Ali'm - Işıl Parlakyıldız
Puanım 5/5
"Biliyordum, onu gördüğümde yine bütün kalkanlarım bedenimi saracak ve aşık ruhumu saklayacaktım. Artık hiç değilse kendime dürüst olma vaktiydi. Aslı ruhuma işlemişti işlemesine de ben bunu istiyor muydum? Hoş, aklıma ve ruhuma girerken bana sorduğu yoktu ama korkuyordum. Hiçbir şeyden korkmadığım kadar korkuyordum." Ali Aral, nam-ı diğer Ali'm… Karanlık ve acımasız bir hayatı seçmek zorunda kalan, korkularını ve pişmanlıklarını kör bir cesaretin arkasına saklayan bir adam…
Ali'm, yetimliğin acısını : Duygu'ya kan, Bekir'e can, Sedat'a yıkılmayan duvar olarak unutmuştu. Avare aşkların efendisiyken bir gün hayatına gökten zembille inen Aslı'yla tanıştığında, hayatındaki en büyük eksikliğin ne olduğunu anladı : AŞK… Fakat hayatındaki eksik şeyi yerine koymak sandığı kadar kolay olmayacaktı… Hercai arzuların ebedi aşka dönüştüğü Bir Türk Masalı daha…
Işılca'nın kitaplarını okurken karışık duygulara kapılıyorum. Bu kitabı da okurken beni şaşırtmadı. Koruyup sahip çıkmayı, şiddetle harmanlamış, Aşkı ve sevgiyi iliklerine kadar hissettirmiş. En son sinirle lanet olsun içimde ki insan sevgisine dedim ve bir kitabı daha bitirmiş oldum.
Ali'm kitabının bu kapağına bayıldım ve bunu kullandım ama ikinci basımında yayınevi değiştiği için kapağı da değişmiş. Onuda sevdim ama bu sanki Ali'ye nam-ı diğer Beyoğlu'na çok yakışmış. Ali, bir Türk Masalı serisinin ikinci kitabı.. Ben bunu okumak isteyip seriyi bozmamak adına Duygu'dan başlamıştım. Ve zaten iç içe geçen yaşamları nedeniyle Ali ile orada tanışmıştım ki ne tanışmak.
Yazarın kelimelerini sevdiğimi ama kurgusuna kızdığımı okuduğum diğer kitaplarında yazmıştım. Yine bu kitapta da az da olsa sinirlerim zıplamadı değil. Ama Türk Masalı adı altında bizim güçlü, karizma kendinden emin erkeklerimiz bu kadar oluyor. Christian Grey hayalini kuran bir türk kızının bulacağı ya Ali ya Sedat mantığını kurup bu konu ile ilgili burada susuyorum.
Ali'nin yaralarına ilk kitapta giriş yapmıştık, bu sefer kendi ağzından okumuş olduk. Şunu da söylemeden geçemeyeceğim, bizim bu çok sevdiğimiz kitap, dizi karakterleri var ya onları sevmemizin tek nedeni bir kadın tarafından yaratılmış olmaları. Bakınız: Edward Cullen, Christian Grey, Jesse Ward, .. Örnekler yaz yaz bitmez.. Yani yok öyle erkekler..
Ali, babasını kaybettikten sonra annesini korumak adına kendini ıslahevinde bulmuş, oralarda küçücük hali ile kaybolacakken Sedat ile tanışmış ve hayatı yön değiştirmiş bir erkek.. Ne sevmeyi ne sevilmeyi bilen (Duygu istisna), kalbini açmaktan deli gibi korkan, reddedilmeyi kaldıramayacağı korkusu ile deli gibi sevdiği Aslı'yı korkudan hırpalayan(ilk aşık olduğunuz zamanları hatırlamanızı rica ederim. Hepimiz aslında en sevdiğimizi hırpalarız..) ama herkesin ailesinde olmasını isteyeceği bir adam.
