Toz - Sam Hawkins
Puanım 5/5
Dönüp baktığında, ondan geriye
bir avuç toz kaldığını gördü...
Bu bir hayal miydi?
Yoksa bir kâbus mu?
Olağanüstü yetenekleri yüzünden odasına kapatılmasının üzerinden tam altı hafta geçti. Annesine göre Genie, şeytan tarafından ele geçirilen, günahkâr bir kızdı ve normal bir yaşamı hak etmiyordu.
Herkesin korktuğu güçleri, Genie'ye kaybolan çocuklara dair imgeler göstermeye başladığındaysa, her şey daha garip bir hal aldı. Genie, cevapları aramak üzere çıktığı yolda, var olmaya dair yeni ve hepsinden daha önemli bir soruyla karşılaşacaktı: Bedenlerimizin dışında bir yaşama başlamak mümkün müydü?
Tanıtım yazısını okuduğumda aklımda oluşan senaryolarla hiç bir benzerlik göstermeyen bir kurguya sahip. Daha fantastik bir kurgu bekliyordum, içinde barındırdığı astral seyahat tarzı güçlere sahip bir kızı anlatmasına rağmen fantastik değil bilim kurgu tarzında yazılmış. Repossession serisinin ilk kitabı ki zaten öyle bir yerde bitti ki devamı gelmek zorunda..
Yazar, teşekkür notunda her yıl Kanada'da kaybolan 12000 çocuktan haber alınamadığını ve bu istatistik üzerine bu hikayeyi kurguladığını söylemiş. İnanılmaz bir rakam, on iki bin çocuk sırra kadem basıyor. Bu bilgi ışığında okuduğum kurgu daha inanılır geliyor. Başlarına gelenler bire bir olmasa da, deneyler için kullanılma ihtimalleri yüksek.
Hikayenin konusuna gelirsek, Spurlake adında ki küçük bir kasaba da neredeyse her hafta bir çocuk kaybolmaya başlıyor. Rahip ve gönüllü insanlar her hafta toplanıp dualar ediyor ve arama hatları, gönüllü araştırma ekipleri kurulsa da ne polis ne de herhangi biri bu konuda fikir sahibi..
Ana karakterimiz Genie, ailesinden gelen özel güçlere ve nefret dolu bir anneye sahip. Munby soyundan geliyor ki bunun anlamı henüz tam olarak açıklanmasa da bir şekilde insanlar lanetli olduğuna inanıyor. Rahibin annesine kızının şeytanın gelini olduğunu söylemesi üzerine, odası bir hücreye çevriliyor ve orada bir çeşit işkenceye maruz kalıyor.
Sevgilisi ve kahramanı Rian ise, onu kurtarıyor. Birlikte kaçmaları büyük bir sel olayına denk geliyor. Zor hayatta kalsalar da kaçışları kolaylaşıyor. Bu ikili, Ganie'nin özel güçlerinin de yardımı ile kayıp çocuklarla ilgili çok önemli bilgilere ulaşıyor ve sıranın kendilerinde olduğunu öğreniyorlar.
Kimseye güvenemeyecek olan 15 yaşında iki çocuğun, hayatta kalma ve gizemleri çözme mücadelesine bayıldım. Kurgu son derece gerçekçi ancak bir o kadar da akıl almazlık sınırında kalmış. Çocuklara neler olduğu ile ilgili tanıtımda bir şey yazmamışlar ben o yüzden kendim okurken inanılmaz zevk aldım. Size de özellikle anlatmadım ki aynı zevki alabilin. Bu arada konuyu anlattığım bölüm için spoiler vermedim zaten ilk 30 sayfa içinde bunları vermiş. Yazarın anlatımı inanılmaz akıcı, sırada ne var acaba derken kitap bitiverdi. Serinin devamını heyecanla bekliyorum.
Alıntılar
Fanatik kadınlar kapısının önüne gelip ona tükürüyor, küfürler savurarakbağırıyorlardı. Kadınlardan biri yemek getirdiği sırada Genie’nin kolunu yakalayıp kızgın bir haçla Genie’nin çıplak kolunu dağlamaya çalıştı. Yüzüne karşı, “Şeytanın fahişesi!” diye bağırıyor, bir cadı gibi yakılması gerektiğini söylüyordu.
“Bilimkurgunun sorunu ‘insanların her şey için bir çözüm olduğuna inanmalarını' sağlaması. Oysa öyle değil. Işınlanmayı ele alalım. Bu düşündüğün sadece sihir. Gerçekleşmesi mümkün değil.''
“Tanrı’yı bu işe karıştırmayın. Beni oraya kapatan, o insanların bana lanetler okuyup tükürmesine neden olan da Tanrı’ydı.”
“Ama dokunamayız, seni hissedemem. Rüzgârı ya da yağmuru hissedemeyiz. Hiçbir şeyin kokusunu alamayız. Ve biliyorum, bu aptalca ama bir şeyleri hissedebilmeyi çok özlüyorum,Rian. Biz sadece varız. Bunu açıklayamam. Yapabildiğimiz birçok süper şey var ama senin nasıl koktuğunu bilmiyorum.”
“O benim başıma gelen en güzel şey. Beni seviyor. Bende onu seviyorum, anne. Bana istediğin kadar bağır, benden nefret et. Ama ben seçimimi yaptım.”
Şu anda Fortress’te yaptıkları şey, bu bilim insanlarının başardıkları şeyler kadar önemli. Bilimin yüzde doksanı deney, yüzde onu ise şanstır. Eğer Fortress bu başarıyı kamuoyuna açıklarsa, kesinlikle Nobel ödülünü alır.”
Anlaşılan, Doktor Frankenstein yarattığı canavarı sevmişti.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder