2016/04/29

Anlaşma Kitap Yorumum


Anlaşma - Elle Kennedy
Puanım 5/4
Okulun kötü çocuğuyla anlaşmak üzereydi ve işler fena halde karışacaktı...

Hannah Wells onu baştan çıkaracak birini sonunda bulmuştu. Hayatındaki diğer her şey konusunda son derece kendisine güvenmesine rağmen, konu seks ve arzulara geldiğinde boş çuvaldan farkı yoktu. 

Hoşlandığı adamın dikkatini çekmek için sinir bozucu, çocuksu ve kendini beğenmiş hokey takımı kaptanına özel ders verip onunla çıkıyormuş gibi davranmak zorunda kalsa da, bunu yapmaya kararlıydı.

Garrett Graham'ın tek istediği mezun olduktan sonra profesyonel hokey oyuncusu olmaktı, ancak düşen ortalaması, uğruna çalıştığı her şeyi tehdit ediyordu. Eğer alaycı bir esmer güzelinin başka bir adamı kıskandırmasına yardım etmek takımdaki pozisyonunu garanti altına alacaksa buna katlanırdı. Fakat beklenmedik bir öpücük her ikisini de daha önce yaşamadıkları bir arzu yolculuğuna sürüklediğinde, Garrett numara yapmanın hiçbir işe yaramayacağını anlamıştı. Şimdi sadece Hannah'yı aradığı adamın kendisine çok benzediğine ikna etmeliydi.

"Elle, yeni yetişkin türünün duygularını, romantikliğini ve dizginlenmemiş seksiliğini ustaca yakalıyor! Garrett için çıldıracaksınız!
-Alice Clayton, New York Times çoksatan romanı Duvarların Dili Olsa'nın yazarı-

"Elle Kennedy daha ilk cümleyle insanı yakalıyor! Hem ateşli hem de kalbinizi burkan cinsten bir roman olan Anlaşma kesinlikle harika!
-Katy Evans, New York Times çoksatan yazarı-

"Okuduğum en iyi üniversite temalı aşk kitabıydı… Güldüm, kendimden geçtim, kitabı elimden bıramadım. Şiddetle öneriyorum!" 
-Aestas Book Blog-

Son zamanlarda ağırlık verdiğim fantastik kitaplardan sonra bir değişiklik olsun diye başladığım bir kitap oldu. Aslında genel yorumları çok iyi olduğu için birazda beklentim yüksekti ancak yüksek beklenti gerektirecek bir kitap olmadı benim için. Romantik komedi tarzında, ateşli sahneleri türlerine nazaran biraz daha fazla olan fakat kurgu genelinde göze batmayan, eğlenceli diyaloglarla dolu güzel bir kitap olmuş.

Yazarın diyalog kurgusunu ve hikaye akışını çok sevdim. Hiç sıkılmadan, rahatça, deyimi yerinde ise su gibi okudum. Ancak çeviride bazı hatalar vardı ki bunların kalıp hatası olduğunu düşünürsek gözüme çok battı. Mesela ''Güven bana'' tarzı bir şey söylemesi gerekirken ''Söz veriyorum'' diyor gibi.. Ee bu da ''Nasıl yani'' gibi kafa karışıklığına neden oluyor. Genelde Yabancı Yayınlarında bu tarz hatalı basımlar olmadığından benim için dahada hayal kırıklığı oldu. Ama çok fazla olmadığından idare ederdi.

Garrett ve Hannah üniversite kampüsünde Garrett'in düşük, Hannah'ın ise en yüksek notu aldığı dersin sonunda resmen tanışıyorlar. Çünkü her ne kadar Garrett, Hannah'ı tanımasa da, tüm okul Buz Pateni takımının efsanevi kaptanı Garrett'ı tanıyor. 

Hannah, müzik öğrencisi, sanatçı ruhlu arkadaşları ile takılan, popüler değilde daha cool bir gruba mensup ve o yıl okullarına nakille gelen futbolcu Justin'e abayı yakmış durumda.. Okul genelinde sporcu çocukların mankafa olduğu yönünde bir inanış olsa ve Hannah'ta bunu benimsemiş olsa da, Justin'in ayrı olduğunu düşünüyor.

Garrett ise kendisinin bir seks tanrısı olduğunu düşünen, egosu tavan yapmış olan ukala çocuk.. Ancak inanışın aksine bir mankafa değil hatta bayağı zeki.. Ancak kız arkadaş problemine ayıracak vakti olmasa da aptal olan kızlarla takılmayı seviyor. Diğer arkadaşları gibi.. Maçlara çıkmaya devam edebilmesi için notunu yükseltmek zorunda ve Hannah'ın onu sürekli reddetmesi hiç umurunda değil.


Ortak paydada anlaştıktan sonra ders çalışmak için bir araya gelen iki zıt karakterin, birbirleri ile arkadaş olması, güvenmeye başlaması, dostlukları ve aşka kadar olan serüvenleri, eğlenceli diyaloglarla anlatılmış. Ben hikayeyi ve karakterleri sevdim. Klasik maddi farklar, kötü ebeveyn ve geçmişinde ki kötü sırlar tabii ki mevcuttu. Okurken tahmin edilebiliyor zira bir gizem romanı olmadığı için yazarda süründürmemiş. Acaba buna ne olmuştu diye düşünmüyorsunuz.

Bu kitap 4 kitaplık bir serinin ilk kitabı. İkinci kitabı Hata'da yakın zamanda çevrilecek diye bilgi geçmiş yayınevi. Ee onuda okurum.

Alıntılar
"Yani salakların seksi alırken ben gevezeliğini mi dinlemek zorundayım?" Başını salladı. "Bu anlaşmadan kârlı çıkmıyormuş gibi hissediyorum."
Kaşlarımı oynattım. "Ah, sen de mi seks istiyorsun Wellsy? Sana vermekten zevk duyarım."

O: İtiraf: Bütün 1 Direction şarkılarını sen tuvaletteyken iPod’undan sildim. Rica ederim.
Ben: NE?? Seni öpeceğim!
O: Dil de dahil olacak mı?
Ben: Öldüreceğim! Seni öldüreceğim. Kahrolası otomatik düzeltme.
O: Tabiiii. Hadi suçu otomatik düzeltmeye atalım.
Ben: Kapa çeneni.
O: Sanırım biri beni öpmek istiyor...

