2016/03/24

Julia'nın Şarkısı Kitap Yorumum


Julia'nın Şarkısı - Charles Sheehan-Miles
Puanım 5/5

"Herkesin isyan edebileceği bir şey olmalı."

Crank Wilson, bir punk grubu kurmak üzere Güney Boston'daki evinden on altı yaşında ayrılmıştı. Altı yıl sonra babasıyla araları hâlâ limoniydi ve annesiyle konuşmuyordu bile. Değer verdiği tek kişi erkek kardeşi Sean'dı ama Sean'a göz kulak olmak bazen tam zamanlı bir iş olabiliyordu. Crank'in hayattan istediği tek şey, şarkılarını yazabilmek için rahat bırakılmak ve kurduğu müzik grubunun başarılı olmasıydı.

Julia Thompson, babasının kariyerini riske atacak olan bir sırla beraber birkaç yıl önce Pekin'den Washington'a gelmişti. Şimdi ise Harvard'daki son yılındaydı ve duygularının kontrolünü kaybetmemek için geçmişten gelen hayaletlerle savaşıyordu.

Julia ve Crank, bir savaş karşıtı protesto esnasından karşılaştıklarında, aralarındaki bağ o kadar güçlüydü ki her şeyi altüst edebilirdi.

"Asi bir ruhun bu zarif aşkını kesinlikle tekrar okumak isteyeceksiniz!" 
-Merve Akıncı, Şahmelek ve Senli'nin yazarı-

"Charles Sheehan-Miles'ın yazım tarzı nefes kesici! Sizi hikâyenin içine hapsediyor ve asla bırakmıyor."
-Aestas Book Blog-

"Bu, sadece bir aşk romanı değil. Aynı zamanda aile sevgisini, arkadaşlığı ve "birlikteliğin" iyileştirme gücünü de anlatıyor."
-Maryse's Book Blog-

"Bence bu kitabı herkes okumalı. İnanın bana pişman olmayacaksınız!"
-The Indie Bookshelf-

"Etkileyici bir anlatımla duygular adeta sayfalardan taşıp size kadar ulaşıyor, fakat acının ve aşkın mükemmel dengesi boğulmanıza engel oluyor. Kelimenin tam anlamıyla dolu dolu bir kitaptı!" 
-Tuğçe'nin Kitaplığı-

Erkek bir yazardan okuduğum ilk romantik kitaptı. Hikaye iki karakter tarafından anlatılıyor ki bu tarz anlatımlara bayılıyorum. Hep kadın yazarların erkek duygularını gözlemlemelerini okumuştuk. Tam tersi etkileyici olmuş. Thompson Kardeşler serisinin ilk romanı olan bu kitaba tam anlamıyla bayıldım. Karakterler çok sıcaktı. Julia ve Crank dışında, Crank'ın ailesini de çok sevdim.

Julia, emekli bir büyükelçinin kızıdır. Çok katı bir aile yapısında, sevgisiz büyümüştür ve özellikle 14 yaşında yaşadığı trajediden dolayı sürekli kendi seçtiği yalnızlık balonunun içindedir. Hayatta hissetmezse acı çekmeyeceğine olan inancı sayesinde, insanlarla arasında kocaman bir duvar vardır. Ekonomik sıkıntısı olmadığı gibi, Harvard öğrencisi ve dışarıdan bakıldığında tam bir prenses.. 

Crank ise, 16 yaşında evini terk etmiş, polis olan babası ile anlaşamayan, annesi onları terk etmiş ve otizmin bir çeşidine sahip olan kardeşi Sean'den başka kimseyi umursamayan, alternatif bir punk-rock grubunun solistidir. 

Her iki karakterinde, uzun süreli ilişkilere ayıracak vakti ve isteği olmamasına rağmen, tanıştıklarında aralarında ki bağın çok güçlü olacağı belliydi. Julia, tanışmalarının gelişiminden dolayı kendini Crank'in ailesi ile iç içe buluyor ve Crank ile aralarında bir ilişki olsa da olmasa da, onları kendi ailesi olarak görüyor. 

Bu karşılıklı tabii ki, Crank'in babası Jack'e bayıldım. Oğlu ile arasında nasıl o kadar uçurum olabildiğine çok şaşırmıştım ki, olayların gelişiminde onunda nedenini gördük. Crank ise, Julia'ya aşık olunca, hayatının merkezi o oluyor. O kadar ki hayatında ki inanılmaz gelişmeler bile Julia olmayınca sönük kalıyor.

Ancak bu sade bir aşk hikayesi değil. Çok karakterli bir aile olma, sevgi, kabulleniş, affediş ve arkadaşlık hikayesi..

Bu hikayede ki tüm karakterlere, yazarın kaleminin gücüne, kurgusunda ki sadeliğe, ana karakterlerin kimyasına ve kitabın çevirisine (hatasız) bayıldım. Kesinlikle tavsiyemdir..

''İsyan ettiğin şeyler seni tanımlayan şeylerdir.''

 photo 46bc768a-5f2e-47c2-878e-19e5d3a3bd06_zps16e08b4d.jpg

Alıntılar
- Çünkü ciddi olmadığım erkeklerle bunu yapmam.
- Ben kimseyle ciddileşmem.
- Ben de..
- Zaten senin tipin değilim.
- Doğru, Tipim olamayacak kadar fazla kıyafet giyiyorsun.

Biraz otizm gibi. Azıcık tuhaf gelebilir. Bir sürü anlaşılması güç şeyden bahsedebilir ve bazen gerçekten çok kaba oluyor. Ama bilerek kaba davranmıyor. Gözlerine bakmaz. Bazı insanlar gözlerine bakılmayınca boş boş laflar ediyorlar. Sadece... tek ihtiyacı olan kabul edilmek.

''Bir şey yapmadın. Sadece.. sen.. eh.. mutlu gözüküyorsun. Daha önce hiç fark etmemiştim. Ama sen gülümsemiyorsun. Asla. Ama bugün çok gülümsedin. Bu çok hoş.''


- Onun mutlu olmasını istiyorum. Onun yüzünde gülümseme görmek istiyorum. Her zaman.
- Bu klişe gibi gelecek, ufaklık. Ve dünyada hiçbir şey bunun kadar berbat değil. Ama eğer onu seviyorsan, ona ihtiyacı olan şeyi vermelisin. Bu, gitmesine izin vermek demek olsa bile.''

''.. bilmeni istiyorum ki, senin için her şeyi yaparım. Sana veda öpücüğü verip gitmeni izlemek de dahil.''

''Sana ne düşündüğümü söyleyeyim. Yuvan, sevdiğin insanların olduğu yerdir. Senin için önemli olan şeyleri bulmalı, onlara tutunmalı ve onları gözetmelisin. İnsan kendi yuvasını yaratıyor, orası neresi olursa olsun.''


- Bana katlanabilir misin? Zamanın yarısında delice davranıyorum. İşler zorlaştığında uzaklaşacağımı ve kızacağımı biliyorsun.''
- Şansımı deneyeceğim.''
- Neden bu riski göze alıyorsun?''
- Çünkü beni daha iyi yapıyorsun. Beni önemliymişim gibi hissettiriyorsun. Hayatım önemliymiş gibi. Seninleyken, dünyadaki her şeyi yapabilecekmişim gibi hissediyorum. İkimiz dünyadaki her şeyi yapabilecekmişiz gibi. Ve yapacağız.''





Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...

Online Okuyucular;