2016/05/02

Benden Sonra - Colleen Oakley Kitap Yorumum


Benden Sonra - Colleen Oakley
Puanım 5/3,5
"Aşkın en zor yanı bırakıp gidebilmektir…"

Az bir ömrü kaldığını öğrenen genç bir kadının dokunaklı, yürekleri ısıtan ve özgün hikâyesi.

Yirmi yedi yaşındaki Daisy, üç yıl önce göğüs kanserini yenmişti. Şimdi bu yeniden nasıl başına geliyor olabilirdi?

Kansersiz geçen üçüncü yılını kocasıyla birlikte kutlamak üzereyken Daisy can yakıcı bir gerçekle yüz yüze kalır: Doktoru kanserin geri döndüğünü, bu defa agresif olarak ilerlediğini söyler ve kendisine kısa bir ömür biçer. 


Ölüm korkutucu bir gerçektir ama acı veren duygularla boğuşan Daisy'nin asıl korktuğu, kendisi ölünce, çekiciliği bir yana, dikkati dağınık ve ev işleri konusunda son derece beceriksiz olan kocası Jack'in ne yapacağıdır? Daisy geriye kalan zamanında yapabileceği tek bir şey olduğunu fark eder: O da Jack'e yeni bir eş bulmaktır.

Böylece Jack'le ilgilenebilecek birisini aramaya başlar. Parklarda, kafelerde ve çöpçatanlık sitelerinde gezinir. Fakat araştırmasını ilerlettikçe planının mantıklı olup olmadığını giderek daha çok sorgulamaya başlar. Kocasının başka bir kadınla olması düşüncesi Daisy'yi kalan kısacık zamanında tek bir soruya doğru iter: Kocasının mutluluğu mu, kendi mutluluğu mu önemlidir?


"Eğer Jojo Moyes'in Senden Önce Ben adlı romanını sevdiyseniz, bu kitap tam size göre."    
-Catherine McKenzie-

"Oakley, çok yönlü karakterleri ve cömertçe kullandığı kara mizah sayesinde okuru ustalıkla duygulandırıyor."     
-Publishers Weekly-

"Colleen Oakley üç büyük temayı; hayatı, ölümü ve aşkı ele almış ve bir mücevher yaratmış. Benden Sonra mizah, zekâ ve merhamet dolu bir hikâye. Oakley'nin yepyeni anlatım tarzına bayıldım ve kitabın bitmesini hiç istemedim."
-Lynn Cullen, Bayan Poe adlı çoksatan romanın yazarı-

"Bu duygusal çıkış romanı ve pervasız kadın kahramanı sizi ağlarken güldürecek. Geç saatlere kadar uyumadan, son sayfaya gelene kadar okumaya devam edeceksiniz."     
-Jennie Shortridge, Aşk Su Anı adlı romanın yazarı-

"Daisy'nin kendisinden sonra hayatın nasıl olacağını düşünürken yaşadığı acısını, karmaşasını ve hüznünü içinizde hissetmemeniz imkânsız... Bu duygu yüklü roman size gözyaşlarınız arasında kahkaha attıracak."
-Kirkus Review-


Bu kitaba yorum yaparken zorlanacağım çünkü karışık duygular içinde okudum. Öncelikle konusu ve kurgusu çok iyiydi. Özellikle seçmesemde duygusal romanları severim. Ancak bu kitabı ilk başta okurken acaba yanlış modda mıyım diye düşündüm. Karakterleri sevdim ancak anlatımdan mı, çeviriden mi yoksa karakterin şokunun yansıtılmasından mı bilemedim bir duygu akış kopukluğu yaşadım. Bu da zaten sonuna kadar gitti. Hiç gözlerim dolu dolu olmadan bitirmiş oldum. Gerçi bunda karakterin öleceğini zaten bilmenin de etkisi var.

Hikayenin başında Daisy, kanserinin nüksettiğini ve bu sefer tedavi şansı olmadığını öğreniyor. Bunu eşi ile paylaştığında sessizce bir reddediş, sonra tedavi arayışı ve kabulleniş süresine giriyorlar. Daisy, küçük yaşta babasının kaybından sonra hayatta her sıkıntıyı kendisi aşmaya alışmış bir kadın. Jack ile Daisy birbirlerine aşık bir çift. Daisy kendi kederine gömülmektense, Jack'in onun kaybı ile nasıl başa çıkacağını düşünüyor. 

Diploma alması için çok yoğun bir eğitim ve çalışma programı olan kocasının kendi kendine bakamayacağını düşünüyor ve ona bir eş bulmaya çalışıyor. Bu süreçte de Jack'in acısını azaltmak için kendisinden uzaklaştırmaya çalışıyor. Ama bunlar tabii ki depresyonun bir çeşidi bence.. 