Kendimi nefesimi tutarken buldum, çünkü önemli bir şey olmak üzere olduğunu biliyordum. Hannah ya güvenini benim ellerime bırakacak ya da kendini sıkıca kilitleyecekti. Bu da maçta kemikleri sarsan kalça hareketlerinin verdiği hisse
eşitti, çünkü kahretsin, bana güvenmesini istiyordum.

"Ama eskiden terapistim ne söylerdi, biliyor musun? Kötü bir anıyı unutmanın en iyi yolu güzel bir tanesiyle değişmektir."

"Bebeğim, senin boyanın kurumasını izleyişini bile izleyebilirim ve yine de canım sıkılmaz."

Sanki biri kalbimi on yıldır kör bir jiletle çiziyormuş gibi hissettiğinden olmasın? Sonra jileti alıp, boğazımdan içeri sokup gırtlağımı yararak iç kısımları parçalara ayırmışlardı. Sonra üstüne üstlük kalbimi sökmüşler ve tüm hokey takımı sopalarıyla ezebilsin diye buza atmışlardı.












2016/04/28

Levana Kitap Yorumu



Levana - Marissa Meyer 
Puanım 5/5
Ayna, ayna, söyle bana benden güzeli var mı dünya'da? Ya da ay'da...
İki gezegen arasında aşklarını ne kadar sürdürebilirlerdi ki?Daha doğrusu, bir gezegen ve Ay arasında. Ya da her neyse. 

Saf kötülüğün bir adı var. Aldatıcı maskelerin ardında gizleniyor ve gücü eline geçirmek için "büyü"sünü kullanıyor. Peki ama Kraliçe Levana kim? Yolu Cinder, Scarlet ve Cress'le kesişmeden yıllar önce, Levana'nın çok farklı bir hikâyesi vardı. Daha önce hiç anlatılmamış bir hikâye... Şimdiye kadar.

New York Times çoksatarı yazar Marissa Meyer, Levana'da büyüleyici kötü karakterinin geçmişini anlatıyor. Aşk ve savaş, ihanet ve ölüm üzerine unutulmaz bir hikâye. Üstelik "Ay Günlüğü" serisinin heyecan dolu final kitabı Winter'ın giriş bölümleri de sizi bekliyor.


Serilerin novella kitaplarını genelde çok severim. Bu da öyle oldu. 3 kitap boyunca kötü kraliçeye karşı olan karakterleri okuyunca, kraliçe hakkında daha çok bilgi edinmek gerekiyordu. Öncelikle Aylı insanların genelde daha duygusuz, merhametsiz ve bencil olduklarını anlatıyor ki bu yeteneklerinin yan etkisi mi yoksa yetiştirilme biçimlerinin mi karar veremedim.


Levana'nın ebeveynlerinin ölümü ile başlıyor. İlk aşkı, onu elde etme biçimi, ablasının gölgesinde kalışı ve Kraliçe vekili olduğu dönem, tüm yalnızlığı, çaresizliği ve 3 yaşında ki yeğenini öldürmeye karar veriş süresi ile geçen bölüm ve en son tek sevdiği insan olan kocasını öldürüşüne kadar tüm yaşadığı duygular, gücünün gelişmesi ve kendini sürekli sihirle kamufle etme ihtiyacı gibi pek çok konu açığa kavuştu.

Duygusuz bir sarayda, ikinci prenses olarak doğması ve acımasız ablası yüzünden yüzünün yanması.. Yazar öyle bir karakter yaratmış ki normalde bu trajedileri okuduğumuzda tasvip etmesek te kötü olana hak verdiğimiz noktalar olur. Ama bunda yoktu. Ne yaşamış olursa olsun ona karşı herhangi bir şefkat, empati besleyemedim. Hatta üzülmedim de .. 

Ay ülkesi kafamda daha iyi şekillendi şimdi. Levana'nın gücü eline geçirme süresi enteresan.. Mesela sihrin kullanılışı herkesi bloke etmiyor. Topluluklarda geçerli değil, bunun için aynı zamanda bir tiran olması gerekiyor. Bu da son kitapta ki devrim için uygun şartları hazırlıyor.









2016/04/27

Cress Kitap Yorumu


Cress - Marissa Meyer
Puanım 5/5
Daha ufacık bir kız çocuğuyken, cadı onu ne kapısı ne de merdiveni olan bir uzay uydusuna hapsetti. Gelecekte bile, Kuleye Hapsedilen Genç Kızlar Var...

Cress, Cinder'ı Kraliçe Levana'nın hain planlarından haberdar etmek için her şeyi göze almıştı. Ancak ufak bir sorunu vardı. Çocukluğundan beri, hapsedildiği bir uyduda yaşıyordu ve ona eşlik eden tek şey internet bağlantılı ekranlardı. Elinde yalnızca bu ekranlar olunca, Cress'in de efsanevi bir hackera dönüşmesi kaçınılmazdı. 

Bütün Dünya; Cinder, Kaptan Thorne, Scarlet ve Wolf'un peşindeydi. Onlar ise Levana'nın planlarını altüst etmek için Cress'i esir tutulduğu uydudan kurtarmaya ant içmişti. Ancak bir şeyler ters gitti ve ekip üyeleri uzayın ortasında birbirlerini kaybetti. Kraliçe Levana ise hiçbir şeyin İmparator Kai ile düğününü engellemesine izin vermemeye, dolayısıyla Cinder'ın peşini bırakmamaya kararlıydı. 

Cress, Scarlet ve Cinder, Dünya'yı kurtarmaya gönüllü olmamıştı. Yine de Dünya'nın tek umudu Cress, Scarlet ve Cinder'dı.


Serinin üçüncü kitabını da büyük bir keyifle, heyecan içinde okuyup bitirdim. Bu serinin ilk bu kitabını görmüş ve amaan bir uyduda kapalı bir kızın anlatacak neyi olabilir ki demiştim. Gerçi bunu söylerken ilk paragraftan sonrasını okumamışım. Ancak serinin en beğendiğim kitabı oldu. Eleştirecek, şu da şöyle olsaymış diyebileceğim hiç bir şey yok.

Cress, bir kabuk olarak doğmuştu ve ailesi onu kraliçeye öldürülmesi için vermişti. Bulunduğu yetimhanede teknolojik dehası farkedilince de Kraliçe'nin başsihirbazı Sybil tarafından bir uyduya yerleştirilmişti. Tam 7 yıldır, kendi başın yaşıyordu ve sürekli teknolojik ekranlardan yaptığı gözetlemelerle Kraliçe'ye rapor sunuyordu. 

Cinder ile kurduğu temastan sonra sonunda uydudan kurtulacak olan Cress'i büyük bir sürpriz bekliyor. Yakışıklı prens onu kurtarmaya geldiğinde birlikte düştükleri tuzak sonrası uzayda ölümle burun buruna geliyorlar. Cress'in umutsuz romantikliği bitirdi beni. Tam en kötü zamanlarda kendine biçtiği roller enfesti.


İlgili resim

Diğer tarafta, Cress'i kurtarırken tuzağa düşen Cinder'in ekibi uzayda dağılıyor. Yola hiç beklemediği kişilerle devam eden Cinder'in planlarında değişiklik yapması gerekiyor. Düğünden önce Kai'ye ulaşıp, düğünü engellemek isterken beklemediği müttefiklerle yolu kesişiyor. Yine en sevdiğim karakter Iko oldu. Bu kadar güzel karakterin arasında bir androidi sevmem garip mi bilemedim.

Kitabı okurken sürekli beynimde sahneler canlı bir şekilde aktı ancak nedendir bilinmez animasyon bir film şeklindeydi. Kai karakterini çok sevdim ancak bu masalda ki tüm erkekler birer kahraman sanki.. Özellikle de Thorne, gözleri kapalıyken bile inanılmaz yetenekli..

Son kitabı Winter için sabırsızım ancak çıkmış olmasına rağmen önce Levana'yı okuyacağım sanırım. 






2016/04/23

Çifte Bela Kitap Yorumum



Çifte Bela - H.P. Mallory
Puanım 5/4
Yeraltı Dünyası iç savaştadır. Sebebi mi? Ölüleri hayata döndürebilen bir cadı. Jolie'ye sahip olmayı kafasına koymuş, günaha sokacak kadar seksi bir vampir. İşi ve aşkı arasında gelgitler yaşayan inanılmaz yakışıklı bir warlock. 

Kim demiş sarışınlar daha çok eğlenir diye?

Kendisini güçlü bir perinin büyüsüne karşı savunduktan sonra bilincini kaybeden Jolie Wilkins kendine gelir ve dünyasının tepetaklak olduğunu, Yeraltı Dünyası yaratıklarının savaşın eşiğinde olduğunu fark eder. 

Yeraltı Dünyası kraliçe olmaya çalışan Bella'nın başlattığı cadının cadıya ve yaratığın yaratığa karşı mücadele ettiği bir savaşla ikiye bölünmüştür. 

Jolie'nin aklındaki tek amaç, onu neredeyse öldüren vampir Ryder'ın göğsüne bir kazık saplamakken, şimdi bir de warlock işvereni Rand'in sevgisi ile gizemli ve seksi vampir Sinjin'in sevgisi arasında bir seçim yapmalıdır. Tüm bunlar bir kızın hayatını mahvetmeye yetmezmiş gibi Jolie'nin bildiği her şey, tüm hayatını etkileyecek bir olayla alt üst olacaktır.

Serinin ilk kitabında ana karakter Jolie'yi sevip sevmediğime karar verememiştim. Eh şimdilik çok emin olmamakla birlikte sevdiğime karar verdim. Bu Rand'le ve Sinjin'le olan ilişkisi bana başka bir fantastik seriyi hatırlattı ama hangisi emin olamadım. Anita Blake desem değil, başka da ne vardı unuttum. Sonuçta ikinci kitabı daha çok sevdim. 

O kadar hazırlanılan yeraltı dünyası savaşı sonunda oldu ki bende bir ohh çektim. Ancak savaş çok beklediğim gibi kanlı gerçekleşmedi. Zaten doğaüstü yaratıkların işlerine akıl sır ermez. Ancak savaş başladıktan sonra büyük bir sürprizle karşılaştım ve son 100 sayfayı çok sevdim.

Sinjin, tam olarak bildiğimiz vampir türlerinden.. Karşı konulmaz, çekici, ukala, çabuk sinirlenen, vs. Rand ise, her ne kadar fazla warlock tecrübemiz olmasa da hala favorim.. Gerçi ahlak anlayışı bazen kesinlikle boğucu olabiliyor. Bu kitapta Rand'in daha önce bir cadı ile birleştiğini öğrendik ki.. Ayrılmasının tek yolu olan ölüm gerçekleşmiş. Ama sonlarda gelişen olaylar bu anlamda kafamı karıştırdı.

Jolie'nin bazı kendi gevezelikleri hala arada fazla gelse de karakter olarak bu kitapta biraz daha toparlamış, kendisi ile barışık ve güçlerine daha hakim ki buda beni okurken mutlu etti.

Kitabın özetine gelirsek, Jolie kendini toparladıktan sonra resmen savaş için saflar belirleniyor ve anlaşma şartları oluşturuluyor. Savaş öncesi hazırlılar gerçekleşirken Rand, tabii ki Jolie'yi dışında bırakmaya çalışıyor. Ancak Periler Kralı ve Sinjin'in yardımını alan Jolie, onu atlatmayı başarıyor. Kendini savaş için güçlendirmeye çalışan Jolie, bir yandan da Rand'le ilişki sorunlarını çözmeye çalışıyor. Birde ilk kitaptan beri fellik fellik aranan bir kahin vardı ki o da bulundu.

Umarım üçüncü kitapta çözülmüş olur. Çünkü bir kitaba daha onların zevzeklikleri ile katlanamam.Her ne kadar karakterler, aksiyon ve kurgu iyi olsa da bu kitaplarda tam olarak yerine oturmayan bir şey var. Ama ne olduğunu anlayamıyorum. O yüzdende bir puan kırdım. Ancak piyasada ki fantastik serilerin çoğunu, çok tutanların hepsini okumuş biri olarak son zamanlarda sıkıntı yaşıyordum. O yüzden bana ilaç gibi geldi. 

Alıntılar
Ama bu olayla alakam olsun istemiyordum. Kafamı karıştıran düşünceler zihnimde dolaşıyordu. Rand’i seviyordum ama Sinjine de bir şeyler hissediyordum. Rand’i seviyorken Sinjin’den de bu kadar hoşlanmam doğru muydu?

Çünkü sen özelsin, Jolie. Sen eşsizsin ve bir gün güçlerinin boyutlarını fark edeceksin. Sen daha önce gördüğüm hiçbir Yeraltı yaratığına benzemiyorsun ve seni hep erişebileceğim bir uzaklıkta tuttum çünkü seni korumak için inanılmaz bir ihtiyaç duyuyorum.

Çok doğru söylüyordu. Her iki türün üremesi için de doğuma gerek olmadığından kurt adam ve vampirlerin sayıları oldukça fazlaydı ama aynısı cadılar için söylenemezdi. Bizim türümüz yavaş yavaş ölüyordu çünkü kadınlar doğurmakta
zorlanıyorlardı.

“Evet, ” dedi kesin bir şekil de. “Ayrıntıları hatırlayabilsem yaşayabileceğimi sanmıyorum veya yaşamayı başarsam bile aklımın yerinde olacağım düşünmüyorum. İşte iki cadı arasındaki aşk yıkıcıdır dediğimde bunu kastetmiştim. Hafife alınacak bir şey değil.”

Serinin ilk kitabı Ateş, Kazan ve Bir Tutam Aşk - H. P. Mallory yorumum için tıktık!


2016/04/21

Scarlet Kitap Yorumum


                Scarlet - Marissa Meyer
                          Puanım 5/5
Dünya Yok Olma Tehlikesiyle Karşı Karşıyayken, Külkedisi İle Kırmızı Başlıklı Kız'ın Yolları Kesişecek…

Mekanik ustası sayborg Cinder hapishaneden kaçma planları yapıyor ancak bunu başarabilse bile dış dünyanın tehlikelerine karşı kendini nasıl koruyacak?


Dünya'nın diğer ucunda, Scarlet Benoit'nın büyükannesi günlerdir kayıp. Scarlet büyükannesini bulmasına yardımcı olabilecek bir sokak savaşçısı olan Wolf'la tanıştığında, başta bu yabancıya güvenmekte tereddüt ediyor. 

Ne de olsa sokaklar 'kurt'larla dolu! Yolları kesişen Scarlet, Wolf ve Cinder birlikte esrarengiz bir maceraya atılırken onları bekleyen yeni bir gizemden habersizler.Şimdi üç masal kahramanı da Ay Ülkesi kraliçesinin hep bir adım önünde olmak zorunda. Çünkü kötü kalpli kraliçe, yakışıklı prensi kendi kralı ve esiri yapmak için elinden geleni ardına koymayacak. 

Cinder Hakkında: "Sayborglar arasında bir beyaz atlı prens."
- The Wall Street Journal-


İlk kitabı Cinder'i yine ön yargılarımla ısrarla okumamış ancak bu hafta başlayabilmiştim. O kadar ki sevdim ki hemen ikincisini de okudum. Ve bu kitabı ilkine göre çok daha fazla sevdim. İkinci kitabında aksiyon, aşk, savaş, sevgi ne ararsanız var ve mükemmel bir şekilde harmanlanmış. Yine bir büyük alkışta yazarın tarzına gelsin. O kadar akıcı ve canlı bir yazım tarzı var ki kitapları okumuyorum kafamda dönüyor resmen.. 


İlk kitap Cinder'in hapse atılması ve Ay Prensesi Selene olduğunu öğrenmesi ile bitmişti. Dr. Erland'ın ona getirdiği ultra güçlü uzuvlar ve Aycı yetenekleri sayesinde hapisten kaçarken, yaptığı bir hesap hatası nedeni ile kendisine birde yol arkadaşı edinmiş olan Cinder, dünyaya gelişi ve saklanmasından sorumlu olanlardan biri olan Michelle Benoit'e ulaşabilmek için Fransa'ya gider.

Hikaye Scarlet ile başlıyor. Büyük annesi (Michelle), kaçırılmış olan Scarlet'in elinde hiç bir ipucu olmasa ve dedektifler dosyayı kapatmaya karar vermiş olsa da pes etmeye hiç niyeti yoktur. Büyük annesini bulmak için elde ettiği bir ipucu onu sokak dövüşçüsü Wolf'a getirir. Wolf'ta olan gariplikleri farkında olmasına rağmen ona güvenmeyi tercih eden Scarlet, kendisini Michelle'i kaçıran canavarların elinde tutsak olarak bulur.

Wolf ise, Aycıların genetiği ile oynaması sonucu bir kurt olmuştur. Sihirbazların üzerlerinde ki kontrolü sayesinde birer kukla olan sürünün emirleri uygulamaktan başka çaresi yoktur. Ancak bir alfa olan Wolf'un beyninde sihirbazın emirleri ile dişi alfasını koruma içgüdüsü çarpışır. Kazanan kim olacaktır?

Cinder, Michelle'in izini sürer ve Scarlet'i bulur. Prenses olduğunu hala sindirememiş ve yetenekleri çok güçlü olsa da hala geliştirilmeye ihtiyacı olan Cinder'in amacı Ay Kraliçesine savaş açmak değildir. Hayatında ilk defa hep istediği özgürlüğe sahiptir. Peşinde olan Doğu Ulusları İmparator'u askerleri, Dünya Ulusları askerleri ve Ay Kraliçesinin özel canavarlarını saymazsa tabii..

Kötü Kraliçe Levana, dünyaya bir saldırı başlattığında onun evlilik teklifini kabul etmekten başka şansı kalmayan Kai'nin açıklaması Cinder'i yeniden düşünmeye sevk eder. Tabii birde Scarlet'in inatçılığı..

Yeni katılan karakterleri çok sevdim. Karakter çipi bozuk Iro'nun yeni görevine bayıldım. Onun hikayeye kattığı eğlenceli dialoglar favorim oldu.

Sırada ki kitabı büyük bir merakla okumak için sabırsızlanıyorum. İlk kitap yorumum Cinder için tık tık!!

2016/04/19

Görünmez Kitap Yorumum



Görünmez - David Levithan & Andrea Cremer 
Puanım 5/4
Görünmezlik Laneti Taşıyan Bir Çocuk: Stephen
Stephen görünmez olarak yaşamaya alışkındır. O böyle doğmuştur: Görünmez. Lanetli. 

Ve Tüm Dünyada Onu Görebilen Tek Kişi: Elizabeth
Elizabeth bazen görünmez olabilmeyi dilemekte, görünmediği takdirde onu kimsenin incitmeyeceğini düşünmektedir.

Elizabeth ailesiyle taşındığı New York'taki yeni evinde Stephen'la karşılaştığında, genç kızın onu görebildiğini anlayan Stephen şaşkına döner. Elizabeth ise Stephen'ın onu görebilmesini, her haliyle görebilmesini istemesine şaşırır. Ancak iki genç yakınlaştıkça, görünmeyen bir dünya yollarına çıkar; uğursuzluklar, büyüler ve lanetlerle dolu bir dünya. Ve bir kez bu evrene adım attıklarında Elizabeth ile Stephen daha ne kadar derine gideceklerine karar vermek zorunda kalırlar çünkü sorularına bulacakları yanıt, aşk ile ölüm arasındaki farkı belirleyecektir…

"Günümüz dünyasında geçen, fantazya ve romantizmin gizemli bir karışımı; Levithan ve Cremer'ın ortak çalışmasından kusursuz bir anlatım ortaya çıkmış."
-Booklist-

"Levithan ile Cremer bir kez daha ustalıklarını kanıtlıyorlar; her okur kendini Stephen'ın görünmezliğiyle özdeşleştirecek."
-Publishers Weekly-

"Dinamik Cremer ve Levithan ikilisi, önceki kitaplarında yer alan tüm güzellikleri bir araya getirerek sihirli bir New York aşk hikâyesi yazmış. Görünmez, maceradan ve beklenmedik olay döngülerinden beslenen, dürüstlüğün ve bir başka kişiye gerçekten görünür olabilmenin mutluluğunu her okura yaşatan bir hikâye." 
-Justine Magazine-

Kendimi hazırladım.
Beni görmesine hazırdım.
Hazırdım.
Ama o hazır değildi.
Beni görmüyordu.
Ama Elizabeth görüyordu. O görüyordu.

Levithan'ın ilk kitabı olan Hergün kitabını çok beğenmiştim. Bu kitabında konusu son derece ilgi çekici geldiği için yeni çıkmış olmasına rağmen alıp sabırsızlıkla okudum. Öncelikle kitabı sevdim. Karakterleri çok güzel oturmuş. Özellikle Laurie karakterine bayıldım.  

Stephen, lanetli ve görünmez bir çocuk.. Ancak nedenini bilmiyor. Aynalarda yansıması yok, eğer katılaşmak için yoğunlaşmassa insanlar içinden geçip gidiyor, konuşursa sesi duyuluyor. Var ama yok. Annesi onu seven tek kişi onu hiç göremeden ölmüş, babası ise bu duruma dayanamayıp onları terk etmiş. Maddi olarak her ihtiyacını karşılıyor ancak manevi anlamda yanında yok. Bir yıl önce annesinin ölümü ile tamamen yalnız kalmış. 

İnsanları gözlemlemeyi seviyor. Herkes hakkında bir fikri var ama kimse onu varlığının farkında değil. En kötüsü ise kendisi bile nasıl göründüğünü bilmiyor. Saç rengi, göz rengi, ten rengi..

Elizabeth ise, okulda erkek kardeşinin başına gelen trajediden sonra tüm arkadaşlarını kaybetmiş, kardeşi ve annesi ile birlikte şehir değiştirmeye karar vermişler ve babası ile annesi boşanma sürecinde olan yeni komşu.

Yeni taşındığı New York şehrinin sıcağından ve kalabalığından bunaldığı bir gün , apartmanda poşetlerini düşürüyor. Kendi kendine söylenirken orada sap gibi duran yeni komşusuna da kabalığı ile ilgili bir iki laf etmeden duramıyor. Stephen ise, hayatta ilk kez birinin onu gördüğünü fark ediyor.

Normal insan davranışlarını ne kadar gözlemlese de eylemde bulunmak konusunda tecrübesi olmayan Stephen ise, yeni şehirde umutsuzca arkadaş edinmeye çalışan Elizabeth'in ilişkisi başlarda hem komik hem de romantikti ki bu kısmı çok sevdim. 

Lanetler ise her ne kadar genelde korkunç olsa da, bazıları komikti. Sürekli olmayan basit lanetlerden biri taksi çevirememe laneti, ilham perisinin gelmemesi, şanssızlık, sürekli yorgunluk yada şans.. Ancak lanetleyiciler kötü olmak zorunda.. İsteseler de iyi bir şey yapamıyorlar.

Kapak olarak orijinal kapağı kullanmışlar. Genelde insan resmi olan kapakları çok sevmem ama bunu beğendim. Hikayede bence tam oturmayan bir şeyler kalmış. Lanetle, Elizabeth'in onu görebilen tek kişi olması, büyügörenler ve lanetleyenler diye ayrılan diğer dünya arasında ki bilinmezlik beni çok tatmin etmedi. 

Olaylar biraz da terörizm boyutuna gelince aksiyon olması gerekirdi ama o duyguyu da çok iyi geçirdiğini söyleyemeyeceğim. Bundan dolayı 1 puan kırdım. Ancak sonuçta enteresan bir kurguya sahip, güzel bir kitap olmuş. Kesinlikle tavsiye ederim.

Alıntılar 
''Annen seni seviyordu. Sen daha doğmadan önce, ne olursa olsun annen seni seviyordu. Bunu senin başına kendisi açtığını düşünüyordu. ama bu durum sana olan sevgisini hiç azaltmadı. Hatta lanetin yükünü taşımak zorunda olduğun için seni daha da çok sevdi. Ona senin masum olduğun gerçeğinin onu suçlu kılmadığını anlatmaya çalıştım, gerçekten denedim. Bazı günler buna inandı. Bazı günlerse inanmadı. Ama seni hep sevdi.''

- ''Bir çocukla tanıştım.''
- ''Gerçek,'' dedi Laurie. ''Onunla telefonda konuştum.''
- ''Son kez söylüyorum,'' dedim. ''Neden kafamdan erkek arkadaş uydurayım ki?''

Ön koridorumuzda bir ayna vardı. Yıllar boyunca annem onun bana ne yaptığını hiç anlamadı. Ya da belki bir hatırlatıcıya ihtiyacım olduğunu düşünüyordu ve bunu her zaman kendisi yapmak istemiyordu.
Aynaya baktım.
Arkamdaki duvarı gördüm. Kitaplığı. Pencereden gelen ışığın açısını.
Bu kadar.

- ''Haydi, kardeşim. Büyük çocuk olarak sana emir vermeye yetkim var, hatta hayır, bu benim zorunluluğum. İki limonata. Şimdi.''
- ''Neden iki tane? Hayali arkadaş edinmek için biraz büyük değil misin?'' Sırıttı...
Anlamıyordum. Gözlerim Laurie ile Stephen arasında gidip geldi...
- ''Kabalaşma.'' Annem gibi konuşmuştum.
- ''Şey..'' Laurie artık gerçekten endişeli görünüyordu. ''Sıcakta ne kadar kaldın sen? Sana limonata getireyim.''
Stephen yanımda fısıldadı. ''Sorun değil, gidiyorum.''

Hastane yatağında uyumasını izledim. Yaralanmıştı. Saçları yağlıydı. Gözlerinin altında koyu halkalar ve boynunda lekeler vardı. Solukları bazen kesik kesikti. Ağzından akan salya iz bırakmıştı.
Onu hiç bu kadar sevmemiştim.





2016/04/18

Cinder Kitap Yorumum


Cinder - Merissa Meyer
Puanım 5/4,5
Gelecekte bile, hikâye "bir varmış bir yokmuş" dİye başlıyor… İnsanlarla androidlerin yan yana dolaştığı Yeni Pekin'e hoş geldiniz. Her ne kadar birlikte yaşamayı başarsalar da türlerin dostluğu sanıldığı kadar kolay değil. Ölümcül bir veba insan nüfusunu tehdit ediyor. Ay İnsanları, Dünya'yı uzaydan izleyerek doğru zamanı kolluyor. Kimse Dünya'nın kaderinin tek bir kıza bağlı olduğunun farkında bile değil…

Becerikli bir mekanik ustası olan Cinder, herkesten saklasa da aslında bir sayborg. Üvey annesinin hakaretleri yetmezmiş gibi şimdi bir de üvey kardeşinin hastalanmasından sorumlu tutuluyor. Yakışıklı Prens Kai'in hayatına girmesiyle birlikte, Cinder birden kendini gezegenler arası bir anlaşmazlığın ortasında buluveriyor. Sorumluluk ve özgürlük, sadakat ve ihanet arasında kalan Cinder, Dünya'nın geleceğini koruma altına almak için önce kendi geçmişinin sırlarını açığa çıkarmak zorunda... Yeniden kurgulanmış bu masalda Külkedisi ile tekrar tanışmaya ne dersiniz?


Külkedisi gelecekte yaşasaydı ne olurdu? Tam olarak bu kitapta yazanlar olabilirdi. Ya da kendi hayal gücünüze bağlı olarak bambaşka hikayeler yaşayabilirdi. Bir Ay Günlüğü serisini okumamıştım çünkü nedendir bilinmez kafamda bir uyduya kapatılmış bir kızın sadece bilgisayarlar aracılığı ile bir şeyleri önlemeye çalışacağına yönelik kurgular oluşmuştu.

Bunu nereden çıkardığımı gerçekten bilmiyorum ancak alakası yokmuş. Peri masalı ile distopya arası olan kurgusunu çok sevdim. Ancak henüz kitabın başlarında gelişimi ve sonu hakkında kafamda oluşan fikirler aynen gerçekleşince yarım puan kırdım. Bir süredir distopya kitap okumamış olmanın da verdiği açlıkla, kitabı bir çırpıda okudum. 

Yazılarımı okuduysanız fantastik ve distopya kurguların beni büyülediğini bilirsiniz. Bu kitabı da aynı nedenden çok beğendim. Klişeden uzaklaşabilirmiş ancak yalın anlatımı bozmaması da kendi artılarından bence.. O yüzden okuyup kendiniz karar verirsiniz. Hali hazırda okuyanlarınız varsa yorumlarınız bekliyorum.

Konusuna gelecek olursak, Cinder, bir sayborg ve üvey ailesi ile birlikte yaşıyor. Sayborglar, uzuvları kurtarılamayacak kadar kötü hasar olmuş insanların bu uzuvlar yerini makine takılmış olanları.. Bu dünya da insanlar sayborgları dışlıyor ve utanç verici olduklarını düşünüyorlar. Ama kesinlikle imrenilecek bir özellik bence..

Doğu İmparatorluğunun her yıl düzenlenen geleneksel balosuna, ülkenin tüm genç kızları davetli ancak kötü kalpli üvey annenin Cinder'i götürmeye niyeti yoktur. İki üvey kız kardeşi var. Biri onu seviyor diğeri nefret ediyor. Birde karakter çipi arızalı bir androidi var ki bu androidleri de çok sevdim. Ne büyük kolaylık olurdu günlük hayatta olsalar. 

Bu kurguda sevdiğim bir başka yenilikte hava araçları.. Jetgiller gibi bas git süper valla.. Her neyse, Cinder'de baloya gitmektense Avrupa'ya kaçış planları yapmakta.. Balodan bir süre önce Prens Kai'nin bizzat dükkanına gelmesi ve androidini tamir ettirmek istemesi sonucu tanışmış oluyorlar. Kız kardeşinin yakalandığı veba sonucu üvey annesinin onu kobay faresi olarak laboratuvara bağışlaması sonucu, Cinder hem Prens'le olan ilişkisini geliştirir. Hem de yapılan testler sonucu kendi kimliğini öğrenir.

Tüm dünya uluslarının tehlikede olduğunu ve bunu durdurabilecek tek kişinin ise kendisi olduğunu öğrenmesi sonucu Cinder'in hayati kararlar vermesi ve bunları hemen işleme koyması gerekmektedir.

Cinder ve Kai karakterlerine bayıldım. Yazarın kaleminin akıcılığını çok sevdim. Tüm yerli yabancı blogger'ların neden bu kadar çok beğendiğini anladım. Bir aferinde bana sonunda ön yargımı kırıp okuduğum için.. Henüz okumadıysanız ve bu tür kitapları seviyorsanız kesinlikle okumalısınız.







2016/04/15

İyi Kız Kitap Yorumum


İyi Kız - Mary Kubica
Puanım 5/4

İyi bir insan olup olmadığıma karar verecek olanlar kim? Ailem mi? Arkadaşlarım mı? Yoksa ne yaşadığıma dair en ufak bir fikri bile olmayan etrafımdaki insan kalabalığı mı? Tabii ki hiçbiri… İyi ya da kötü biri olduğumu benden başka kimse bilemez.

Nüfuzlu bir ailenin kızı olan resim öğretmeni Mia, esrarengiz bir yabancıyla barda tanıştığı gece ortadan kaybolur. Genç kız aylar sonra ıssız bir kulübede bulunur, ancak o eski Mia değildir artık. Tamamen değişmiştir ve yaşadıklarına dair bölük pörçük parçalar hatırlamaktadır. En tuhaf olansa, kendini artık Chloe olarak tanıtmasıdır. Peki kimdir bu Chole denilen kız?

Ve Mia neden kendisine bu isimle hitap edilmesini istemektedir? Bu soruların cevabını hiç kimse bilmemektedir. İşin aslı, Mia'ya dair bilinmeyenlerden yalnızca biridir bu... 17 ülkede yayınlanan, zekice kurgulanmış sıra dışı hikâyesiyle İyi Kız, kusursuz ailelerin bile göründükleri kadar mükemmel olmadıklarını kanıtlar nitelikte çarpıcı bir ilk roman.

"Karakterlerin yaşadığı ruhsal çöküntülerin ve ikilemlerin son derece gerçekçi ve çarpıcı bir dille kaleme alındığı muhteşem bir ilk roman."     
-Publishers Weekly-

"Her sayfasında okuyanları yerine çivileyecek türden çarpıcı bir psikolojik
gerilim romanı."     
-Chicago Tribune-

"İnanılmaz olana inanmaları konusunda okuyucularına meydan okuyan Mary Kubica'nın üslubuna hayran kalmamak elde değil."     
-New York Times-

Polisiye, gerilim türünde okuduğum bu kitabı gerek kurgu, gerekse sürükleyicilik bakımından beğendim. Yazarın dili sayesinde kendinizi olayların akışına bırakıyorsunuz. İki farklı zaman dilimi kullanması sayesinde merak unsurunun azaldığını düşünebilirsiniz ancak sonunda olayları bağlama şekli ile kesinlikle azalmadığını söyleyebilirim.

Mia, zengin bir ailenin ikinci kızı.. Gerek kariyer tercihi, gerekse güçlü karakteri ile babasının hiç bir zaman onayını alamamış, sessiz ve uysal olan annesinden de umudunu kesmiş ve kız kardeşi ile aralarında hiç bir bağ yok. Birbirleri ile aylarca konuşmasalar şüphelenmeyecek konumdalar. Ancak ailesinin aksine arkadaşları ve öğrencileri yokluğunu farkına varıyor ve kayıp ilanı veriliyor.

Ancak sorumsuz kızının, yargıçlık kariyerine zarar vermemesi için çok çaba harcamış olan James, kaçırıldığını değil, kendisinin gittiğini iddia ediyor. Annesi Eve ise, hiç bir zaman iyi bir anne olamamış olduğunun farkında ve tek istediği kızının bulunması. Ancak eşine karşı çıkmaya da alışık değil.

Colin ise, parkinson hastası olan annesine yasal yollardan çalışarak kazandığı para ile bakamaz. Babası kendilerini yıllar önce terk etmiş ve annesi ile ikisi sürekli fakirlikle sefalet arasında sürüklenmişler. Bir gün bulaşıkçılık yaptığı restoranda fazla mesaiye kalmak ister ancak patronu ona borç alabileceği bazı insanları tavsiye eder. Ödeyemeyince de ufak işlerde bu adamlar için çalışmaya başlar. En son iş ise, Mia'nın kaçırılmasıdır. İlk defa bu kadar ciddi bir suça bulaşacaktır ancak ödenecek paraya da ihtiyacı var. 

Colin özünde kötü bir karakter değil. Hayır düşündüğünüz gibi kurban yada kendine acıyan bir karakterde değil. Hayat şartları karşında kendince yapması gerekenleri yapmış, umursamaz ve kaba bir adam. Kimseyi öldürmemiş ama bu öldüremeyeceği anlamına gelmiyor sadece gerekmemiş gibi ..

Dedeftif Gabe ise, yargıcın kızının davasını aldığında ya başarılı olacak yada işini kaybedecektir. Ancak yargıcın ona yardımcı olmaya niyeti yoktur. Aksine bu olayın soruşturulmasından huzursuzdur. 

Hikaye dedektif Gabe, kaçıran kişi Colin ve Eve'nin gözünden anlatılıyor. Sadece kayıp aramanın dışında, mükemmel ailelerde ki kopukluklar, ebeveyn ilişkileri ve karı koca ilişkilerinin de işlendiği bu kurguda, öyle Agatha Christie tarzı dedektiflik yöntemleri çok fazla işlenmemiş. Aslında daha çok duygusal yönlerine ağırlık verilmiş ki ben bu hali ile çok sevdim.

Mia, dağ başında bir kulübede bulunduğunda adının Chloe olduğunu söylüyor ve kendini bir şekilde iletişime kapatıyor. Hala tehlikede olabileceği düşünüldüğü için ifadesi çok önemli ancak o kısmi Amnezi yaşıyor. Bu da annesinin ve doktorların onun işkenceler ve korku dolu anlar yaşadığını düşünmesine neden oluyor. 

Peki nedeni gerçekten yaşadığı işkenceler mi yoksa suçluluk mu? Olayın arkasından çıkan trajedi beni çok üzdü. Sonunun aslında bu şekilde olduğunu tahmin etmemiştim. Zamanlar arası geçişler çok iyiydi. Genelde bir zamanda gerekenden fazla kalır yazarlar ve diğer zamanda gelişen olayları unutur yada onlardan koparız. Bu kitapta hepsi dozundaydı.

Alıntılar
''Sıra dışı olan bu işte. Adam kaçıran biri normalde esirinin ucuz, geri dönüştürülmüş bir deftere delilleri çizmesine izin vermez.''

''Bu kadar uzun süre kıpırdamadan oturduysa, Mia, bunu çizmene yetecek kadar uzun süre oturduysa, o zaman neden kaçmadın?''