Kendini affetmeyi, aşkı ve sevgiyi öğrenme sürecini kendi bakış açısından anlatmasına bayıldım. O çok neşeli, aldırmaz Ali'nin içinde kopan fırtınalara şahit olmak beni benden aldı. Kitaba bayıldım.. Çok sevdiğim diğer karakterlerin kurguda olmasına ve onların yarım kalan hikayelerinin devamına da bayıldım. İlk kitapta çok kendine yer bulamayan Levent bu kitapta ağırlıktaydı. Okumuş mafyayı çok sevdim.
Serinin üçüncü kitabı ''Bekir''. En suskun olan karakterin hikayesini deli gibi merak ediyorum. Bu seriye biraz ara verip özlemeyi planlıyorum, sonra onuda okuyacağım. Ama esas bomba ''Sedat'' olur ki ne zaman yazılacak bilmiyorum. Yazar son kitabını basıma vermek üzere ve maalesef bu seriden değil. Bir Ortaçağ Masalı beni çekmemişti. (Sanki okumayacağım, sonunda bir türk yazarı benimsemek paha biçilemez) Görselini görünce kesinlikle okuma listeme aldım.
Game of Thrones dizisinde aşklarına bayıldığım bu ikiliyi canlandırarak keyifle okurum diye düşünüyorum.
Alıntılar
Şu Eros dedikleri aşk tanrısı beni tam kıçımdan vurmuştu. Şimdi bulutların arasında zavallı Ali diyerek beni seyrediyor olmalıydı. Ulan Eros ben seni yakalarsam o okları teker teker münasip bir yerine sokmaz mıyım? Valla sokarken bir zevk alırım ki sorma!
Çirkin sevdikleri için her şeyi yapacak bir kızdı. Kendinden vazgeçer, yine de sevdiğini üzmezdi. Oysa insan sevdiğine daha çok zarar verirdi. Daha çok kırar, daha çok kavga eder, daha çok incitirdi.
"Ne yani Aslı bana âşık mı?"
"He ona tokat attın yere yapıştı diye çarpılmış sana..."
"Ağır oldu."
İçim acıyordu benim. Haksızlık değil miydi bu benim aşkı bilmeyen öksüz ruhuma.
Hey! hey! İstanbul'un delikanlılarının ellerinde biberon, altlarında eşofman, karılarının dizlerinin dibinde oturmaları gerçekten manidardı.
"Yok baba yok! Ben vermem Duygu'yu, kalır evde... Bekir gelsin öyle..."
"Sen sevmiyor musun?"
"Seviyorum da abi... Ne söylüyorum ne becerebiliyorum!'
"Zamanla Ali'm zamanla. Bizi çok seven olmadı ki sevmesini bilelim"
"Ali çocuklar annelerinden korkarlar, bu ürktükleri için değil sevgilerini kaybedecekleri içindir. Belki de onun karşısına dikildiğinde annenin seni istemeyeceğinden korkuyorsundur.''
Kadın bilmeden içimi ısıtmıştı. Kim derdi ki küçük Ali'nin annesi öksüz Sedat'ın annesi olacak.
"Hiç mi sevgimi hissettiremedim sana? Hiç mi gözlerine nasıl bir aşkla baktığımı, hayran olduğumu, maviliklerinde kaybolduğumu anlayamadın? Hiç mi teninde dağılan tenimi hissedemedin? Yüzümdeki gülüşün seninle var olduğunu hiç mi bilemedin?"
"Ali'm demiyorsun ya bu benim canımı çok yakıyor."
"Yeterli değil bu iki kelime Aslı! Seni kendimden, aldığım nefesten, yaşadığım bu lanet hayattan bile çok seviyorken o iki kelime taşıyamıyor bizi."
Tek bildiğim mutluydum ve hayatım merhametim dediğim Çirkinim, vicdanım dediğim annem ve ömrüm dediğim Aslı'nın arkasından koşmakla geçecekti.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder