Kırık Kalpler - Sarah Ockler
Puanım 5/3,5
Jude ablalarından çok şey öğrenmişti ama en önemlisi, Vargas erkeklerinden uzak durması gerektiğiydi. Bir Vargas erkeğini sevmenin yol açabileceği felakete, gözyaşlarına şahit olmuş ve ablalarıyla birlikte bir yemin etmişti: Asla bir Vargas'la birlikte olmayacaktı. Jude yaz tatilini hasta babasının klasik motorsikletini tamir ederek onu yeniden hayata bağlamaya adamıştı, ki bu da, bu işten anlayan birisini bulması anlamına geliyordu. Bulduğu kişinin sevimli bir çocuk olması Jude'un suçu muydu? Ve şaşırtıcı derecede tatlı? Ve ayrıca Vargas?
Jude kendi kendine Emilio ile aralarında geçenlerin tamamen motorsikletle ilgili olduğunu söylüyordu. Ablaları asla bu durumu öğrenmeyecekti ve ayrıca Jude, Vargas erkeklerinin flörtöz hareketlerinin kilometrelerce uzaktan fark edebiliyordu, asla bir tanesine âşık olmazdı. Fakat işler Jude'un planladığı gibi gitmiyordu, tarih tekerrürden ibaretse kendisi hızla bir felakete doğru koşuyor demekti, tabii eğer ablaları yanılmamışsa...
"Dokunaklı bir baba-kız hikâyesi, gerçekçi aile sorunlarıyla ve Jude'un ailesi içinde kendi yerini bulma arzusuyla daha da güçlü hale getirilmiş."
-Kirkus Reviews-
"...Ockler'ın Jude'un babasının hastalığına yaklaşımı son derece gerçekçi ve trajik. Hikâyenin şiirsel anlatımı Jude'un yaşadığı karmaşık duyguları okurların kendi içlerinde hissetmelerini sağlıyor."
-Publishers Weekly-
Hikayenin son anlarına kadar kitabı sevdim mi yoksa sevmedim mi karar veremedim. Yazarın ana karakterde kullandığı dili ve sık sık saçma iç ses konuşmalarından haz almadım. Ayrıca başak kitaplarda da rastlamış olduğum başka fili çevirmeme kısmı zaman zaman beni rahatsız etti. İspanyolca sık sık kullanılan bazı kelimeler ve bazen tüm cümleler çevrilmemişti. Buda benim hikayenin bütünlüğünden kopmama neden oldu. Ve son olarak yabancı yayınlarında genelde rastlanmayan bir şekilde bazı yerlerde cümlelerde anlam boşluğu ve yazım yanlışı vardı. Çok olmasa da yine dikkatimi çekecek kadardı.
Bunlar rahatsız olduğum kısımlardı, gelelim sevdiğim bölümlere.. 4 çocuklu bir ailenin en küçük kızı olan Jude, ablaları ile olan yaş farkından dolayı kendi yerini bir türlü bulamamış. Erken Alzheimer tanısı konan babası ile, o kendini tam olarak kaybetmeden önce son bir yaz geçiriyor. Hastalığın zorluğu ve kendi korkusu bir araya gelince, Jude'un kabullenemeyeceği bir trajedi oluşturuyor.
Babasının eski motosikletine gösterdiği ilgi ve sevgi karşısında, kendisini onu tamir ettirebilirlerse babasını hastalığa kaybetmeyeceğine inandırıyor ve bir tamirci arıyor. İstediği bütçeye bulabildiği tek tamirci, yıllarca ailesinde ki erkekler tarafından ablalarının kalbi kırılmış olan Emilio Vargas..
Bu kalp kırıklıkları Jude'un zihninde o kadar canlı ki, son seferinde ailenin tüm kızları toplanıp kanla bir daha o aile ile muhatap olmayacaklarına yemin ediyorlar. Ancak babasının mutluluğu için başka çaresi yok.
Ailelerinden gelen lanet, bugünü gölgeleyecek mi yoksa mutluluğu bulabilecekler mi? Ancak bu kesinlikle bir aşk kitabı değil. Aşk içinde bonus olarak geliyor. Yine de alzheimerın işlenişi bana biraz fazla abartılı geldi. İnsanların aile olan iletişimlerini kesmesi, bulaşıcı bir hastalık gibi davranacakları korkusu falan.. Gereksiz ergen trajedisi olmuş. Bunun dışında aile içi sevgi, kargaşa, Emilio'nun karakteri ve tam anlamı ile olayları olduğu gibi kabullenişini çok sevdim. Ablaları ile olan diyalogları ise kesinlikle eğlenceliydi. Tam anlamıyla kayıp olmayan ancak çok daha güzel ele alınabilecek olan bir hikaye olmuş..
Alıntılar
Fotoğrafların olayı buydu zaten. Ne kadar güzel olurlarsa olsunlar, o anda gerçekten hissedilenleri yakalayamıyorlardı. Hayat lensin ardından bakıldığında çok daha farklıydı. Fotoğraflarda renkler daha az canlı, güzellikler daha az muhteşemdi.
Bence bu dünyada iki tip insan vardır Papi. Kaybedenler ve dünyayı sallayanlar..
Bak Juju, bu dünyada iki tip insan vardır. Diğer insanların kendilerine ne yapacağını söylemesine izin verenler ve vermeyenler..
Yazar o kelimeleri İspanyolca bıraktıysa çevrilmez. İngilizce olan bir kitapta İspanyolca kelimeler varsa yazarın bir bildiği var demektir. O kelimeler de çevrilmiş olsaydı o an onların İspanyolca konuştuğunu nereden anlayacaktık? Yazar her defasında "..." demişti İspanyolca olarak." diye belirtmek zorunda mı? Ayrıca yazarın öyle bıraktığı bir şeyi çevirmen niye bozsun? İspanyolca olan kelimelerin çevirileri zaten altta belirtilmiş, niye bu kadar abarttın anlamış değilim.
YanıtlaSilÖncelikle incelikli yorumunuz için teşekkür ederim.Hatırlayabildiğim kadarı ile 600 ün üzerinde kitap okudum. Ve bunların %98 i yabancı yazarlara ait çevrilmiş kitaplardı. Bu rakam çok yüksek değil ve beni otorite yapmıyor ancak başka kurgularda da ikinci hatta üçüncü dilin olduğu diyaloglar vardı ancak yazar ya da cevirmen bu konuda okuyucuyu boşlukta bırakmamıştı. Hikayede İspanyolca cümlelerin anlamlarının olmaması dışında çeviriler hatalıydı. Dikkatli okuduysanız bazı diyaloglarda farklı konulardan bahsediyormuş hissi veriyor. Ayrıca İngilizce okuduğum kitaplarda da yazarın ikinci dili * işareti ile belirtmediği diyaloğa hiç rastlamadım. Örnek olarak Gece evi Serisini okuduysanız Zoey'in babaannesi ilk kitaptan onuncu kitaba kadar Zoey ve arkadaşlarına kızılderili dilinde lakaplar ya da sevgi sözcükleri kullanır ve bunlar her defasında aynı kelimeler olsa bile mutlaka * ile altta çevirisi verilir. Okuyucu hikaye kitapları okurken ders çalışma modunda olmadığından dolayı bir kelimenin anlamı ilk sayfada verilse bile onu not alıp ezberlemek zorunda değildir. Kitapları basan ya da çeviren insanlar ise profesyonel olduklarından dolayı okuyucuyu aydınlatmakla görevlidir. Yapmamayı tercih ediyorsa benim fikrime göre işlerini baştan savma yapıyorlardır ve yeterlilikleri yoktur.
SilDikkatinize tekrar teşekkür ederim ve hatalı yaptığımı düşündüğünüz yorumlarım için yorumlarınızı mutlaka bekliyorum.. Sevgiler...