Diğer anneler çocuklarını müzelere, parklara, sahile götürürdü. Bense olay çıkmasın diye çocuklarımı elimden geldiğince evde kapalı tutardım.

Her şeyimden nefret ediyor. Biliyorum. Gözlerinden okuyabiliyorum. Duruşumdan nefret ediyor. Pis saçlarımdan, çenemi saran kirli sakalımdan, tavadaki yumurtaları karıştırırken seyrettiği ellerimden, ona bakışımdan, sesimin tonundan, kelimelerin ağzımdan çıkarken dudaklarımın aldığı şekilden..

''Ben öteki olanım. Yaptığı hataları sürekli örtbas etmesi gereken öteki kızıyım.''

Yakamdan düşmesini isteseydim gerçekten yanımda daha fazla halat getirir, onu yine banyodaki lavaboya bağlardım. Çenesini kapamasını isteseydim, ağzına koli bandı yapıştırırdım. Ama kendimi affettirmek isteseydim, ona şu resim defterini alırdım.





2016/04/13

Küçük Arı Kitap Yorumum


Küçük Arı - Chris Cleave
Puanım 5/5

Size bu kitapta ne olduğunu anlatmak istemiyoruz; çünkü gerçekten çok özel bir hikâye ve biz onu bozmak istemiyoruz. 

Yine de bu kitabı almanıza yetecek kadar bilmeniz gerektiğinden, sadece şu kadarını söyleyelim: 

Bu, yaşamları kaçınılmaz bir şekilde çarpışan iki kadının hikâyesidir. Ve biri korkunç bir seçim yapmak zorundadır. 

İki yıl sonra tekrar karşılaşırlar ve hikâye burada başlar... 

Bu kitabı okuduğunuzda herkese anlatmak isteyeceksiniz. Bunu yaptığınızda, lütfen, neler olduğunu anlatmayın; çünkü bütün büyü, olayların akışında...


“Dokuz parmaklı bir kadın, kostümünü hiç terk etmeyen bir süper kahraman, kimlik buhranında aklını yitiren bir adam ve Nijeryalı bir göçmen; Küçük Arı.”

Küçük Arı, okuduktan yıllar sonra bile ismini duyduğunuzda tüylerinizin ürpereceği kadar yoğun duygusal geçişleri olan, çok güzel bir kitap. Yazar hikayenin büyüsü bozulmaması için arka kapak yazısında neredeyse hiç bahsetmemiş. Ben hikayeyi detaya girmeden biraz anlatacağım. Spoiler yemeden okumak isterseniz sonrasını es geçmenizi tavsiye ederim.

İngiltere'li olan gazeteci çift Sarah ve Andrew, tatile Nijerya'ya giderler. Bir akşam otelden, plajda yürüyüş yapmak için ayrıldıklarında, kendilerine yardım etmelerini isteyen küçük bir kız ve ablası ile karşılaşırlar. Kötü adamlar, Küçük Arı ve ablası için gelmiştir. Yardım etmelerinin bedeli bir parmaktır.

Andrew, parmağının kesilmesine izin veremez ancak Sarah gözünü bile kırpmadan parmağını verir. Kötü adamlar her iki kızı da uzağa götürür. Çift her ikisininde öldüğünü düşünür, ancak Küçük Arı serbest kalırken, bedeli ödenmeyen ablasını canice öldürürler. Bundan iki yıl sonra, Küçük Arı İngiltere'ye kaçak olarak gider...

Bu olayın ardından ağır bir buhrana giren Andrew ile Sarah'ın ilişkisi içinden çıkılmaz bir haldedir. Küçük oğulları onları ayakta tutan tek kuvvettir. Bir sabah Küçük Arı'dan telefon alan Andrew, aklının ona oyunlar oynadığını sanır ve işler geri dönülemez noktaya varır.

Bu hikayede iki kadının, hayatta kalma mücadelesini, Nijerya'da yaşayan insanların maruz kaldıkları şiddeti, kaçak göçmenlerin, göçmen hapishanelerinde karşılaştıkları kötülükleri ve başına ne gelirse gelsin hayat enerjisini yitirmeyen, Küçük Arı'nın maceralarını okuyacaksınız. Baştan uyarayım bu mutlu sonla biten bir hikaye değil. Ama çok güzel bir hikaye..

Küçük Arı karakterini, saflığını, olaylar karşısında ki gücünü çok sevdim. Sarah karakterine ise bayıldım. Hikaye her ikisinin bakış açısı ile anlatılıyor.

Alıntılar

Sizin ülkenizdeki küçük kızlar, çamaşır makinesi ile buzdolabının arasındaki boşluğa gizlenip, etraflarının yeşil yılanlar ve maymunlarla sarılı olduğu bir ormanda olduklarını hayal ederler. Ben ve ablam, yeşil yılanlar ve maymunlarla dolu ormanda bir boşluğa gizlenip, çamaşır makinemiz ve buzdolabının olduğunu hayal ederdik. Siz makineler dünyasında yaşıyorsunuz ve kalbi çarpan şeyleri düşünüp duruyorsunuz. Biz makineleri düşlüyoruz çünkü çarpan kalplerin bizi terk ettiğini gördük.

Çoğu zaman Afrikalı bir kız olacağıma madeni bir ingiliz sterlini olmayı isterim. Herkes geldiğimi görmekten mutlu olurdu. Belki bir hafta sonu sizi ziyarete gelirdim; sonra, çok kararsız olduğum için, köşedeki dükkanda duran adama giderdim; ama siz o sırada tarçınlı kurabiye yiyip, soğuk kutu kolanızı içmekte olduğunuz için buna üzülmez ve bir daha beni hiç düşünmezdiniz.

Bir yara izinin asla çirkin olmadığı konusunda bana katılmanızı rica ediyorum. Yara izini yapanlar bunun aksini düşünmenizi isterler. Ama siz ve ben, onlara kafa tutma konusunda bir anlaşma yapmalıyız. Bütün yara izlerini bir güzellik olarak görmeliyiz. Tamam mı? Bu bizim sırrımız olsun. Çünkü, tecrübelerime dayanarak söylüyorum, ölürken yara izi olmaz. Yara izi 'Ben kurtuldum' demektir.

Barış, insanların birbirlerine gerçek adlarını söyleyebildikleri bir zamandır.
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...

Online Okuyucular;