Hikayede aşkı, ölümü, yaşamın küçük anlarının değerini işlemiş. Bunu da mümkün olduğunca sade bir dille yapmaya çalışmış ama durağanlığa neden olmuş. Annesi ya da arkadaşı daha doğrusu çevresi ile daha çok paylaşımda bulunması gerekirdi bence. İç sesinde sürekli alaycı yorumlar yapıyor ancak bunlar kara mizah olmaktan ya da neşeden çok uzak.. Zaten çok neşeli bir karakter değil. 

Kendimi sorgulamadan edemedim acaba öleceğim zamanı bilsem neler hissederdim. Bilmemek daha iyi bence.. En azından son 1 yılım kaldıysa bilmeden hayatımın ve sevdiklerimin tadını çıkarabilirim. Sonsuz bir keder ve depresyon içinde geçirmemiş olurum. 

Jack'le ilişkisinde kocasını tasvir edişini sevdim ama çoraplarını kaldırmadığını defalarca okudum, çok sık tekrara girmişti.  Aşk, gerçek sevgi böyle bir şey sanırım. Yazar gerçek sevgiyi tamamıyla okuyucuya geçiriyor. Daisy'nin aşkına inanmamak mümkün değil. Aralarının açıldığı kısımlar hiç zevkli değildi. Ancak kederle baş etmek konusunda çok tecrübeli olmadığımdan belki de onların baş etme şekli budur dedim.

Sonuçta hikayeyi sevdim ama bir eksik vardı. Belkide yazarın kendi kitabında yazdığı gibi gerçekten yaşamadığın bir duyguyu bu kadar tanımlayabiliyorsundur. -mış gibi yapmak zordur, bir hikayede hayal gücünü serbest bırakıp -mış gibi yapabilirsin ancak bütün kurguyu bunun üzerine kurunca, duyguları geçirme konusunda Jojo Moyes gibi gerçek bir usta olman gerekir. 

Alıntılar
Eğer bir ay içinde öleceğini bilseydin ne yapardın? Ben şuna yakın bir cevap vermiştim: ''Bavulumu hazırlarım, okyanus ötesine bir bilet alırım ve Amalfi kıyısında bir ev kiralayıp hakiki İtalyan makarnasının ve şarabının keyfini çıkarırım.'' Ölüm olasılığının kendisini alt etmesine izin vermeyen yirmi bir yaşındaki bu özgüven dolu kız beni biraz utandırıyordu. Son nefesini verene kadar elimde bir şişe şarapla gününü gün edebileceğini düşünmüştü. Aptal kız!
Dünyadan haberi yoktu.

Bu inanılmazdı. Gerçekten. Bence bu kelime olur olmaz her yerde kullanılıyordu. İnsanlar aslında hiç de öyle olmayan şeyleri "inanılmaz" olarak nitelendiriyorlardı. Mesela Skype gibi. Oysa benim bir turunç büyüklüğündeki tümörüm ve kanserin bütün vücuduma yayılması... İşte inanılmazın tanımı tam olarak buydu.

En büyük dileğimin Washington eyaletindeki bir adada büyüyen ağacın gövdesine sıkışan bisikleti görmek olduğunu söyleyemezdim.

Güneşe baktım ve yüzümü ısıtmasının keyfini çıkardım. Üstelik avunmamı sağlayacak küçük bir tesellim daha vardı: Bugün o gün değildi.

"Sanırım bu durumlar için yazılmış bir el kitabı yok, değil mi?"
Jack yüzüme baktı. "Şaka yapıyorsun, değil mi? Bana o el kitabını aldın ya."
"O kitabı okudun mu?" diye sordum.
"Okumam için almadın mı?"
"Şey, evet ama gerçekten okuyacağına ihtimal vermemiştim."
"Tanrım, Daisy," dedi. "Sen benim her şeyimsin."

Son birkaç aydır Jack'i yok saydığım ve kendimden uzaklaştırdığım bütün o zamanları düşündüm. Çoğu erkeğin bu durumda pes edeceğini biliyordum. Jack'in de pes ettiğini sanmıştım. Ama etmemişti. Arkama yaslanıp yaptığı fedakârlıkları düşündüm. Aslmda sadece birkaç çiçek dikip birkaç pencere tamir etmemişti; ben onu kendimden soğutmak için elimden geleni yaparken, Jack
beni sevmenin yeni bir yolunu bulmuştu.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...

Online Okuyucular;