak kaydıyla muhafız rolünü üstlenmek zorunda. Ve kendini dizginleme konusunda gerçekten başarısız biri olduğundan, bu görev onun şimdiye kadarki en zor görevi olabilir.

Josie'nin bu inanılmaz seksi adamın ne olabileceğiyle ilgili hiçbir fikri yok. Ama büyük olasılıkla evden ayrıldıktan sonra başlayan yeni hayatı, Olympos büyüklüğünde bir blenderin içine atılıp püre haline gelmek üzere. Josie ya delirecek ya da antik bir mitin içinden fırlamış bir kâbus onu ele geçirmek için fırsat kollayacak. Daha da kötüsü, altın rengi gözlü, sır saklayan Seth ile arasında oluşan beklenmedik çekim bunların hepsinden daha tehlikeli olabilir.


Melez Sözleşmeleri serisinin devamı olarak düşünülebileceği gibi tamamen bağımsız olarak başlanabilecek bir seri.. Kitabı okurken Melez Sözleşmeleri'ni tamamen unutmuş olduğumu fark ettim. Yazarın kitapları ne kadar akıcı olup soluksuz okunsa da çabuk unutuyorum. Bunda içsel gevezeliklerin haddinden fazla olması etken muhtemelen.

Yazarı tanıyanların bileceği üzere, yazar seksi sohbetler ve düşünceler yazmayı seviyor ancak kitaplarına erotik diyemeyiz. Yine fantastik bir kitapta sırıtmayacak seviyede yazmış yazmasına ama beni rahatsız eden düşüncelerinde çok fazla yer vermesi ve kendini tekrar etmesiydi. (Seth'in kaslı uzun seksi bacaklarını her görüşünde aynı şeyi düşünmesi ve koca paragraf olması okurken konudan kopmamı sağladı.) 

Onun dışında kitabı, hikayeyi, kurguyu sevdim. Josie'nin Alex'e çok fazla benzemesi olumsuzluk olabilirdi ancak tecrübesiz olması Alex'le ikisini ayırıyor. Uyanan güçleri ile yazarın bu ayrıma  ilerleyen kitaplarda dikkat etmesi gerekiyor bence. Josie, sıradan bir insan olarak büyümüş bir yarı tanrı olarak çok cesurdu. Hazır cevaplığı ve insan zaafı olarak görülen merhametini sevidm. Seth'e gelirsek, bildiğimiz uyuzluklarının bu hikayede törpülenmesi güzeldi.

Titanlar ise öyle baş belası ki Tanrılar yanlarında sevimli bebekler gibi kalıyor. Bu serinin en sevdiğim yanı şüphesiz her yerde bir Tanrı ile karşılaşma ihtimali.. Süpermarket, yatak odası, hatta Apollo için duş bile olabilir. Dialogları eğlenceli ama iç sesi fazla yoğun..  İlerleyen kitaplarda aksiyonu daha bol hikayeler okuyacağımızı ümit ediyorum.









2016/11/09

Requiem Kitap Yorumum


requiem lauren oliver d&r ile ilgili görsel sonucu
Requiem - Lauren Oliver
Puanım 5/5
İsyanın amacı ve sebebi buydu: Özgür olmak. Yanlış olanı seçmekte bile.

Lena, artık Direniş'in aktif bir üyesi. Şehirlerde yavaş yavaş büyüyen isyan, Yabanıl 'da tam bir devrime dönüşüyor. Lena ise kavganın tam merkezinde. Lena ve arkadaşları Yabanıl'a göç ediyor. Ama artık Yabanıl da güvenli değil.


İsyan dalgası tüm ülkede yavaş yavaş yayılırken hükümet Geçersizler'in varlığını inkâr edemiyor. Devriyeler, isyanları bastırmak için sınırların dışına çıkıyor. Lena, giderek daha tehlikeli bir yere dönüşen Yabanıl'da hayatta kalmaya çalışırken en yakın arkadaşı Hana, yeni belediye başkanının nişanlısı olarak güvenli ve sevgisiz bir geleceğe hazırlanıyor.

İki eski arkadaş, sınırın iki yanında farklı hayatlar sürüyor. Ta ki hikâyeleri birleşene dek.
"Bu kitabı okumaya başlamadan önce cep telefonlarınızı kapatın ve planlarınızı erteleyin. Çünkü bir kez okumaya başladınız mı duramayacaksınız. Müthiş bir distopya."   -Kirkus-

Hayatımda ilk defa ilk kitabını okumakta zorlanıp devamının bitmesini istemediğim bir seri ile tanışmış oldum. Final kitabı ikinci kitabı da aşmış durumda. Hala ilk kitap bu kadar sönük olmayabilir miydi diye düşünüyorum. Ama her kitapta yazar farklı anlatımlar denediğine göre o da yakaladığı müthiş hikayenin sönük kalmasından korkmuş gibi geldi bana.

Kitaba gelecek olursak; bu seferde ikili anlatım tercih etmiş yazar. Bölümler Hana ile Lena arasında gidip gelirken soluksuz okudum resmen. Tedavi olmuş ve olmamış iki yakın arkadaşın bakış açısı çarpıcı. Hangisi daha şanslı bol bol düşündüm. Her şeye sahip olan Hana'nın yaşadıkları mı yoksa hiç birşeyi olmayan Lena'nın evrimi mi? Spoiler vereceğim ama değinmeden edemeyeceğim. Ben zaten ilk kitapta Alex ile Lena'nın başına gelende Hana'nın parmağı olduğundan şüphelenmiştim. 

Gerçi Hana'ya kızamadım çünkü hayatları çok farklı gelişebilirdi. Alex ile Julian arasında kalmasını çok sevemedim Lena'nın.. Gerçi başka çaresi de yoktu ya neyse.. Alex yine asaleti ile beni benden aldı. Ancak finalde hikaye bitmemiş yeni başlamış gibi hissettim. Devamı gelse süper olurdu. Çünkü ana karakterlerin yaşamının bundan sonra ne olacağı muallakta kalmış. 

Lena'nın annesi ile yeniden tanışması geçte olsa mutlu etti beni. Birde Kuzgun var ki.. Dediğim gibi hikaye kesinlikle devam edecek gibi kalmış. Direnişe gelirsek, duvarları yıkmak muhteşem bir his olmalı ancak bir duvarın yıkılması ile direniş kazanılmaz. Bu da aslında neden devam etmesi gerektiğinin bir diğer işareti...

Serinin Novellaları 'Annabel', 'Alex', 'Raven' ve 'Hana'.. Zamanında çevrilmiş olsa kitapları okurken daha keyif alabilirdik. 'Alex ve Hana ' ikinci kitaptan önce çıkmış. Bizse okurken kitabın sonuna kadar başlarına ne geldiğini bilmiyorduk. 

Bu arada Requiem anlamı Hristiyanlıkta ölümden sonra ruhun kurtuluşuymuş.
Sonuçta seriye bayıldım. 

Delirium Serisi
0,5) Annabel
1) Delirium
1.1) Alex
1.5) Hana
2) Pandemonyum
2.5) Raven (Kuzgun)
3) Requiem







2016/11/07

Pandemonyum Kitap Yorumu


pandemonyum lauren oliver d&r ile ilgili görsel sonucu

Pandemonyum - Lauren Oliver
Puanım 5/4,5

Nefret, Ağacı Saran Mantar Gibidir Besler, Ama Aynı Zamanda İçini Çürütür

"Önceki adın neydi?" diye soruyorum. Kuzgun donakalıyor. Sırtı bana dönük. "Yani, Yabanıl'a gelmeden önceki?" diye devam ediyorum. Kız bir an öylece duruyor. Sonra bana dönüyor. Feneri aşağıda tuttuğu için yüzü karanlıkta. Gözleri ay ışığında parıldayan kapkara iki taş gibi, yansımalardan ibaret. Alçak ama sert bir sesle, "Buna hemen alışsan iyi olur," diyor. "Eskiden yaşadığın hayat, tanıdığın insanlar, hatta eski sen... Hepsi toz oldu." Başını iki yana sallıyor ve daha kararlı bir tavırla, "Öncesi yok..." diyor. "Yalnızca şimdi var. Ve bundan sonra olacaklar."

"Bir zamanlar öyle bir kızdım: Sendeliyor, dibe batıyordum. Işık ve boşluğun içinde kaybolmuştum. Geçmişim tamamen silinmiş, çamaşır suyuyla temizlenip bembeyaz edilmişti. Ama insan herhangi bir şeye tutunarak gelecek kurabilir. Küçücük bir parçaya, bir ışık hüzmesine. Yavaşça, adım adım ilerleme arzusuna. İnsan harabelerden, içini ferahlatacak bir şehir inşa edebilir."


İlk kitap yorumumu okuyanların bileceği gibi, devamı için hiç heyecanlı değildim. Hatta aralarda başka kitaplar okudum. Ancak ikinci kitabı elime almamla bitirmem arası çok kısa. Bir yazar devam kitabında kendini nasıl bu kadar aşabilir anlamış değilim. Böyle olacağını tahmin etmiş olsam ilkini daha hızlı okuyup ikinciye geçerdim.

İkinci kitapta distopyanın ve direnişin resmen dibine vurduk. Bayıldım. Tek kusuru Alex'in son sayfaya kadar olmamasıydı. Hatta öyle bir duruma geldi ki hikaye olsa mı olmasa mı bilemeyecektim. Neyse ki Alex'e olan sadakatim ağır bastı ve kuvvetli bir oley!! ile bitirdim kitabı. Birde beklediğim ancak bulamadığım ikinci karakter Lena'nın annesiydi. Keşke hikayesine giriş olsaydı.

Onun dışında yeni eklenen karakterlere bayılmakla birlikte, Lena'nın kaçtığı ailesi ve Hana 'yı merak ettim. Yabanıl hayatı tam hayal ettiğim gibiydi. Hikaye önce ve sonra arasında gidip gelmiş ki bu konsepti de sevdim. Acaba ilkinde olsa daha akıcı olur muydu? 

Beklenti düşük başlayıpta çok beğendiğim kitapları ayrı seviyorum. Son kitabı okumak için sabırsızlanıyorum.

* Pandemonyumun anlamı bütün şeytanların bulunduğu yer, cehennem...

Baş Belası Yan Komşum Kitap Yorumum


baş belası yan komşum, ile ilgili görsel sonucu

Baş Belası Yan Komşum -  R.L. Mathewson
Puanım 5/4,5
Jason'ın, Haley'nin hayallerinin işini ve hayallerinin evini kâbusa çevirmesi uzun sürmemişti. Adam tam bir barbardı. İşte sürekli onun kendisinden kâğıt, kalem, kitap gibi şeyleri, hatta masasını "ödünç" almasıyla uğraşmak zorunda kalıyordu. Fakat evde işler çok daha kötüydü. Haley son beş yıldır, dışarıda asılı çamaşırlarına takılan ve evinin etrafına saçılan paintball toplarıyla, gürültülü müzikler ve partilerle, iki kez çiti tırmanıp Haley'nin havuzunda yüzmeye çalışan çıplak insanlarla, gecenin üçünde sarhoş bir halde oynanan basketbol oyunlarıyla, kadınların Jason'ın ön bahçesinde sinir krizi geçirmesine ve bazen pislik herif çıkıp onlarla ilgilenmeyi reddettiğinde onun bahçesinde kriz geçirmelerine katlanmıştı. 

Sürekli itilip kakılan taraf olmaktan bıkan Haley değişecekti ve işe komşusundan başlamaya karar verdiğinde hızla Jason'ın dünyasına çekileceğini hiç hesaba katmamıştı. Fakat onun bir planı vardı ve baş belası yan komşusunun cazibesine kapılıp oyununa gelmeye hiç niyeti yoktu.

Jason'ın beklediği son şey ise bahçesinden söktüğü alelade çiçekler yüzünden utangaç yan komşusunun kendini kaybetmesiydi. Kısa süre içinde onu kanatları altına almaya karar verdiğindeyse hayatına ne kadar rahatça uyduğunu fark etmeye başlamıştı. Artık tek yapması gereken tüm bunların bir oyun olmadığına onu ikna etmesiydi. 

Standart bir romantik komedi havası taşıyan bu kitaba bayıldım. Şapşallıkları o kadar doğaldı ki yer yer kahkaha attım. En güzeli de her iki ana karakterin ağzından yazılmasıydı. Dili akıcı, esprileri güncel (gerçi iki karakterin iletişimi espri olmasa da komik olurdu ya neyse), hikaye hareketliydi. Sizlerde romantik komedi seviyorsanız ya da benim gibi dram arası atıyorsanız seveceksinizdir.

Hikayeye gelirsek, Jason ve Haley hayatlarının çoğunu birlikte geçirmelerine rağmen hiç konuşmayan iki komşu.. Bu da utangaç Haley'in seçimi tabii ki... Haley kendi içinde mutlu ve huzurlu yaşamaya çalışırken, bir gün Jason bardağı taşırıyor ve olaylar içinden çıkılmaz bir hale geliyor. 

5 yıl sonra arkadaş olmaya karar veren ikili kesinlikle birbirlerine aşık olduklarını düşünmüyor. Birbirleri olmadan uyuyamıyor olabilirler ya da ortak zevkleri sayesinde hep dip dibe dolanıp diğerinin hayatına girecek insanları püskürtüyor da olabilirler, ancak birbirlerine aşık değiller.

Jason karakterine bayıldım. Bir insan bu kadar mı kendinden haberli, ukala ve bu kadar sevimli olur. Hele ailesi kesinlikle paha biçilemez. (Gerçekten açık büfelerden men alan bir insan olabilir mi?) Haley'in ise kendini geliştirmesini çok sevdim. Ailesine gelirsek, üst sınıf, sosyete züppelerine kafa tutmak kolay olmasa gerek..




2016/11/04

Kırılmış Kitap Yorumum


kırılmış kitap ile ilgili görsel sonucu

Kırılmış - J.L. Drake
Puanım 5/5

Ben Savannah Miller. Babam New York'un Belediye Başkanı. Yirmi yedinci doğum günümden bir gün sonra, biri beni arkamdan yakaladı. Kafama çabucak bir çuval geçirildi ve bildiğim her şeyden uzağa kaçırıldım. 

Dövüldüm, aç bırakıldım, hayvan muamelesi gördüm ve penceresiz bir odada yaşamaya mahkûm bırakıldım. Zamanın nasıl geçtiğini anlama şansım ve onurum kalmamışken, sonunda umudumu kaybettim ve her şeyi bitirmek için kendi kendime bir söz verdim. Maalesef bu ağır işleyen bir süreç olacaktı. Sonra bir gece, seçkin bir grup asker beni kurtarmaya geldi. Beni güvenli bir yere götürdüler ve bana iki seçenek sundular: 


  • Onların himayesi altında kal ve kurallarına uy...



  • Oradan ayrıl ve bir hafta içinde yeniden o vahşilerin eline düş.



  • Ben birinciyi seçtim. Bir terapistle görüşüp, çektiğim cehennem azabını irdeledikçe her şey yavaş yavaş su yüzüne çıkmaya başlıyor. Yeni arkadaşlarım ve olası bir aşkın yardımıyla, hayatımı geri almak için mücadele ediyorum ve geleceğimi sonsuza dek değiştirecek seçimler yapıyorum. Bu benim hikâyem...

    "Her zaman düşebilirsin, Savannah, çünkü seni yakalayan ben olacağım." 
    -Logan-

    Son zamanlarda duygusal kitaplardan uzak kalmamın da etkisi olduğunu düşünmeme rağmen yinede okuduğum en güzel dramlardan biriydi. Daha da iyisi aynı zamanda polisiye gerilim olmasıydı. Dram, işkence, aşk, umut, savaş hatta eğlence bile vardı. 


    Kırılmış olmaktan daha kötü şey ne olabilir? Parçalanmış.


    Ana karakter Savi ve Cole'e bayıldım. Gerçi yan karakterlerde çok çekiciydi. Abigail, Sue, Mark ve Derek gibi.. Konusuna gelirsek, Savannah belediye başkanının kızı ve bir gece kaçırılıyor. 7 ay boyunca bir hücrede maruz kaldığı insanlık dışı muameleden yılmış ve herşeyi sonlandırmaya karar vermişken, ordu tarafından kurtarılıyor. Ancak kaçırılmasında ki olağan dışı bağlantılardan dolayı göz önüne çıkmaması gerekiyor. Ordu ile yaptığı anlaşma sonucu onların gizli evinde (ev dediysem malikane) onlarca asker ve yardımcıları ile kalıyor. 

    Aldığı psikiyatrik yardımlardan sonra tedaviyi Albay Cole'da buluyor ki zaten bu hiç şaşırtıcı değil. Kime güveneceğini bilememek, hafızana erişememek, çok sevdiğin ailene ulaşamamak boşluğunu çok çabuk geçmiş yazar. Bu da gerçek hayatta çok uzun süren bu tedavinin kitapta o kadar uzatılamayacağına bağlanmış. Hak vermekle birlikte okurken düşünmedim değil. Çok kısa bir zaman dilimini dolu dolu anlatmasından dolayı hikaye akıp gidiyor zaten.

    Başlarda esaretten kurtulunca yaşayabileceği daha büyük acıların olamayacağını düşünmüştüm ama yazar beni bu konuda yanılttı. Hikaye bir kabusun içinde başlıyor, sonra şevkatli bir aile romanı derken, ateşli bir aşk romanı okuduğumu düşünüyordum ki büyük bir kabusla bitti. Şimdi ikinci kitabını okumak için sabırsızlanıyorum.









    2016/11/02

    Delirium - Lauren Oliver Kitap Yorumu


    deliryum lauren oliver ile ilgili görsel sonucu
    Delirium - Lauren Oliver
    Puanım 5/3,5

    Aşk tedavisinden sonra sonsuza dek mutlu ve güvende olacağımı söylediler. Ve ben, onlara hep inandım. Şimdiye dek. Şimdi artık her şey değişti. Artık, bir yalanın baskısı altında yüzyıl yaşamaktansa, aşk hastalığıyla geçireceğim kısacık bir ömrü tercih ederim.

    Bu kitabı bu kadar geç okuma nedenim hakkında ki yorumlardı. Sevmedim, çok kötü, bayıldım arasında geçen yorumlardan sonra soğumuştum. Ama bir yandan da özgün konusundan dolayı merak ediyordum. Kafamda oluşan ise gelecek zamanda yada uzayda bir yerde insanların ultra modern aygıtlarla aşkı vakit kaybı gördüğü için tedavi ettiği fln gibi distopyalardı.

    Kitabı okuyanlar bana çok gülüyordur zira okurken bende kendime bir tarafımla güldüm. İşin iyi yanı ise beklentimin çok düşük olmasıydı. Öncelikle konusunun özgün olduğunu vurgulamalıyım ancak Delirium diye bir hastalık gerçekten varmış. Yazar onun semptomlarını aşka uyarlamış uyarlamasına da bence kitapta ki en büyük eksik, tedavinin aşk için uygulanıyor olduğu yanılgısıydı. 

    Tedavi her türlü uç duygudan kurtulmak için uygulanıyor. İnsanların tercihleri, zevkleri değişiyor. Şehirde fazla gülmek, yüksek müzik dinlemek, onaylanmamış film izlemek hele çok affedersiniz! dans etmek kesinlikle kabul edilemez. Bu belirtileri gösteren insanların tedavilerinin tekrarlanması gerekiyor.

    Bu durum tüm distopyalarda ve tiran yönetimlerinde olduğu gibi beni çıldırttı. Insanları mutlu ve güvende olmaları için tedavi ettiklerine inandırmışlar ancak sorgulamalarını gerektiren dürtüleri bastırılmış. Alın size 1. sınıf koyunlar sürüsü..

    Kitap çok yavaş ilerliyordu. Belki de yazarın vermeye çalıştığı bu şehirde yaşayan insanların genel algı düzeyinin sakinliğidir. Ancak Lena henüz tedavi olmadığından dolayı bu algı duruluğuna sahip olması çok mantıklı gelmedi bana.
    Lena hikayenin başında annesinin hastalığa kapılıp intiharının ardından sistemin gerekliliğine inanmış ve katı kuralları benimsemiş bir kız. İnsanların gözü üzerinde olduğundan dolayı hep çok dikkatli yaşıyor.

