2016/01/30

Durgun Mavi'nin Ortasında Kitap Yorumu


Durgun Mavi'nin Ortasında - Veronica Rossi
Puanım 5/4
Dünyanın onlara, onların ise birbirine ihtiyacı var.Ölmekte olan bir dünyada aşk ve yaşam uğruna verilen savaş. Herkesin kaderini değiştirecek…

Aria ile Perry için Durgun Mavi'ye ulaşma yarışı çıkmaza girmiştir. İki genç lider hem birbirlerinden ayrılmamakta hem de Eter fırtınalarına karşı bu son sığınağa düşmanlarından önce gitmekte kararlıdır.

İki âşık, hem Durgun Mavi'yi bulup hayatta kalmak hem de Sable ve Hess'in elinde esir olan dostları Cinder'ı kurtarmak için zorlu bir göreve hazırlanmakta, diğer yandan da küçük bir mağarada, tek ortak noktaları içinde bulundukları durumdan nefret etmek olan iki halk arasında barışı sağlamaya çabalamaktadır. Her şeylerini kaybetmek üzere olan insanların güvenebilecekleri tek şeyse aralarındaki sarsılmaz bağdır.

Üçlemenin bu son kitabında, Veronica Rossi çıtayı sonuna kadar yükseltiyor ve bu destansı aşk hikâyesini unutulmaz bir finale taşıyor.

Amerikan Kütüphaneler Birliği-Gençlik Edebiyatı Dalında En İyi Kurgu Ödülü

"Romantizm ve tehlikeyle dolu Durgun Mavi'nin Ortasında, okurları soluksuz bırakacak bir doruğa ulaşarak bir başyapıt olan bu seriyi unutulmaz bir şekilde sonlandırıyor."   -Examiner.com-

"Aşk, dostluk ve liderlikle örülü Durgun Mavi'nin Ortasında, seriyi muhteşem bir sona taşıyor. Macera, hüzün ve şaşırtmacalarla dolu, heyecan verici bir final…" 
-VOYA, Lona Trulove-

"Serinin takipçileri, Perry ve Aria'nın başarılı liderler ve tutkulu âşıklara dönüştüğünü fark edecek. Aşklarıyla her zorluğa göğüs germeye çabalayan iki genç liderin hikâyesinin son perdesinde macera ve gerilimin dozu giderek artıyor."   -Booklist-

"Sonsuz Gökyüzünün Altında serisinin macera dolu bu son kitabı da samimi duygular, ilgi çekici gelişmeler ve şaşırtmacalarla distopik gençlik edebiyatında öne çıkıyor. Hayranları son sayfaya kadar merak içinde okuyacak." 
-School Library Journal-

"Serinin hayranlarını (olası) bir mutlu son bekliyor."  -Kirkus Reviews-

Dünden beri düşünüyorum. ne yorum yapmalı diye.. Son kitabı hem diğer kitaplar gibi çok sevdim hem de nefret ettim. Kitabı okuyanların anlayacağı gibi sonunda çok üzüldüm. 
Tüm topluluğun kaderi için 1 kişi feda edilebilir mi? Peki o 1 kişi bir çocuksa.. Ya kimsesiz bir çocuk yerine Kan Lordlarından birinin çocuğu olsa ya da Hess'in.. Evet bu olay kurguda farklı işlenebilir miydi? Ya da hayat zaten acımasızlıkla dolu mu dersiniz bilmiyorum ama ben hiç hoşlanmadım açıkçası o yüzden de 1 puan kırdım.

''Güvendiği tek kişi benim. Tek kişi. Ben onun için... hayatı için savaşmazsam oraya bizim için gitmesini nasıl isteyebilirim? Çok korkuyor Aria. Onunla gitmezsem sonunu getirir mi, bilmiyorum. Öyle olursa hepimiz kaybederiz.''

Sonuna takılmazsak kitap yine ilk ikisi gibi sürükleyiciydi ve sonunda Aria ile Perry'nin ilişkisinin yoğunluğunu okuyabildik. Ben karakter olarak her ikisini de çok sevmiştim zaten ancak bu kitapta dahada yukarı taşındı bu.. İkametçilerle yabancıları kaynaştırma aşamasını sevdim. Sable'dan nefret ediyorum. İkinci kitapta da nefret etmiştim. Böyle karakterleri kurgularda sona kadar sürükleme inatlarından nefret ediyorum.  Neden bilmiyorum ama final kitabından beklentim bunun üstündeydi. 
**Bir dipnotta kapaklara gelsin, her üç kitabında kapağına bayıldım. 

Neden sevdiklerini bir araya getirip korumak bu kadar zordu? Neden uyanıp bir gününü... sadece bir gününü kaçmadan, dövüşmeden ya da birini kaybetmeden geçiremiyordu?


2016/01/28

Rüya Avcısı Serisi - Kitap Yorumu

     
Rüya Avcısı Serisi - Elizabeth Knox
Puanım 5/4

Gökkuşağı Operası

Laura tıpkı bizimki gibi bir dünyada yaşamaktadır. Yaşadığı yerin tek farkı, her türden rüyaya ev sahipliği yapan akıl almaz Diyar'ı içinde barındırmasıdır. Diyar'a yalnızca, gerçeküstü rüyalar yakalayarak bunları müthiş rüya saraylarında seyircilere aktarabilen ve rüya avcısı olarak bilinen çok az insan erişebilmektedir. Avcıların eşsiz hayallerini tecrübe etmek isteyenler gösteriler için kasabaya akın etmektedir.

On beş yaşındaki Laura ile kuzeni Rose, rüya avcılarının kızlarıdır ve Diyar'a girip giremeyeceklerini öğrenme vakitleri gelip çatmıştır. Ancak keşfetmek üzere oldukları gerçeklere ikisi de hazırlıklı değildir. Hayranlık uyandıran bu yerde Laura'nın düşlerle dolu çocukluğu sonlanırken bir kâbus başlayacaktır.

"Şimdiye kadar okuduğum kitaplardan çok farklı. Karakterler çok gerçekçi; görünüşlerini, seslerini veya farklı durumlarda verecekleri tepkileri tahmin edebiliyorsunuz. Onlarla vakit geçirmek istiyorsunuz. Yaratılan dünya ise müthiş ve eşsiz; Diyar'a gitmeyi ve bir rüya sarayında uyumayı arzuluyorsunuz."

Rüya Depremi

Esrarengiz Diyar'ın varoluş amacı ve kaynağı ne? Bu sadece Laura'nın çözebileceği bir bilmece… Sonunda her şey açığa çıktığında dünyalar yeniden şekillenecek…

Gökkuşağı Operası'nda yaşanan dehşet dolu anlar herkesin dilindedir. Rüya avcısı Grace Tiebold'un itibarı artık ayaklar altındadır, yeğeni Laura Hame ise ortadan kaybolmaya karar verir. Ancak kâbus daha yeni başlamıştır. 

Hükümetin mahkûmlara işkence ettiğine dair dedikodular bastırılmıştır ve kanun tanımayan Bakan Cas Doran'ın önünde, korkunç planlarını hayata geçirmesi için hiçbir engel kalmamıştır. Diyar'ın derinliklerindeki gizli bir depoda keşfedilen dehşetengiz rüya, tüm ülkeyi veba gibi etkisi altına almak ve Cas Doran'ın mutlak güce erişmesini sağlamak üzeredir. 

Laura ve Rose onu durdurmaları gerektiğini bilmektedir fakat bu süreçte rüya avcılığını dize getirecek ve Diyar'ın en karanlık gizemlerini ortaya çıkaracak bir olaylar zincirini de harekete geçirirler…

"Aksiyon ve romantizm dolu anları sayesinde ilk kitaptan bile daha etkileyici olmuş. Knox'un etkileyici detaylarıyla Gökkuşağı Operası hayranları kadar, fantastik edebiyat okurlarının da ilgisini çekecek." 
-VOYA-
Yorumum
Rüya avcısı hiç beklemediğim kadar enteresan bir kurguya sahip. Diyarın keşfinden sonra Rüya Avcıları toplumun en çok kazanan insanları oluyorlar. Laura'nın annesi ölmüş. Ancak babası ve halası bir rüya avcısı, annesi de.. Nedeni bilinmese de bazı insanlar doğuştan gelen yetenekleri ile Diyar'a geçebiliyor. Orada rüyalar yakalayıp bunları opera binalarında insanlara gösteriyor ve bundan ciddi rakamlar kazanıyorlar. 

Diyar'da bazı rüyaların yerleri belirlenmiş ve harita ile sabitlenen yerlerde avlanabilindiği gibi rüyanın para etmesi için yeni rüyalar da yakalamaları gerekiyor. Laura aynı yaşta olan kuzeni ile birlikte denemeye katılıyor ve Rüya Avcısı oluyor. 

Ancak bu sırada babasını kaybediyor. Mahkumlara işkence için kabus göstermeye zorlanan babasının intihar ettiği söyleniyor. Bu arada babası ilk diyara geçebilen ve dolayısıyla rüya avcısı olan bir efsane.. Laura buna inanmayı kesinlikle reddediyor ve ona öğrettiği bir şarkının izinden giderek hem diyarın sırrını çözmeye hem de babasına ne olduğunu bulmaya çalışıyor.

Kendini politik tehlikelerin içinde bulan Laura, şarkının aslında bir çeşit büyü olduğunu keşfetmesi üzerine kendine bir koruyucu yapıyor. Gerçekten yapıyor!!
Kısaca kurgunun ana hatları bunlar.. Ben Laura karakterini çok sevdim. Mahkumlara işkence olsun diye kabus izlettirilmesinden nefret ettim. Kurgusu farklı olan distopik, fantastik kitapları seviyorsanız kesinlikle tavsiye ederim.



Hep Seni Bekledim - Kitap Yorumu


Hep Seni Bekledim - Jennifer L. Armentrout
Puanım 5/3,5

Bazı şeyler beklemeye değer…

Beş sene önce bir partide Avery Morgansten'in tüm hayatı değişti. Evden çok uzakta bir üniversite, şimdi her şeyi geride bırakmak için harika bir fırsat. Tek yapması gereken, derslere zamanında girmek, sol bileğindeki bilekliği asla çıkarmamak, dikkatleri üzerine çekmemek ve belki de bir iki arkadaş edinmek. İhtiyacı olmayan tek şey ise, ince ince planladığı hayatını alt üst edecek bir erkeğin radarına girmekti.


Çoksatan Lux ve Melez Sözleşmeleri serisinin yazarı Jennifer L. Armentrout'tan yepyeni bir aşk hikâyesi!Çıktığı gün kitap satış listelerini sarsan ve Forbes dergisine kapak konusu olan Hep Seni Bekledim'i elinizden bırakamayacaksınız.


Bu kitabı okuyalı bir süre oldu. Sonrasında da konusu benzer başka kitaplarda okudum. Son zamanlarda bu tarz kitaplar çok sık yazılıyor sanırım. Ben genelde tarzını beğendiğim yazarların diğer kitaplarını da okumaya çalışıyorum. Bu yazarı en sevdiğim yazarlar listesinde başlara koyamam ama kesinlikle ortalarda..

Hikayeye gelirsek Avery 5 yıl önce cadılar bayramında yaşadığı tacizi unutmaya çalışan ve geçmişi ile neredeyse tüm bağlarını koparmış, okulda dikkat çekmemeye çalışan bir kız .. Cameron ise hem çok yakışıklı hem de ideal karaktere sahip bir erkek.. Avery'nin kendi güvensizliklerini aşma çabasını ve Cam'in Avery'i elde etme çabalarının harmanlandığı bir kitap olmuş.

Cam'in pazar sabahlarını ve kurabiyelerini çok sevdim, Avery karakteri bana biraz soğuk geldi. Sonlara doğru fikrim değişse de.. Bu bir serinin ilk kitabıymış. Ben genelde farklı karakterlere yoğunlaşan serileri çok sevemiyorum. Avery ile Cam'i sevdim.. Serinin ilk üç kitabı yazılmış, diğer ikisinde farklı karakterler var. Ne zaman çevrilir bilemem zira Dex'e bu konuda hiç güvenmiyorum.

Okuduğuma pişman olmadım, bu türde daha iyi ve duygusal kitaplar okudum. Yazarı ve türünü seviyorsanız sıkılmadan okuyabileceğiniz bir hikaye..

Kış Güneşi Kitap Yorumu


Kış Güneşi - Jennifer L. Armentrout
Puanım 5/3
Yirmi bir yaşındaki Sydney, Kyler'a ezelden beri aşık. Ne yazık ki Kyler onu atlıkarıncadan ittiği ve Sydney'in de karşılığında Kyler'a çamur yedirdiği günden beri sıkı dostlar.
Kyler tam bir çapkın, bir kızın yanında iki geceden fazla duramıyor. Syd kendini gittikçe daha kötü hissediyor. Ancak okuldaki son yılda duygularını itiraf ederek ilişkilerini berbat etmek istemiyor.
Kyler'ın gözünde ise Syd hep ulaşılmaz bir noktada, adeta mükemmelliğin simgesi. Syd'in ona hayatta bakmayacağını düşünüyor. Bir gün Kyler'ın dağ evine kayak tatiline gidiyorlar ve bütün saklı duygular gün ışığına çıkıyor. Ama küçük bir sorun var. Evde yalnız değiller. 

Obsidiyen ile başlayan LUX serisi ve Melez Sözleşmelerinin'nin dünyaca ünlü yazarı Jennifer L.Armentrout'tan çok sıcak bir hikaye...

Yazarın tarzını fantastik kitaplarda seviyorum. İlk kez bir aşk romanını okudum. O da ilk kez mi yazdı acaba kontrol etmedim. Her neyse kitabı sevdim. Alışık olduğu aksiyonu hikayeye eklemeyerek yazar beklentimi aşmış oldu. Ara çıtır olarak okunabilecek, kafanızı dağıtacak bir kitap arıyorsanız, deneyebilirsiniz. Zaten 250 sayfa civarı bir kısa kitap.. Gelelim ana hatlarıyla hikayemize..

Kyler ve Sydney çocukluk arkadaşları, hatta arkadaş demek yetmez her ikisi içinde dünya da birbirlerinden daha değerli bir insan yok. Aynı üniversitede Kyler ne kadar dışa dönük, flörtöz ve parti çocuğuysa, Syd tam tersine durgun, aklı başında.. Kendi aralarında ki dialogları ve iç sesinde ki çelişkiler eğlenceyi arttırmış.

Syd Kyler'a umutsuzca aşık sonradan anladığına göre Kyler'da .. Tatil için eve gittiklerinde aralarında ki kimya değişiyor. Yeni durumla başa çıkma çabaları bence sıcak bir hikaye oluşturmuş.

“Hiç kimse onun hayatındaki yerimi değiştiremezdi. Bunu biliyordum…ben Kyler’ın en yakın arkadaşıydım. Ve bu nedenle beni hiçbir zaman, benim onu sevdiğim gibi sevmeyecekti… Kızlar onun için farklı tatlar demekti ve ben tadına bakmak istediği bir kız değildim.”

"Anne?"
Bir an duraksama oldu. "Sydney? Sen misin?"  Benim bilmediğim başka çocukları mı vardı bunların?

2016/01/27

Bitmeyen Gecenin İçinde Kitap Yorumu



Bitmeyen Gecenin İçinde - Veronica Rossi
Puanım 5/5
Fırtınaların Harap Ettiği Bir Dünyada Acımasız Geceye Ve Tüm İhanetlere Rağmen Hayatta Kalmak İçin Direnen Bir Aşk

Aria annesinin kaybını kabullenmiş ve artık Hayal'in dışındaki yabani dünyaya uyum sağlamıştır. Peregrine ise Tide kabilesinin Kan Lordu olarak yeni sorumluluklarına alışmaya çalışmaktadır. Birbirine umutsuzca âşık iki gencin yolları aylar sonra tekrar kesiştiğinde mutlulukları çok kısa sürer. Tide'lar, yarı ikametçi olan Aria'ya güvenmemektedir ve Perry, yönetmesi gereken kabile ile sevdiği kadın arasında kalır.

Eter fırtınaları her geçen gün kötüleşirken, emniyette olabilmek için tek umutları Durgun Mavi'yi bulmaktır. Üstelik bu efsanevi bölgeye ulaşmak isteyen sadece onlar değildir ve Perry'nin yeğeni hâlâ Konsül Hess'in tutsağıdır. Etrafları sahte dostlar, dosta dönüşen düşmanlar, doğal felaketler ve güçlü tutkularla çevrilen ancak asla yılmayan Aria ile Perry güzel bir gelecek kurmak uğruna bir kez daha ayrı düşecektir.

"Akıllara durgunluk veren bir macera ve aşk hikâyesi. Bu kitaba resmen saplanıp kaldım."     -Kami Garcia-

"Sürekli artan duygusal gerilimiyle ilgi çekici bir trajedi."     -Kirkus Reviews-

"Sevilen karakterler geri dönüyor, yeni karakterler ortaya çıkıyor ve Sonsuz Gökyüzünün Altında'nın hayranlarını harika bir hikâye bekliyor."  
-Romantic Times-

"Rossi, Sonsuz Gökyüzünün Altında'nın ustaca yazılmış, sürükleyici devam kitabında tempoyu hiç düşürmeyerek çıtayı yükseltmiş."    -VOYA-

"Sadakat, hayatta kalma ve aşka dair bu roman, duygusal yoğunluk ve macera dengesiyle okuyucuları oldukça tatmin ediyor."  -Booklist-

"Perry ve Aria, hayatta kalabilmek için hem birbirlerine tutunan hem de birbirlerinden faydalanan gerçekçi karakterler. Tükenmekte olan bir dünyada, baş kahramanların karşısına zorlu engeller çıkaran kötü adamlar bile çaresiz kalırken Aria ile Perry kusurları olan fakat iyi niyetli birer lidere dönüşüyor." 
-The Horn Book-

İkinci kitap ilkinin kaldığı yerden devam ediyor. Tide'ların Kan Lordu olan Perry, kabilesinin güvenini ve sadakatini kazanmak için zor günlerden geçerken kabilesi ile Aria'ya olan aşkı arasında kalıyor. Çünkü kabile yarı ikametçi olan Aria'ya güvenmiyor. Aria Perry'nin daha fazla arada kalmaması için Durgun Maviyi aramak üzere Perry'nin en yakın arkadaşı Roar ile yola çıkıyor. Ancak Perry'ye haber vermiyor. Bunun üzerine şüphelenen Perry peşlerine düşüyor.
İkinci kitapta da aksiyon hiç hız kesmiyor. Bu Durgun Mavi gerçekten var mı yoksa mit mi belli değil ancak gitgide şiddetlenen eter fırtınaları yüzünden güvenli bir bölge bulmak zorundalar.. 

Perry ne kadar güçlü ise, Aria 'da o kadar güçlü.. İkisi de mızmız tipler değil. 
Ancak bu kitapta Roar'la ilgili öyle bir dram eklenmiş ki .. Hem arkadaşlıkları hem de aşkın sınırının sınandığına şahit olduk. Roar'da kitapta en sevdiğim karakterlerin arasına girdi. Bir de Liv (Perry'nin kardeşi) bu şekilde olmasaydı çok mutlu olacaktım. Bir ara bayağı umutlanmıştım. Ben bu gök olaylarına meraklı olduğumdan sanırım şu eteri görmek isterdim. Renkleri büyüleyici olmalı, her ne kadar hayatı imkansız hale getirse de .. Okurken sürekli beynimde görüntüleri döndü durdu.

İkinci kitapta aksiyonun ve romantizmin çıtası yükselmiş. Resmen soluksuz okudum bitirdim. Darısı üçüncünün başına..


2016/01/26

Sonsuz Gökyüzünün Altında Kitap Yorumu


Sonsuz Gökyüzünün Altında - Veronica Rossi
Puanım 5/5
Ölmenin milyonlarca, yaşamanınsa tek bir yolu var. Tehlike dolu bir dünyada sıradışı bir ittifak..
Dünyaların ayırdığı ancak kaderin birleştirdiği bir aşk..

Aria bütün yaşamını Hayal'in korunaklı kubbesi altında geçirmiştir. Genç kadının bütün dünyası bu izole şehrin duvarlarıyla sınırlıdır. Ona Dışarı'da soluduğu havanın bile ölümcül olduğu öğretildiğinden Hayal'in kapılarının ardında neler uzandığını tahmin dahi etmemiştir. Annesi kaybolunca onu bulmak için Dışarı'daki çorak araziye çıkmak zorunda kalır ancak hayatta kalmanın çok zor olacağının bilincindedir.

Dışarı'dayken Perry adında bir Yabancı'yla tanışır. Bu yabani adam da birini aramaktadır ve Aria'nın hayatta kalabilmek için tek şansıdır. İki genç, aradıkları sorulara cevap bulabilmek için birbirlerine umut ışığı olacak ve sıradışı birliktelikleri Sonsuz Gökyüzünün Altında yaşayan insanların kaderini belirleyecek bir bağa dönüşecektir…

"Hayal gücünüzü ve yüreğinizi etkisi altına alacak."    -Justine-

"Unutulmaz bir distopik şaheser."        -Examiner.com-

"İlham verici, olağandışı ve büyüleyici."     -Kirkus Reviews-

"Rossi'nin romanı bütün sınırları aşmış ve deneyimli bir sanatçının şaheserine dönüşmüş."        -School Library Journal-

Okuyalı bir süre oldu o yüzden bazı detayları hatırlayamayabilirim ancak uzun zamandır okuduğum en akıcı, dili en yalın ve kesinlikle kurgu anlamında bir kaç adım ileri atlamış bir kitap.. Yazarını hem kurgudan hemde kaleminden dolayı tebrik etmek gerekir. 

Bu sefer ki distopik dünyamızda beni en etkileyen faktör Eter Fırtınaları oldu. Gökyüzünü komple kaplamış olan bu rengarenk eter bulutları dünyada yaşamı neredeyse imkansız hale getirmiş ve tabii ki seçkin bir grup Hayal adı verilen bir tesiste sterilize edilmiş, teknolojinin uç noktasında yaşamaktadır.(Bana The 100 dizisinde dağda yaşayanları hatırlattı.) Ancak burada ki insanların bir dezavantajı var. Dışarıda yaşamaya bağışıklık sistemleri izin vermiyor. Akıllı göz denen bir aletle, simülasyondan simülasyona geçiş yapıp herşeyi üç boyutlu ortamda deneyimleyebiliyorlar. Baş karakterlerimizden Arya Hayal'de yaşamaktadır.

Birde bağışıklık sistemi bir şekilde evrim geçirmiş, yaşadıkları mutasyondan dolayı görme, işitme, koklama gibi duyuları fazla gelişmiş ve Hayal'de yaşayanların Yabancılar yada Vahşiler dedikleri insan grupları var. Kendi aralarında bilmemelerinden kaynaklanan bir güvensizlik ve nefret yerleşmiş iki grup.. Diğer baş karakterimiz Perry ise bir Yabancı'dır.

Hikayemiz Arya'nın kayıp annesini bulmaya çalışırken arkadaşı tarafından saldırıya uğraması ve onu av için Hayal'e sızmış Perry'nin kurtarması ile başlıyor. Saldırgan Soren Hayal'in başkanının oğlu olduğundan dolayı Arya dışarı atılıyor. Ancak genetik şansından dolayı bağışıklık direncini tamamlıyor. Ancak hiç bilmediği dış dünyada Yabancılardan daha tehlikeli kabileler, yamyamlar mevcutken hem hayatta kalması hemde annesini bulması için hiç güvenmediği Perry'ye ihtiyacı var. Aynı şekilde yeğeni Hayal'e kaçırılan Perry'nin de onu tekrar bulması için ikametçi Arya'ya ihtiyacı olunca kendi aralarında bir anlaşma yapıyorlar. 

Aralarında ki aşk çok yavaş gelişiyor. Doğru olanı da bu zira her ikisi de diğerinden nefret ediyordu. Aksiyonu hiç kesilmeyen sürekli diken üstünde okunan bu arada da duyguları eksik etmeyen mükemmel bir kurgu üzerine yazılmış. Her iki karaktere de bayıldım. Perry'nin klanı gerçekten vahşi ama insanı yönlerini kaybetmemiş. Bir de Cinder var ki ... Kesinlikle distopya ve fantastik sevenlerin çok severek okuyacağını düşünüyorum.




2016/01/24

Eleanor & Park Kitap Yorumu


Eleanor & Park - Rainbow Rowell
Puanım 5/5**
''Eleanor&Park, genç olup bir kıza aşık olmanın ötesinde, genç olup bir kitaba aşık olma hissini de hatırlattı bana.''   -John Green-

''Rowell hikaye boyunca okuyucuyu sürekli şaşırtıyor ve aydınlık ile karanlığı son sayfaya kadar dengede tutuyor.''    -Publishers Weekly-

''Eleanor ile Park'ın saf, çekingen fakat giderek olgunlaşan ilişkisi hem nefes kesici hem de yürek burkucu.''    - Booklist-

''Eleanor&Park aşk ve dışlananlar hakkında nefes nefese okuyacağınız bir roman.'' -Stephenir Perkins-

''Sevimli, cesur ve etkileyici... Rainbow Rowell aykırı iki aşığın unutulmaz öyküsünü kaleme almış. Yazarın ilk romanı kalbinize girip orada kalmanın bir yolunu bulacak.''   -Courtney Summers-

İki uyumsuz insan Sıradışı bir aşk
Eleanor
Kızıl saçlar, tuhaf giysiler. Park başını çevirene kadar onun arkasında duran; o uyanana kadar yanına uzanan; diğer herkesi daha soluk, daha sıradan ve yetersiz gösteren... Eleanor.


Park
Bir şarkıyı ona dinletmeden Eleanor'un seveceğini bilen; o sonunu anlatmadan esprilerine gülen; göğsünde, tam boğazının altında, Eleanor'u ona verdiği sözleri tutmaya itecek bir yere sahip olan... Park. İlk aşkın sonsuza dek sürmeyeceğini bilecek kadar zeki ama bunu deneyecek kadar cesur ve umutsuz, on altı yaşındaki iki talihsiz aşığın bir okul yılı boyunca süren hikayesi. 
Eleanor, Park'la karşılaştığında siz de ilk aşkınızı ve nasıl da büyülendiğinizi hatırlayacaksınız...


Tek kelime ile bayıldım. Hatta o kadar sevdim ki kendimi başka bir hikayeye başlamaya hazır hissetmiyorum iki gündür.. Öncelikle kendime çok kızgınım çünkü bu kitabı defalarca alıp yerine bıraktım. ''Amaan işte 16 yaşında iki gencin aşkı ne olabilir ki?, Kesin gençler okusun diye yapılmış, saçma sapan kurgular doludur.. '' gibi beynim o kadar ön yargı ile doluydu ki.. Sonra takip ettiğim ve kitap zevklerimizin uyduğu bir blog sayfasında rastladım. O kadar güzel anlatmış ki kitabı almadan bir kaç sayfasını okuyayım dedim. Sonrada hemen hemen elimden hiç bırakmadan bitti. 

Benim bu ikinci kitap ön yargımdan dolayı pişman oluşum. Lola yorumumu okuyanlar bilir. Ama bu kitaba olan hayranlığım Lola'yı da geçti. Evet benim kendimi azarlama köşe mi kesip hikayeye gelirsek.


''Sevgili Park. Senden çok hoşlanıyorum. Saç stilin çok güzel.''
''Sevgili Park. Senden çok hoşlanıyorum. Yanakların gerçekten çok güzel.''


Eleanor ve Park her iki karakterde öncelikle çok sevimli, masum ve güçlü.. Hikaye her ikisinin ağzından ortak anlatılıyor. Böylece tek taraflı görüş açısı sıkıntısı yaşanmıyor. İlk tanışmalarında Park'a çok kızan yorum okudum. Ama bence Park'ın da 16 yaşında ergen olduğunu unutmamak lazım. O yaşlarda beyazların yaşadığı bir semtte yarı Koreli olarak dışlanma korkusu yaşaması çok normal, takdir ettiğim bundan çabuk sıyrılması oldu. İki aykırı çocuğun birlikte aşkı keşfetmesi, her ikisininde kendi dünyalarında ki zorluklarla baş etme çabası muazzamdı. Hele iç seslerinin masumiyeti beni bitirdi.


Eleanor'un babasını ve Richie'yi öldürmek istedim sonra da gidip annesini tokatlamak. Ama maalesef kurgu karakterlerde bu mümkün değil. Diş fırçası bitirdi beni. Bence tek cümle ile kızın durumunu kesinlikle anlattı. Bir selamda 80'lere çakmak istiyorum. O walkmanler, müzik grupları, kasetler ve boş kasetlere yüklenen şarkılar.. Günümüzün teknolojisi olmadığı zaman aşk için ne çok emek harcanıyormuş.. Ve kitabın sonu diyorum. Bu konuda diyebileceğim çok şey var ancak okuyup herkesin kendi yorumunu yapmasını gerekiyor.



Alıntılar

Kız derin bir nefes alıp koridor boyunca ilerledi. Kimse dönüp ona bakmadı.Park da bakmamaya çalıştı ama bu korkunç bir manzaradan gözünü alamamak gibiydi.
Bazen onun ayakkabılarına bakıyordu. Ayakkabıları güzeldi. Bazen de okuduğu kitabı görmek için başını ona doğru çeviriyordu. Çocuğun elinde her zaman bir çizgi roman oluyordu.
Her gün aynı kişiyle yan yana oturup da onunla tek bir kelime bile konuşmamak yanlıştı. Söz konusu kişi tuhaf birisi olsa bile. (Gerçekten çok tuhaftı. O gün giysilerine iliştirdiği bütün o şekilli kumaş parçaları ve kurdelelerle Noel ağacına benzemişti.)
Eşarbı parmaklarına dolaya dolaya Eleanor'un elini kendine doğru çekti. Ardından kumaşla kaplanan parmaklarını onun avucuna bıraktı. Eleanor tepeden tırnağa dağıldığını hissetti.
Eleanor'un elini tutmak bir kelebeği tutmaktan farksızdı. Ya da atan bir kalbi tutmaktan. Coşkuyla nefes alıp veren canlı bir varlığı tutmak gibiydi.
"Senden hoşlanmıyorum, Park," dedi Eleanor bir an gerçekten de bunu kastettiğini düşündürterek. "Ben," sesi neredeyse duyulmaz oldu, "sanırım ben senin için yaşıyorum."
Eleanor o zaman on iki yaşındaydı ve bir adamın annesini babasından daha beter sömüreceği aklına bile gelmiyordu. Hayatta bencillikten daha kötü şeyler olabileceğini bilmiyordu.
Baban seni seviyor, demişti Eleanor. Ve haklıydı. Ama bu önemli değildi. Bu bir mecburiyetti. Babası Park'ı, onun Josh'u sevdiği gibi buna mecbur olduğu için seviyordu.
Park şimdi düşündüğünde Eleanor'un arayacağını söylemediğini hatırladı. Mektup yazacağını da söylememişti ama Park bunu belirtmesinin gereksiz olduğunu ve bunu zaten yapacağını düşünmüştü.




2014 Michael L. Printz - Gençlik Edebiyatı Onur Ödülü
Boston Globe-Horn Book - 2013'ün En İyi Kitabı Ödülü 
Publishers Weekly - 2013'ün En İyi Gençlik Kitabı Ödülü 
New York Times Book Review - 2013'ün En İyi Gençlik Kitabı
Kirkus Reviews - 2013'ün En İyi Gençlik Kitabı 
ABD National Public Radio - 2013'ün En İyi Kitabı






2016/01/22

Tatlı Şeytan & Tatlı Tehlike & Tatlı Hesaplaşma Kitap Yorumu


Tatlı Şeytan & Tatlı Tehlike & Tatlı Hesaplaşma
Puanım 5/3,5

Tatlı Şeytan : Zevk, Günahın Tuzağıdır… On altı yaşındaki, lise öğrencisi Anna Whitt yaşıtlarından biraz farklı bir genç kızdır. Anna, renkler vasıtasıyla insanların duygularını görür, hatta isterse hisseder. Kilometrelerce ötedeki sesleri duyar, kokuları alır. Anna, farklı olduğunu bilir ama "ne" olduğuna dair en ufak bir fikri yoktur. Ta ki gizemli yakışıklı Kaidan Rowe ile tanışana dek. Kaidan, onun da kendisi gibi, iblis soyundan gelen bir Nefil olduğunu açıklayınca Anna'nın önünde karanlık bir dünyanın kapıları aralanır. Kaidan'ın büyüsüne kapılıp bu dünyaya adımını attığında artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktır. Hayatı boyunca "iyi bir kız" olan Anna, ya diğer Nefiller gibi iblislere boyun eğip kötülüğe hizmet edecek ya da kaderini baştan yazacaktır…

Tatlı Tehlike : Görevleri, cennetten kovulan iblislere hizmet etmek olan Nefillerden biri olduğunu öğrendiği günden beri hayatı altüst olan Anna, kötülüğe boyun eğmemeye kararlıdır. Ama dört bir yanda kol gezen fısıldayan iblislerin ve acımasız Düklerin dikkatini çekmemek için o da diğer Nefiller gibi çalışmak zorundadır. Bunun için tüm çekingenliğinden sıyrılıp bir parti kızı oluveren Anna artık tüm eğlencelerin aranılan ismidir. Bu şekilde yaşamaktan nefret etse de o, çok büyük bir amaca hizmet edecek olan "seçilmiş kişidir" ve zamanı geldiğinde ona emanet edilen Erdem Kılıcı ile büyük bir savaşa öncülük edecektir. Ama o güne dek kimliğini gizli tutmalı ve toplayabildiği kadar yandaş toplamalıdır. Bunun için kendisi gibi bir Nefil olan Kaidan Rowe'a duyduğu büyük aşkı bile kalbine gömen Anna, bir yandan "kötü kızı" oynarken bir yandan da iblisleri yeryüzünden silmek için ölümcül bir mücadeleye girişecektir.

Tatlı Hesaplaşma : Vakit gelmiştir. Savaş artık kapıdadır. Kalbi duru bir Nefilin yeryüzünü iblislerden temizleyeceğine dair kehanetten haberdar olan Dükler, Anna'nın peşine düşmüştür. Anna, hem kendi soyunun hem de tüm insanlığın kaderini belirleyecek olan hesaplaşma gününe kadar saflığını muhafaza etmek zorundadır. İblisleri cehenneme geri gönderecek olan Erdem Kılıcı'nı kullanabilmesi buna bağlıdır. Ama peşindeki iblisler ve yanı başındaki Kaidan Rowe ile işi hiç de kolay değildir. Anna ne pahasına olursa olsun, saflığını ve inancını koruyarak hayatta kalmalı ve iblislerle kozlarını paylaşacakları bu görkemli savaşa öncülük etmelidir.

Aslen dört kitaptan oluşuyor ancak ülkemizde henüz üçü çevrildi. O an ki ruh halimden mi bilmem ancak ilk kitabına bayıldım. Karakter ve kurgu tanıtım kısmı çok akıcıydı. Konusu diğer pek çok fantastik kitaplara benziyor.
İlk kitapta Anna kendisinde bir farklılık olduğunu düşünüyor ancak ne olduğunu bilmiyor. Ta ki Kaidan'ın müzik grubunu dinlemeye gidene kadar. Sonrasında iblisler, melekler ve nefillerin (iblislerin insanlardan olan çocukları) bulunduğu bir dünyaya adım atıyor. Artık tüm kurallar değişiyor. Bu dünyaya uyum sağlaması ve düklerin (iblislerin) onayını alması şart yoksa öldürülcek. Ne kadar ahlaksız olursa puanı o kadar artıyor. Bir de şehvet dükünün oğlu Kaidan'a aşık olunca işler içinden çıkılmaz bir hale geliyor. Kendisinin sıradan bir nefil olmadığını, annesinin bir melek olduğunu öğrenen Anna'nın bir karar vermesi gerekiyor. Ya savaşacak ya da iblislere uyacak. Aslında ortada bir karar yokta neyse..

İkinci kitapta ise Kaidan'ın, Anna'dan onun iyiliği için uzak durması, Anna'nın da onun kendisini sevmediğine inanması aşaması var ki okurken daral geldi. Hep aynı klişe, her serinin ikinci kitabında bir ayrılık bahanesi bulunması mı gerekiyor acaba? Böyle bir kural varsa yayınlasınlar bizlerde ya seri kitapları okumayalım ya da ikincilerini pas geçelim. İlk kitabı o kadar beğendikten sonra bu anlamda hayal kırıklığı oldu. Ama derseniz ki iblislerle savaş durumu ne oldu? Eh işte onda da yandaş toplama ve dükleri kandırmaya çalışmaları ile geçti. 

Üçüncü kitabında ise savaş patlak veriyor ve nefiller ile düklerin cennet ve cehennem arasında tercih yapmaları gerekiyor. İkinci kitaba göre konu biraz toparlamış. Özellikle savaş sahnesi ve orada ki sürprizler... Yani her şeyin bir bedeli vardır tamam ama insan bu kadar savaşınca sevdiklerini kaybedeceğini düşünmez sanırım. Sonu her ne kadar tahmin ettiğimiz gibi olsa da bir kaç müdahale ile bizi şaşırtmayı başardı.

Seri genelinde dialoglara bayıldım. Zaten edebi olsun diye kasan kitaplardan nefret ederim ki genelde türkçe yazarlar bu hataya çok düşüyor. Karakterleri gayet eğlenceli ve başarılı hatta bazı iblisler bile sevimli olmuş. Nefilleri çok sevdim ve aslında üzüldüm de sonuçta seçim şansları olmamış. Bir şans bulunca da üzerine atlayıverdiler. Kitap kapaklarını sevemedim ama.. O resimdeki erkek ile kafamda canlandırdığım Kairan arasında ciddi farklar var. Zaten kapaklarda insan kullanmalarını sevmiyorum.

Son kitabını da çıkınca mutlaka okuyacağım. Sonuçta serileri yarım bırakmaktan nefret ederim. Boş vaktinizde akıp geçecek,fantastik romantik birde eğlenceli bir kitap isterseniz, kesinlikle okuyabileceğiniz hafif bir seri olmuş. Hataları, eksikleri vardı ama kendi türünde ki diğer bazı serilere göre gayet iyi..

Altın Oğul Kitap Yorumu


Altın Oğul - Pierce Brown
Puanım 5/5
Altın yüzlerden oluşan bir denizde sürükleniyorum. Burada sadece güçlü olan hayatta kalabilir. Sadece akıllı olan yönetebilir. Hâlâ oyun oynuyorum ama bu, oyunların en ölümcülü. Ben yüzyıllardır köleleştirilen halkımın kılıcıyım. Bağışlamayacağım. Ve unutmayacağım.



Mars Enstitüsü'ndeki amansız rekabetten zaferle çıkan Darrow, namı diğer Azrail, yönetici seçkinler arasında saygın bir konuma yükselmiş, en zalim ve zeki Altınlara; Eşsiz Yaralılara katılmıştır. Ancak Darrow onlardan biri değildir: Geleceğin yalanlar üzerine kurulu olduğu, trajediyle dolu, unutamayacağı ve affedemeyeceği bir geçmişi vardır.