    Ta ki aşkı bulana kadar. Ama o bile onun itaatsizliğini sağlayamayacak gibi görünüyor, geçmişte kendisinden saklanan sırrı öğrenene kadar.. Kitabın durgunluğu beni sıkardı ama bende aralıklı okuyabildiğim bir dönemde olduğumdan tölere edebildim ancak sonu beni ikinci kitap için heyecanlandırdı. Belki şu şehirden çıkınca hikaye hareketlenir.

    Alex'e yer vermeden bitiremeyeceğim yorumumu.. O nasıl kendinden emin, sisteme karşı ve aşkı sahiplenmiş bir çocuktur öyle.. En sevdiğim karakter oldu kesinlikle kitapta.. Kitaba vereceğim maksimum puan 3 olurdu ama sonu ikinci kitaba şans vermek istememe neden olduğu için 3,5 oldu.


    2016/11/01

    Alice Hakkındaki Gerçek Kitap Yorumum


    alice hakkında gerçekler d&r ile ilgili görsel sonucu

    Alice Hakkındaki Gerçek - Jennifer Mathieu
    Puanım 5/3

    Herkes Alice'in bir partide iki çocukla yattığını biliyor. Ama Brandon'ın kaza yaptığı sırada Alice ile mesajlaştığını biliyor muydunuz peki? Bu doğru. KİME İSTERSENİZ sorun!

    Dedikodulara göre Alice tam bir sürtüktü. Bu, Healy Lisesi'nin tuvaletinde herkesin görebileceği şekilde yazıyordu. Ve okul takımının yıldız oyun kurucusu bir araba kazasında öldüğünde dedikodular kontrolden çıktı. 

    Bu etkileyici çıkış romanında Healy Lisesi'nin dört öğrencisi; meşhur partiyi veren kız, araba kazasından kurtulan çocuk, eski en yakın arkadaş ve yan komşu, hepsi Alice hakkında bildiklerini anlatıyor. 

    Peki, ama Alice hakkındaki gerçek tam olarak ne? İşin doğrusu bunu öğrenebileceğimiz tek bir kişi var: Alice'in kendisi. 

    "Özgün karakterler hem popüler olma ihtiyacının ne kadar yok edici olabildiğini hem de adaletsizlik karşısında direnç gösterme becerisini 
    şaşırtıcı derecede gerçekçi bir anlatımla gözler önüne seriyorlar. Kaçırılmaması gereken bir hikâye."    -Amazon Ayın Kitabı, 2014 Haziran-

    "Laurie Halse Anderson'ın Konuş Benimle'sini sevenler, Mathieu'nun çıkış romanına bayılacaklar; gerçekçi ve tam on ikiden isabet!"  -Voya, Starred Review-

    "Umut vadeden yeni bir kalemden, birisinin adına leke sürmek konusu üzerine yazılmış sert ve yüze tokat gibi çarpan bir çıkış romanı."   -Booklist-


    Sürekli gördüğüm tanıtımları ile merak ettiğim bir kitaptı ancak her ne kadar akıcı görünse de okurken bir şey eksik duygusunu bir türlü atamadım üstümden.
    Farklı karakterlerin anlattığı hikayede ana karakter Alice'e ise söz sonlarda çok az verilmişti. 

    İnsanların ön yargılarını, popüler olma ihtiyacı yüzünden kaybettikleri ahlak değerlerini ve vicdan muhasebelerini güzel işlemiş olsa da, aralara Alice'in kendi duyguları da eklense daha iyi olurmuş. Herkes sürekli kız hakkında birşeyler söylüyor ve yaşadıkları dışlanmanın da ötesine geçiyor ki bu tarz dramları severim ama üçüncü kişilerden okuyunca aynı duygu akışını yaşayamadım.

    Okumasam da bir şey kaybetmeyeceğim bir kitap olmasına rağmen kendine has bir havası olduğunu kabul etmek gerekir. Yazar her ne kadar üçüncü anlatımlarda kendini tekrarlasa da özgün düşünce tarzından dolayı üç puan verdim. Zaten kısa bir kitap olduğu için boş zamanlarda okunabilir.








    Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...

    Online Okuyucular;