Sistemi içeriden yıkma hedefine ulaşmak için herhangi bir Altın değil; en iyi, en güçlü, en zeki, en vazgeçilmez Altın olmalıdır. Halkını aydınlığa çıkarmasının başka yolu yoktur ancak bu yol boyunca attığı her adım, Darrow'un kendi gölgesini biraz daha karartacaktır. 

"İlk kitaptan çok üstün bir devam kitabı; öncülünü akla gelebilecek her bağlamda bir adım öteye taşıyor… Bilimkurgu hayranları için yılın en iyi kitabı olmaya aday."         
-Tor.com-

"Pierce Brown'ın evreninde ilkellik ile yüksek teknoloji yan yana geliyor; aldatmaca ve kahramanlıkların dozu artıyor, macera da asla hız kesmiyor. Darrow ise daha ağır fiziksel ve duygusal çatışmalara giriyor." 
-Amazon.com, Seira Wilson-

"Sürükleyici… Altın Oğul normalde bir üçlemenin son kitabından beklenecek, distopyaları yerle bir eden türde bir macera ve klişelere başkaldıran bir devam kitabı."            
-Entertainment Weekly-

"Hikâyeyi Enstitü'nün dar alanından çıkaran Altın Oğul, Brown'ın edebiyat dünyasındaki ilk eserinden de başarılı bir kitap. Çatışma daha kapsamlı bir boyut kazanıyor ve çocuk oyunu olmaktan çıkıp Güneş Sistemi'nin kaderini belirleyecek gerçek bir savaşa dönüşüyor."           
-Library Journal-

"Kızıl Yükseliş'ten daha tehlikeli; aldatmacaları ve sürprizleri ise onunkiler kadar heyecan dolu. Sonunda ağzınız açık kalacak ve Brown'ın tam anlamıyla özgün, fazlasıyla nefes kesici serisinin sonunu dört gözle bekleyeceksiniz."   
-Booklist-

Bu kitabı okuduktan sonra kesinlikle ikna oldum ki kurgu tamamen özgün, Açlık Oyunları benzetmeleri yazara büyük bir haksızlık olur. Devam kitabı kesinlikle kurguyu almış bambaşka bir yere taşımış. Aksiyon hiç hız kesmeden devam ediyor, sürekli bir sonra ki adımı düşünmekten ana konsantre olmakta zorlandım. Savaşlar bize sadakatlerin ne kadar değişken olabileceğini gösteriyor. 

Kitabımız, ilk kitabın bitiminden üç yıl sonrasında başlıyor. Darrow bu sürede Ares'in Oğulları ile irtibatı kopmuş bir vaziyette akademi eğitimini tamamlamaya çalışıyor ve kendini tüm dostlarından soyutluyor. 

Bir Altın olmadığının bilincinde ancak artık bir Kızıl da değil. Dönem dönem işleri batıracağından korktum ama her hamlesi ile üstün zekasını bir kez daha bize gösterdi Darrow. 

Ta ki son 20 sayfaya kadar. Sen bu kadar önemli bir görevi başarmışsın, azıcık sıksan dişini ne olur? Nedir bu duygusallık.. Çok özenilen Fatih'ler bu kadar duygusal oldukları için kazanmadı bu başarıları sonunda değil mi? Evet bu duygusallığı ve yaptığı en salak, en aptal hatayla sadece kendini değil, ortak amaçları olan insanları da tehlikeye sokmasına deli oldum. Zaten bu gibi bir hatayı ilk kitapta yapmayan bir karakterin şimdi yapması ve her şeyi batırması akıl almaz. 

Kurguda sadece final bölümünde hayal kırıklığına uğradım. Onun dışında mükemmeldi. Hatta bu yaptığı salaklıkla demek ki boşuna Kızıl doğmamışsın, senin doğanda başarı, yönetme yok, tüm içgüdülerine aykırı diye tokatlamak istedim Darrow'u .. 

Bir de büyük aşkı Eo! Eee ne oldu tamam dört yıl sadakat için çok uzunda. O tripler nedir. Belki de ben yanlış hatırlıyordum, vs..

Favori karakterim hala Sevro au Barca .. Ares'in kim olduğu beni şaşırtmadı, ilk kitaptan tahmin ettiğim iki isim vardı.

Üçüncü kitabı Morning Star yurt dışında şubatta basılacakmış bakalım Pegasus ne zaman çevirecek. Kitap öyle bir noktada son buldu ki.. 

''Oğulların beni oymasına izin verdiğimde halkım için hayal ettiğim, istediğim gelecek bu değildi. Dünyaları değiştireceğimi sanmıştım. Hangi aptal ergen düşünmezdi ki?''

''Cennette hizmetkar olmaktansa cehennemde hükümdar olmayı mı tercih ediyorsun?''

''Bütün Altınlar onun gibi olsa, Kızıllar hala toprağı kazmaya devam ederdi fakat Arcos onların amaçlarını bilmelerini sağlardı.''

''Ölmüş fırtına-oğulların çığlıklarının rüzgarda duyulduğu söylenir, ben duyulan şeyin, annelerinin ağıtları olduğuna inanıyorum.''

''Ne kadar yükselirsen o kadar batarsın.''

''Bahçe hatırladığım gibi mükemmel değildi. Eo da değildi. Sabırsızdı. Küçük şeylere öfkelenirdi. Ama o bir kız çocuğuydu. Daha on yedi yaşında bile değildi. Ve verebileceği her şeyi vermiş, yapabileceği her şeyi yapmıştı. İşte, bu yüzden onu daima sevecektim.''

İlk kitabı Kızıl Yükseliş yorumum için tıklayın.










Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...

Online Okuyucular;